YAPRAK DÖKÜMÜ MEVSİMİ
Hatice İNTAÇ
01 Ekim 2016 Cumartesi 08:20
Gökyüzü bugün gri!.. Yağmur yağma ihtimali var. Kuşlar dallarda veya saçak altlarında sinmiş. Sesleri azalmış sanki. Onlar da yağmurun habercisi gibi. Göçmen kuşların çoğu sıcak ülkelere göçmüş bile ama geç kalanlar da var. Kafileler halinde süzülüyorlar gökyüzünde. İlkbaharla birlikte yeniden dönmek üzere gidiyorlar. Zamanlarını ne kadar da iyi biliyorlar. Dikkat ettiniz mi hiç? Ne kadar düzenli, ne kadar disiplinli ve paylaşımcılar. Önlerinde mutlaka bir kılavuzları var. Başı o çekiyor, yolu o gösteriyor. Diğerleri belli bir düzende onu takip ediyorlar. Gidecekleri yere salimen ulaşacaklarını bilmenin huzuruyla uçuyorlar. Yol göstericilerine güveniyorlar.
Bizim de kılavuzlarımız var ama bizi yıllardır bir yere götüremiyorlar. Yerimizde saydırıyorlar. Güya bazen yola çıkarıyorlar, gerisin geri döndürüyorlar veya olmadık daha kötü yerlere götürüyorlar. Bu yüzden onlara uzun zamandır güvenimiz yok. Varmışlar yokmuşlar belli değil. Kendilerinden ve çıkar sağlama umudunda oldukları yakınlarından başka kimse umurlarında değil. Niye umursasınlar ki? Olan onların haricinde olan vatandaşa oluyor. 1974 ten sonra rüyalarında göremeyecekleri kadar zengin oldu bazıları. Güneyden malını mülkünü bırakıp gelen göçmenlerin birçoğu hakkını alamazken çok az veya hiç hakkı olmayanlara ganimet mallar cömertçe dağıtıldı. Her seçim öncesi elde kalanlar da oy toplamak gayesiyle yine dağıtılıyor, peşkeş çekiliyor. Torpili olmayanlar hiçbir şey alamadı, eşdeğer puan belgeleri çekmecelerde sarardı, eskidi. Aradan yıllar geçti, değişen bir şey olmadı çünkü sahnedeki simalar hep ayni kaldı. Başarısızlıklarının vebalini üstüne atacakları bir Anavatan var ya!.. Onlar hep rahatlarına, çıkarlarına baktılar. Hatırlı kişilere karşılıksız büyük miktarlarda krediler verirken asgari ücrete talim edenlerin mahrumiyetlerini, ne zor şartlarda yaşadıklarını görmezden geldiler. Bunlar çocukların bile duya duya ezberlediği şeyler. Saymakla bitmiyor ki.
Yıllardır Kıbrıs müzakerelerini konuşuyoruz. Oysa iç meselelerimiz daha önemli ve biz onları bile düzeltemedik, yönetemedik. Kendimize vekil diye seçtiğimiz ve bizi temsil etmesine vesile olduğumuz siyasiler ne yazık ki bizi her zaman hayal sükûtuna uğrattılar. Her zaman sahnede olan bu değişmez simalar icraatlarıyla- veya icraatsızlıklarıyla- onlara olan güvenimizi temelden yıktılar. Perde arkasında usulsüz ihaleler, atamalar ve peşkeşlerle uğraşan bu muteberler sahnede ancak lüks arabaları ile törenlerde, cenazelerde, düğünlerde boy gösterdiler. Yeni atamalar hala partizanca yapılıyor. İşin erbabı, donanımlı yetenekler dururken partiye yakın olanlar önemli mevkilere atanıyorlar. Bu yüzden devlet dairelerindeki sorumsuz, hantal yapının cezasını da maalesef vatandaş çekiyor. Kişisel ve toplumsal irademizi kullanıp saygınlığımızı ve özgüvenimizi kazanmanın zamanı bir türlü gelmiyor. Hep ayni hataları tekrarlıyoruz.
Aslında bu konulara hiç de girmek niyetinde değildim yazıma başladığımda. Güzel şeylerden bahsetmek isterdim ama o kadar ruhumuza işlemiş ki bu adanın çözülmeyen meseleleri; dönüp dolaşıp ayni noktaya geliyoruz. Oysa Sonbahar geldi, Yakında yağmurlar başlayacak. Uzun zaman suya hasret kalan toprak mevsime özgü güzelliklerini sunmaya başlayacak. Siklamenler, çiğdemler, nergisler açacak.
Havalar biraz da olsa serinleyeli beri sabahın erken saatlerinde, güneşin doğum öncesi kızıllığı ve kargaların sesi eşliğinde yürüyüşe çıkıyorum. Etraf sessiz, insanlar daha uyanmamış. Yolda benim gibi tek tük yürüyüş yapanlar veya işe erken başlayanlar var. Tabiatla baş başa olmak güzel… Rüzgârın sesi, yaprakların hışırtısı ve yeni uyanan kuşların cıvıltısı huzur veriyor. Kısa süren güzel zamanlar bunlar. Yakında soğuklar, fırtınalar başlayacak, kış gelecek, bu yüzden Sonbaharın tadını çıkarmak lazım.
Dingin bir hüzün ve hatırlayış mevsimidir aslında Sonbahar. Ağaçlardan sarı, kızıl yaprakların döküldüğü bu mevsim, geçmişte kalan yıllarımızı hatırlatır. Ömrümüzden eksilen yıllar da bizim yaprak dökümümüz değil midir aslında?. Acı, tatlı geçen günlerimiz uzun metrajlı bir film gibi canlanır önümüzde. Eski albümlerdeki sararmış fotoğraflara dalıp gideriz. Her birinde ayrı bir hatıra.. Bazen kendimizle baş başa kalmak isteriz bu mevsimde. Daha çok hatırlamak ve belki de daha çok hüzünlenmek için. Hüzün, sevinç gibi mutluluk gibi olmasa da o güzel bir duygu aslında. Esasen bütün duygular insana özgü. İnsanı diğer varlıklarından ayıran özellik de zaten aklı kadar duyguları da değil midir? Duyguları yaratmak bir bakıma elimizde. Duygusuzluksa en büyük yoksunluk.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2014 Detay Kıbrıs
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.