23 Kasım 2024
  • Lefkoşa17°C
  • Mağusa17°C
  • Girne19°C
  • Güzelyurt15°C
  • İskele17°C
  • İstanbul5°C
  • Ankara8°C

YILDA BİR GÜN KUTLAMALARI

Hatice İNTAÇ

15 Şubat 2021 Pazartesi 11:24

Ne yazık ki rıhtımdaki sevgililer yok artık yerinde

Parantez içindedir artık eski fotoğraflar bile

Erguvan hayallerin son bulduğu o yerde

İnce bir hüzündür şimdi geriye kalan kalpte  (*)    

 

 

Yine ekranla boş boş bakıştığımız ama bir türlü anlaşamadığımız günlerdeyim. Duygularım, düşüncelerim dıştan gelen etkilerle o kadar karışmış; hayatımı o kadar etkilemiş ki bir türlü fabrika ayarlarıma, sükûnetime geri dönemiyorum. Yazmaya çalıştığım her konu dönüp dolaşıp son yaşanan olaylarla karışıyor, kafamı allak bullak ediyor. Bu küçük adada yaşayan insanların zaman içinde nasıl bir çıkmaza sokulduğu, bu hale nasıl gelindiği düşüncesi yazmaya karar verdiğim her konunun önüne geçiyor ve kendini yine başköşeye oturtmayı başarıyor. Hele geçen yıldan beri sinsice hayatımıza sokulup insanlığa musallat olan; alışılagelen hayatları, yaşam tarzlarını altüst eden, insanı insandan uzaklaştırıp yalnızlığa mecbur eden uğursuz bir virüsün dünyayı tehdidi altına almasından ve kaçınılması mümkün olmayan endişe ve korkunun yarattığı bedensel ve ruhsal sorunların etkisinden sonra…   

 

Bütün bu olumsuz etkilerden kurtulmanın yollarını bulmak ve değişen dünya düzenine uyum sağlamak gerektiğini anladık artık ve bu biraz da bizim elimizde… Hep diyoruz ya; insan, içinde bulunduğu şartlara ve ortama uyum sağlamasını bilen en akıllı varlıktır diye..O zaman yeni hayat şartlarına adapte olmaya çalışırken – ki bunu az çok başarmışız da- eskiden beri yapmaktan mutluluk ve huzur duyduğumuz alışkanlıklarımıza yeni edineceğimiz hobileri de katarak rahatsızlık duyduğumuz konulardan uzaklaşmak da mümkün…

Bugün virüsü, ekonomiyi, hastalıkları unutmak, dağınık düşüncelerden kurtulmak; değişik konularla huzur bulmak için düşüncelerin akışını değişik mecralara yöneltmek istiyorum. Meselâ her biri senede birle hatırlanmaya eşitlenen günlere..

 

                                                                   *****

                                          

Nerdeyse her mesleğin, hatta her duygunun günleri varmış gibi kapitalizme hizmet eden saçma bir icat!..Hadi doğum günleri neyse de her mesleği bir gün hatırlamak gibi bir şey olabilir mi?.. Meslekleri geçtim de karşılıklı duygularla  alakalı ama her an imgesi değişme ihtimali olanlara ne demeli?.  Hele sevgililer gününe.. Geçen yıl eskisiyle, bu yıl belki de yenisiyle kutlanacak bir güne.. Dün olan, bugün olmayan sevgiler veya bugün olan, yarın olmayacak olan sevgiler ve sevgililer… Bittiği zaman geriye belki de ince bir kalp ağrısından başka bir şey bırakmayacak, dostluğa bile dönüşememek bir yana düşmanlığa kadar vardırılabilecek sevgiler…  

Gerek kendi coğrafyamızda, gerekse dünyanın çeşitli yerlerinde yaşanan, birliktelik sonrası düşmanlığa hatta cinayete kadar varan olayları duydukça aşk denen duyguyu bir kez daha irdelemek gereği duyuyor insan. Nasıl olur da birbirini önceleri seven iki insan sonradan o sevgiyi düşmanlığa dönüştürebiliyorlar?  Bunu anlamak zor ama oluyor işte. Bunun belki bir nedeni de sevginin tek taraflı bitmesidir. Bir taraf sevgiyi bitiriyor ama diğerinde bitmiyorsa  -ayni anda ikisinde de bitecek diye bir kural yok ki!..-  Keşke aşk da kurallara bağlı olsaydı ama değil… O kural tanımayan bir duygu..  Hele terk etmenin nedeni gönlünü bir başkasına kaptırmaksa…  O zaman karşı tarafın duyguları öfke ve düşmanlığa dönüşebiliyor bazen.  Günümüzde bunun örnekleri çok. Yıllarca evli kalan, çocuk sahibi eşler bir tarafın ayrılma isteğine karşı adeta çıldırıyorlar ve bunun neticesinde de vahim olaylar meydana geliyor.  Aşk cinayetlerinin her gün duyduğumuz haberler arasında yer alması belki de bu yüzdendir

Oysa sevgi ve aşk o kadar müstesna bir duygular ki; onun ne olduğunu tanımlamaya  adanmış sayısız roman, şarkı, türkü, öykü, şiir bile nasıl bir duygu olduğunu anlatmaya muktedir olamamıştır. Oysa o, üç harfli, tek heceli küçücük bir kelime!..  Ama uğrunda Ferhat’a dağları deldiren, Mecnun’u çöllere düşüren, Leylâyı ölüme götüren tılsımlı bir kelime!...

Yürekte bir kıpırdanıştır aşk, ama  her kıpırdanışın adı da bu değildir. Bazen bir koku, bazen bir ses aşka davetiye çıkarsa da, o her zaman ortaya çıkan bir durum değildir. Bu yüzden aşkın tanımını yapmak da mümkün değildir. O, herkese göre değişen bir duygu, farklı bir tattır.  Anlatılmaz, yaşanır… Onun duyumdan başka kanıtı ve belgesi yoktur ve anlatılamayacak kadar özel bir hikâyedir.

İnsanlık var olduğundan beri asla vageçilmeyen, hayata renk katan,yaşama sevinci veren, bu dünyada hayatı yaşanır kılan, ona sımsıkı sarılmamız gereken en güzel duygudur sevgi ve aşk. Ne mutlu onu bu anlamda yaşayıp yaşatanlara.. Ama günümüde böyle duygularla seven insanların sayısı ne yazık ki çok az. Gerçek sevgilerin bir kısmı çıkar ilişkisiyle  gölgelenirken büyük bir kısmı da sahtelik, yalan, macera hevesi, ihanetle  kirlenmiş ve yozlaştırılmıştır.

 Bu duyguyu sürdürebilmek en başta temiz, ahlaklı bir yürek ve her ilişkide olduğu gibi dürüstlük, sadakat, güven, vefa ve fedakarlık ister ve ancak bu unsurlarla değer kazanarak sürdürülür.

(*) H.İ

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.