VAY BENİM KIBRISLIM
Arif Alasya
28 Mart 2018 Çarşamba 08:30
1950’li yıllardan başlayıp günümüze kadar geçen yılarda en zayıf satranç oyuncusu hep Kıbrıslı Türkler olmuştur.
Bu yargıya varmamın nedeni hala daha kaybeden tarafın biz Kıbrıslı Türklerin oluşudur. Belki da bu kaybedişimizin temelinde hep bireysel çıkarlarımızı düşünen egoist bir toplum olduğumuzdandır. Küçük bir azınlığın çıkarlarını düşünmeden mücadele etmeleri hep onları asi ve hainler sınıfına sokmuş ve de komonist veya anti milliyetçi olarak etiketlenmişlerdir.
Şahsen ben 1974 sonrasın bu oyunların bozulacağını ve de refah içinde yaşayacağımız bir Kıbrıs hayal etmiştim. Fakat beklediğim gibi olmadı. Başarının aksine ganimet ve makam hırsları ve bu hırsları kullanarak mali yönden köşeyi dönenlerin yaşadığı bir ülke haline geldik.
Bu gün gerçek kazanan tarafların Türkiye, Yunanistan, Kıbrıs Rumları ve onların kazandığını bize sunan egemen güçler olduğunu görmekteyiz. Bölünmüş adanın en karışık ve halk olarak bölünmeye başlayan tarafın Kuzey olduğu net olarak görülmektedir. Güneyde ve Kuzeyde aşırı milliyetçi veya milliyetçi denen unsurlar var. Dikkatlice bakıldığında her iki tarafda da bu unsurların arkasında elçiliklerin olduğunu görmektesiniz.
Güney bunu görmüş ve artık Yunanistanı kendi çıkarlarına hizmet edecek konuma getirmiştir. Özellikle AB’ye tam üye olduktan ve de birikimlerini Yunan Bankalarında batırdıktan sonra bunu net olarak başarmıştır. Çünkü Yunanistan ekonomisi ile neredeyse ayni tarihlerde batan ekonomisini Güney kısa sürede düzeltmiş ancak Yunanistan hala daha çıpınmaktadır.
Kuzey ise Türkiye’nin 1950’lerde Kıbrıs Türkünün yoğun çabaları ve de İngilizler'in da planı doğrultusunda Kıbrıs sorununaa dahil edilmesinden sonra geliştirdiği önce ‘’Kıbrıs Türktür Türk kalacaktır’’sonra ‘’Ya Taksim ya Ölüm’’politikaları ile dahil olduğu noktadaki duruşunu korumaktadır.
1974’e kadar Kıbrıs Türkü bölünmeden ayakta kalmayı becerebilmiştir. Ancak 1974 sonrası Kuzeyde kalın üleşilmesi, 1974 öncesi olmayan birçok makamın üleşilmesi, üleşenlerin üleşmek için mücadele edenlerle yaptığı güç birliği bizi tüketmiştir.
Enteresan olan seçilerek kendileri için ve çevreleri için kazanç sağladıklarını zannedenlerin gerçekte başkalarının çıkarlarına hizmet ettiklerini es geçmeleridir. Hep büyük balığın küçük balığı yediklerini unutarak yaşamışlar ve yaşamaktadırlar.
1974 sonrası Kuzeyde Binlerce mülkün yanında binlerce kuru ve sulu ziraat yapılacak alanlar, çok çok gelişmiş bir narenciye sektörü ve de bu sektörle birlikte özellikle Arap ülkelerine ihracat yapan 160 fabrika. Burada bir anımı anlatma gereğini duymaktayım. Mağusa’da Sanayi Holding’e ait NARPAK fabrikasının avlusunda oda büyüklüğündeki kasalar içerisinde sebze kurutma ve hazır çorba üretimi yapacak bir fabrika mevcuttu. Fabrika o ana makinelerin birbirine montesini sağlayacak taşıma bantlarını yapıp yerine monte edcekti. Bu fabrikayı planları ile birlikte yetkililere teslim ettim. Ancak bir ay sonra oradan yok oldu. Nereye nasıl gitti acaba? Neden bu fabrikanın varlığını belgeleyen hiçbir belge hala daha yoktur? Yoksa ben hayal mi gördüm.
Planlanan senaryonun başlangıcı bu durum olabilir mi acaba? 1974 sonrası Kıbrıs’ta olanların Türkiye’de olmadığını bilmeyen yoktur. Olmayan herşey bavul turizmi ile veya bedelsiz ithalat ile ithal edilen malların büyük sevkiyatları ile Türkiye’ye gönderildiği yılları yaşadık, sonra eldeki fabrikaları ve üretim alanlarını kaybeşimiz sağlandı. Bu o kadar çabuk oldu ki 1986 yılına gelindiğinde 1974 sonrası elde edilen tüm zenginlikler ve ekonomik güç yok olup gitti.
Özal sahneye çıktı ve "Artık sizin üretmeye ihtiyacınız yok biz sizin bütün ihtiyaçlarını karşılayacak kadar güçlü bir ülkeyiz" diyerek tüm egemenliğimizi elimizden aldı.
(İşte bu tarihden sonra Kuzeydeki bölünme nasıl gerçekleştirildi? Bir sonraki yazım) Devam edecek
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2014 Detay Kıbrıs
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.