29 Kasım 2024
  • Lefkoşa7°C
  • Mağusa4°C
  • Girne14°C
  • Güzelyurt6°C
  • İskele4°C
  • İstanbul8°C
  • Ankara4°C

COVID-19 AŞILARININ UZUN VADELİ YAN ETKİLERİ NELER OLABİLİR?

Geçmişteki Aşıların Uzun Vadeli Yan Etkileri Nelerdi, Ne Kadar Sürede Ortaya Çıktı?

COVID-19 Aşılarının Uzun Vadeli Yan Etkileri Neler Olabilir?

24 Ağustos 2021 Salı 10:42

Her aşının yan etkisi vardır. Önemli olan, bu yan etkilerin, aşının koruduğu hastalığın (yan) etkilerinden dikkate değer miktarda az olması, aşının verdiği faydaların da aşının koruduğu hastalığın (varsa) "faydalarından" dikkate değer miktarda yüksek olmasıdır. Risk-fayda analizi bu şekilde yapılır ve aşıların uygulanmasının makul olup olmadığına karar verilir.

Koronavirüs pandemisi sırasında üretilen, özellikle de mRNA yöntemiyle hızlı bir şekilde geliştirilen ve kısa sürede kitlesel olarak uygulanmaya hazır hâle getirilen aşıların bilinen veya potansiyel yan etkileri, özellikle de aşı kararsızlarını olumsuz olarak etkilemeye çalışan aşı karşıtları tarafından sıklıkla gündeme getiriliyor. Bilinen yan etkiler sanki bilinmiyormuş gibi lanse edilerek insanlar korkutulmaya çalışırken, bilinmeyen yan etkilerin olacağı ima edilerek bu korkular daha da körükleniyor.

Halbuki COVID-19 aşılarının yan etkileri son derece net bir şekilde biliniyor. Bu yan etkileri, aşıların güvenliğinden bilimsel anlamıyla kesin olarak emin olduğumuz noktanın ötesinde bile takip etmeye devam ediyoruz. Dahası, COVID-19 hastalığının kendisinin kısa ve uzun dönem yan etkilerini çok net bir şekilde biliyoruz; çünkü bu hastalıkla, üretilen aşıların kendisiyle olduğundan bile uzun süredir baş etmekteyiz. COVID-19'un hem kısa dönem etkileri hem de uzun dönemde sebep olduğu çoklu organ hastalıkları, aşının bilinen ve potansiyel olarak olabilecek her türlü yan etkisinden çok daha tehlikelidir.

Kısa dönem etkileri net olarak biliyor olabiliriz ama, aşıların uzun dönemdeki potansiyel yan etkilerini nereden biliyoruz? Bunların yaşanmayacağını nasıl söyleyebiliyoruz? Gelin aşılara ve "uzun dönem" yan etkilerine hızlıca bir bakış atalım.

Aşıların Uzun Dönem Yan Etkilerine Yönelik Kanıtlar

Elbette geleceğe yönelik tahminlerin hepsi, belirli olasılıklara dayanmak zorundadır. Bilimde gelecekte olma ihtimali bulunan hiçbir şeyi (aksi yönde çok güçlü bir gerekçe yoksa) kesin olarak eleyemeyiz. COVID-19 aşıları, uzun vadede yan etkileri olma ihtimali en düşük olasılıklardan birisidir. Bunun nedenlerini 4 ana başlıkta inceleyebiliriz.

Aşıların Mantığı

Burada ilaç-aşı farkını hızlıca hatırlamakta fayda vardır: İlaçlar, vücudumuzdaki biyokimyasal süreçleri değiştirerek sorunları çözmeyi hedeflerler. Bu sırada beklenmedik etkilere neden olarak uzun vadeli etkilere sahip olabilirler. Ayrıca birçok ilacın yıllarca düzenli olarak kullanılması gerekir; bu nedenle sadece başınız ağrıdığında aldığınız bir ağrı kesicinin "uzun dönem" etkilerinden endişe etmezsiniz. Ama ömrünüz boyunca kullanacağınız bir kanser ilacının uzun dönem etkilerinden endişe etmeniz normaldir (ve bilim insanları da bu nedenle didik didik araştırırlar).

Aşılar ise biyokimyasal süreçlere müdahale etmezler; virüsün hâlihazırda vücudumuza sokacağı genlerin daha ufak bir kısmını veya virüsün bazı parçalarını veya zayıflatılmış bir versiyonunu vücudumuza sokarlar. Bu sayede bağışıklık tepkisini tetiklerler ve o virüse veya bakteriye karşı direnç geliştirmemizi sağlarlar. Yani ilaçlarda etkiyi yapan ilacın kendisidir; aşılarda işi yapan asıl şey doğal olarak sahip olduğumuz savunma sistemidir. Ayrıca aşılar genellikle bir veya birkaç kez olunur. Ömür boyu sık sık alınmadıkları için, uzun dönem etkilerinden endişe etmek için bir gerekçe yoktur.

Tüm bunlar, aşıları doğal olarak daha güvenli bir tıbbi prosedür hâline getirmektedir. Bugüne kadar, uzun dönem etkileri nedeniyle faydaları elimine edilmiş olan veya ortalama 2 aydan uzun sürede ortaya çıkan etkileri dolayısıyla aşıyı genel geçer olarak "zararlı" hâle getiren hiçbir aşı vakası yaşanmamıştır.

Bunu görmek için, aşı ve aşılama tarihindeki uzun dönem yan etkilerin analizine bakmamız gerekiyor.

Aşı Tarihi

Gerçekten de tarih boyunca yaygın olarak uygulanan birçok aşıda, aşıdan sonraki ilk birkaç günden sonra da belli başlı yan etkiler görülmüştür. Ancak aşı tarihi, bu yan etkilerin aşılamadan en fazla ne kadar sonra çıkabildiği konusunda çok net bir tablo çizmektedir: 2 ay, neredeyse evrensel bir süre zarfı gibi gözükmektedir. Ayrıca bu gecikmeli yan etkilerin neredeyse hepsi, aşının koruduğu hastalığın aynı konudaki yan etkisinden kat kat daha güvenlidir.

Grip Aşısı

GlaxoSmithKline Friması, Pandemrix Aşısı ve Narkolepsi

Örneğin aşının "uzun dönem etkilerine" en yakın durum, 2009 yılında GlaxoSmithKline firmasının domuz gribine karşı ürettiği Pandemrix aşısında yaşanmıştır. Daha önceden kuş gribine karşı ürettikleri etkili aşıyı hızlıca modifiye eden firma, İngiltere'den ve birkaç diğer Avrupa ülkesinden kısa sürede onay alarak aşıyı piyasaya sürmüştür.

Ancak aşının en ciddi yan etkisi olan narkolepsi (şiddetli uyuma arzusu), beklendiği gibi yaygın aşılamadan sonraki 7 hafta içinde ortaya çıkmıştır. Bu yan etki, aşılanan 30 milyondan fazla kişi arasında sadece 1-2 bin kişide görülmüştür (⪅%0.005).[1] Narkolepsi, normalde 100.000'de 25-50 kişide (≈%0.037) görülmektedir; yani aşılı grupta görülme oranı, halihazırda popülasyonda görülenden (arka plan oranından) en az 7.5 kat azdır.[2] Ancak aşı olan grupta aşı olmayan gruba göre daha çok vaka görüldüğü için bir "yan etki" olarak kategorize edilmiştir.

Aradan geçen 9 sene sonunda narkolepsi vakalarını inceleyen bir araştırma, sadece İsveç'te kullanılan aşı türünün bu vakaların görüldüğü, Avrupa genelinde anlamlı bir artış olmadığı sonucuna varmıştır.[3] Yani bu yan etkinin bile "gerçek" bir yan etki olmadığı anlaşılmıştır.

Guillain-Barré Sendromu

1976 domuz gribi aşısının, solunum kaslarını içerebilen ve giderek artan bir felç olan Guillain-Barré Sendromuna (GBS) neden olduğu düşünülmüştü; ancak sonraki araştırmalar, grip aşılarının GBS'e neden olmadığını gösterdi. Buna karşılık, grip enfeksiyonunun kendisi GBS'ye neden olabilmektedir. Gribe yakalanan kişilerde GBS, grip aşısı olanlara göre 17 kat daha sık görülür. Aşıdan sonra görülen neredeyse tüm etkiler, aşının alınmasından sonraki sekiz hafta içinde meydana gelir.

Çocuk Felci Aşısı

ABD'de artık kullanılmayan çocuk felci aşısını olan yaklaşık her 2,4 milyon kişiden 1'i (≈%0.000042), aşı virüsünün "vahşi tip" çocuk felci virüsüne dönüşmesi nedeniyle aşılamanın ardından felç oldu. Bu, aşılanan kişide, laboratuvarda virüsü zayıflatacak genetik değişikliklerin viral replikasyon esnasında kaybolması nedeniyle meydana geldi. Felç, aşıdan yaklaşık 7 ila 30 gün sonra (1-4 hafta sonra) meydana geldi.

Aşılananlar virüsü dışkılarıyla attıklarından, zaman zaman bu kişilerle temasta olanlar da enfekte olduklarında felç olurlar ve aynı genetik dönüşüm onlarda da görülür. Bu ikincil olay, ilk kişinin aşılanmasından sonraki 60 güne kadar (8-9 haftaya kadar) gerçekleşebilir - çünkü virüsün bir sonraki kişiye bulaşması zaman alır.

Aynı dönemde çocuk felcinin kendisine yakalanan 60.000 çocuktan 3.000'i aynı yıl içinde ölmüştür. Yine, aşının kendisi, hastalığın kendisinden yüz binlerce kat güvenlidir; ancak yeni teknolojileri pekiştirmiştir.

Sarıhumma Aşısı

Sarıhumma aşısı ABD'de genel olarak önerilmez; ancak belirli ülkelere seyahat için gereklidir. Bu aşının alınmasından sonra iki gecikmeli yan etki tespit edilmiştir:

  1. Sinir Sistemi Tutulumu: Bu etki, beynin veya omuriliğin şişmesine neden olur. Bu durum en çok 6 aydan küçük bebekler bu aşıyı yaptırdıklarında görüldü - ki bu nedenle artık bu gruba aşı yaptırmaları önerilmiyor. Daha az da olsa, aynı durum aşıyı alan 6 aydan büyük kişilerde de görülebilir. Böyle olduğunda, aşının alınması ile belirtilerin görülmesi arasındaki ortalama süre iki hafta olup, bu süre en fazla üç haftaya kadar çıkabilir.
  2. Viserotrofik Hastalık: Bu durum, çoklu organ yetmezliği ile karakterize edilir. Sarı humma enfeksiyonu da çoklu organ yetmezliğine neden olabilir. Bu olumsuz olay öyle az görülmüştü ki 2000'li yılların başına kadar fark edilemedi bile. Bu durumda, aşı virüsü çoğalarak tüm vücuda yayılır. İlk ''saldırı'' aşılamadan bir hafta geçmeden önce, çoğunlukla aşının alınmasından yaklaşık üç gün sonra meydana gelir.

Kızamık, Kabakulak ve Kızamıkçık (MMR) Aşısı

Bu aşıyı olan her 30.000 kişiden 1'inin trombositlerinde geçici bir düşüş görülebilir - bu duruma trombositopeni denir. Trombositler, kanın pıhtılaşmasından sorumlu hücrelerdir. Hem kızamık hem de kabakulak enfeksiyonları trombositopeniye neden olabilir. Bu durum, çoğunlukla aşılamadan sonraki bir ila üç hafta arasında görülür; ancak bazı durumlarda aşılamadan sonra sekiz haftaya kadar da ortaya çıkabilir.

Viral Vektör (Adenovirüs) Aşısı

Şubat 2021'de ABD Gıda ve İlaç Dairesi (İng: "Food and Drug Administration" veya kısaca "FDA"), aşının güvenli ve etkili olduğunu gösteren 44.000 kişi üzerinde yapılan üç çalışmanın ardından, Johnson & Johnson tarafından COVID-19'un önlenmesi için yapılan viral vektör adenovirüs tip 26 aşısına lisans verdi. Yaklaşık 7 milyon doz aşı uygulandıktan sonra, aşının serebral venöz sinüs trombozunun (beyinden kan akıtan bir damardaki kan pıhtısının) nadir bir nedeni olduğu ortaya çıktı. Bulgu nadir (aşılanan her 1 milyonda 1 kişi), ama doğruydu. Bu nadir kan pıhtısının oluştuğu mekanizma, trombositler tarafından yapılan, trombosit faktör-4 adı verilen bir proteinin aktivasyonundan kaynaklanıyordu. Birleşik Krallık ve Avrupa'daki 20 milyon kişinin AstraZeneca tarafından yapılan ve viral simian adenovirüs vektörü kullanan benzer bir aşı ile aşılanmasından sonra da benzer bir sorun oldu. Bu etki, aşılanmadan üç hafta sonra görüldü.

Bunlar Neyi Gösteriyor?

Bu deneyimler iki önemli bulguyu gösteriyor: Birincisi, bu etkiler aşının alınmasından sonraki sekiz hafta içerisinde görüldü. İkincisi de, narkolepsiye neden olan H1N1 aşısı hariç tüm bu durumlarda, aşının yan etkisi, zaten enfeksiyonun kendisinin de neden olabileceği bir şeydi - yani, virüse yakalanmak da bu sonuçları yaşama riskini taşıyordu. Narkolepsi durumunda ise, asıl nedenin o aşının üretiminde kullanılan adjuvanla (arttırıcıyla) ilgili olduğu belirlendi.

Her nasılsa, bu tarih, aşı üzerinde çalışan bilim insanlarını mütevazılaştırıyor. İnsanların hayatının onların elinde olduğunu biliyorlar. Belki de tarihteki en üretken aşı bilimcisi olan Dr. Maurice Hilleman'ın da dediği gibi, "İlk birkaç milyon doz çıkana kadar asla rahat bir nefes alamam." (Kişisel iletişim, Paul Offit, 2004). Bu nedenle bilim insanları ve halk sağlığı yetkilileri her aşının kullanıma sunulmasından önce, sırasında ve sonrasında, ilgili verileri dikkatli bir şekilde analiz edip sürekli olarak gözlemliyor.

Tüm bunları göz önünde bulundurarak bile, bazıları, daha önce insanlarda kullanıma onaylanmadıkları için COVID-19 aşılarının uzun dönem yan etkilerini de haklı olarak merak ediyor. Ancak bu konuda da bildiklerimizden emin olabiliriz:

mRNA Aşısı

COVID-19 mRNA aşıları yeni olmalarına rağmen, bu tür aşılar daha önce de insanlara yapılmıştı. HIV, kuduz, Zika ve gribe karşı mRNA aşıları, insanlarda birinci ve ikinci faz deneylerinde denenmişti. Bu teknoloji, bazı kanserleri tedavi etmenin bir yolu olarak klinik deneylerde de kullanılmıştı. Bunların insanlar üzerinde kullanılmalarına izin verilmemiş olsa da, bu çabalar mRNA teknolojisi ve güvenliği hakkında bize önemli bilgiler sağladı.

mRNA, protein üretimi sürecinde vücudumuzun tüm hücrelerinde oluşan ve kullanılan bir moleküldür. Bu nedenle hücreler, gerekenden fazla miktarda protein yapılmasını engelleyen mekanizmalara sahiptir. Bu mekanizmalardan biri, mRNA'da bulunan "poli(A) kuyruğu"dur. Bu kuyruk, sitoplazmada mRNA'nın parçalanmasını sağlar. mRNA hücrede protein yapmak için kullanılırken, poli(A) kuyruk uzunluğu, mRNA'nın bir protein kılavuzu olarak kullanılmasını engelleyecek kadar kısalana dek azalmaya devam eder. Bu gerçekleştiğinde, mRNA parçalanır ve hücre atığı olarak çıkarılır. Bu süreç, mRNA'nın sitoplazmada kalma süresini ve dolayısıyla üretilen protein miktarını da kısıtlar.

Böylece, poli(A) kuyrukları, hücrenin aşı mRNA'sını zamanında parçalamasını sağlar. Aynı şekilde, bu bilgi, bilim insanlarının aşı ile verilen mRNA'yı bağışıklık oluşturmak için hücrede gerekenden daha uzun süre kalmamasını sağlayacak şekilde tasarlamalarına olanak tanır.

Adenovirüs Aşısı

Adenovirüs COVID-19 aşıları yeni olsa da, bu tür aşı da insanlarda daha önce denendi ve başka bir adenovirüs aşısının 2020 yazından itibaren 1 yaş ve üzeri kişiler için Avrupa'da yapılması onaylandı. Bu aşı, Ebola aşısının iki dozundan biri olup, Johnson & Johnson'la aynı tür adenovirüsü kullanır.

Adenovirüs aşıları, protein üretiminde kılavuz görevi yapan mRNA'nın oluşturulması için kullanılan DNA'yı hücre çekirdeğine iletir. DNA daha stabildir ve mRNA'dan daha dayanıklıdır; bu ise aşılamadan bir ila iki ay sonra bağışıklık tepkisinin güçlenmesiyle kanıtlanmıştır. Ancak AstraZeneca COVID-19 aşısıyla ilgili yapılan çalışmalar, insanların ikinci doz aşıyı ilk dozdan 6 hafta sonra olduklarında, 12 hafta sonra olabileceğinden daha düşük bağışıklık tepkilerinin olacağını gösterdi. İkinci doz hafıza tepkileri meydana getirdiğinden, onu birincil bağışıklık tepkisi tamamen geliştikten sonra olmak daha iyidir. 6 hafta yerine 12 hafta sonra gelişen tepkiler, aşının etkisini bir doz verilmesinden 6 ila 12 hafta sonra gösterdiği fikrini verir.

Üç hafta sonra proteinin artık üretilmediğini gösteren çalışmalara göre, farelerdeki bu süre insanlardaki süreyle aynıdır; fakat antijenin protein parçalarını içeren ve antijenli hücreler olarak adlandırılan bağışıklık sisteminin özel hücrelerine, aşılamadan yaklaşık 4-6 hafta sonra da lenf düğümlerinde rastlanır.

Başka aşılardan da edinen bilgilerden dolayı, ABD Gıda ve İlaç Dairesi, COVID-19 aşıları yapan şirketlerin aşılarını onay için sunmadan önce en az sekiz hafta boyunca deneme katılımcılarını gözlemlemelerini istedi. Aşılar kullanıma onaylanmış olmasına rağmen aşıyı deneyenler de aynı şekilde gözlemlenmeye devam ediyor.

COVID-19'un Uzun Dönem Yan Etkileri Biliniyor!

Öte yandan, COVID-19 hastalığının kendisinin uzun dönem yıkıcı etkileri net bir şekilde bilinmektedir ve her yeni araştırmayla bu tehlikeli yan etkilere yenileri eklenmektedir. Çünkü COVID-19 hastalığına neden olan şey, SARS-CoV-2 isimli bir virüstür ve bu virüsün vücudunuza girdikten sonraki amacı, olabildiğince hızlı bir şekilde bölünmek ve bu sırada hücrelerinizi kendi üretimini sağlayacak fabrikalara (ve kölelere) dönüştürmektir. Bu sırada doku ve organlarınıza geri döndürülmesi zor hasarlar verir ve zaten birçok hastanın ağır hastalık geçirmesi ve ölmesi de bundandır. Uzun dönem COVID-19 etkileriyle ilgili bilgiyi buradan ve buradan, COVID-19'un neden çoklu organ hastalığı olduğuyla ilgili bilgiyi buradan alabilirsiniz

Sahtebilimciler ve Yalan Bilgiler

Aşıların uzun vadeli etkileriyle ilgili endişeler haklı olsa da, organize aşı karşıtı endüstrinin COVID-19 aşıları hakkında şüphe ve kafa karışıklığı yaratmanın bir yolu olarak bu konuyu hedef aldığını bilmek önemlidir. ABD'deki Dijital Nefretle Mücadele Merkezi'ne (İng: "Center for Countering Digital Hate" veya kısaca "CCDH") göre, profesyonel aşı karşıtı aktivistler 2020 sonbaharında, hazır olunca COVID-19 aşılarının kabulünü azaltacak mesajlar oluşturmak için bir toplantı düzenlediler. Bu organize çabalar, insanların aşılar konusunda uç görüşlere sahip olmasını sağlamayı amaçlıyor - yani insanların aşılar hakkında meşru sorular sormaktan "aşı karşıtı" olmasını, hatta tüm aşıları reddetmesini ve komplo teorileri ile yanlış anlatılara inanmasını sağlamayı hedefliyor. Bazı durumlarda bu grup insanlar bilime hiç inanmazken, bazen COVID-19'a karşı "korumak" için diğer ürünlerin kullanımını teşvik ederek, bu tereddütten maddi kazanç elde etmeye çalışıyor.

Bundan dolayı, yanıtlarınızı güvenilir kaynaklardan aldığınızdan emin olmak için bilgi kaynaklarını ve yaptıkları açıklamaları dikkatlice incelemenizi öneririz.

Kaynak: Evrim Ağacı
Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
SON DAKİKA