23 Kasım 2024
  • Lefkoşa17°C
  • Mağusa17°C
  • Girne19°C
  • Güzelyurt15°C
  • İskele17°C
  • İstanbul5°C
  • Ankara8°C

UMUT TÜKENMEDİKÇE KURTULUŞ VARDIR

Hatice İNTAÇ

22 Aralık 2020 Salı 08:05

Sustu “Another Life” gazinosu

Sustu şarkılar
Paletimde renk sustu, fırçamda şekil
Ve bu gece ilk defa şimal körfezinde
Sustu Paramos’un mazgallarından
Şehre pancur pancur dökülen arya.

Artık ne tayfalar mevcut

Ne komandoslar,
Ne o kor tenli, kızıl saçlı kanarya…

Bu medar ikliminin tenha gecesinde
Sardı bambu kamışlarını pişman bir sükût
Sardı bir sızı.
Hani birdenbire bazen; bütün etrafımızı
Sapsarı bir şüphe sarar ya,
İşte öylesine berbat bir hâl var.

 

Hayır, hayır!.. Yalan bütün bunlar
Artık ne kadere inanıyorum ne fala
Yalan söylüyor o falcı kadın
O hintli parya
Ben yalnız sana inanıyorum
Yalnız sana Marya…

 

 

25 Ağustos 2014 te kaybettiğimiz edebi şair Bekir Sıtkı Erdoğan’ın “MARYA” şiiri ve yukarıda şiirden alınmış bu dizeler, dünyada ve kendi ülkemizde yaşanan pandemiyle pek ilgisi olmasa da; içinde bulunduğumuz durumu ve yaşadıklarımızı hatırlatıyor; farklı yorumcular tarafından seslendirilen şiir, her dinleyişimde tüylerimi diken diken yapacak kadar beni etkiliyor. Şiirin hikâyesi, bende yarattığı duygularla alakalı olmasa da bu şiir de diğer güzel sanat dallarında olduğu  gibi okuyucusunun veya seyircisinin onu algılayışı ve yarattığı duygularla daha da zenginleşmiyor önem kanmıyor mu zaten?..

Nitekim şair de kendisiyle yapılan bir söyleşide Marya şiiri için “kaybolmuş bir romantizm” tabirini kullanmış ve onu, zor bir zamanı ve ortamı yaşanmaya değer kılmak için umutlarına, hayallerine sığınarak yazdığını ifade etmiş ve şiirin hikâyesini şöyle anlatmıştır.   

 

 

"Marya şiiri batıya bir sesleniştir. Marya ismi Ayşe' ye veya Fatma' ya benzer sıradan herkesin tanıyacağı bir isimdir.

Erzurum' dan beni İzmir' e komando kursuna gönderdiler. Evliyim ve bir yaşında çocuğum var, hatta kardeşim yanımda okuyor. Bir şairin komando ile ne ilişkisi olabilir? Ama hayat bu… Komando kampını bir Fransız yüzbaşı yönetiyordu. Gündüzleri eğitim, geceleri ise İzmir' de coşkulu bir eğlence hayatı içindeydik.

Komandoluk yarın öleceğini bilerek, bu geceden delicesine eğlenmek olarak yorumlanıyordu. Bize verilen mesaj iyice eğlen, sabah ölüm var deniliyordu.

II. Dünya Savaşı'nın tüm acılarını çektik. Kaybolmuş bir romantizm vardı. Acılar içinde o savaş ruhlarımıza öğle bir etki yaptı ki.. Kampta olduğumuz o tarih 1953tü. Yani Marya kamptaki acımasız ortamın içinde yazıldı. Ayrıca Marya şiirine aruz vezninin kalıpları yerleştirilmiştir.

Örneğin “Kor tenli kızıl saçlı kanarya” mısraında Feilatün Feilatün Feilün kalıbı , yine “İnan ki sevgili Marya inan ki sen gideli” mısraında ise Mefailün Feilatün Mefailün Feilün kalıbı işlenmiştir. Serbest vezinle yazılan ve değişik kalıplar değişik sesler kullanıldı ama şiirde hep ahenk vardır. Koşmada veya gazeldeki gibi; Arya, Marya, skalarya vs. Marya şiiri “Bizim yokluğumuzdan ne çıkar, aşkımız var ya” diyerek umutlu bir sonla biter”

Şairin de belirttiği gibi şiirin birçok yerinde tekrarlanan Marya,  aslında bir kadının varlığının değil, umudun simgesidir.

 

 

                                                        *****

 

Son zamanlarda Kıbrıslıtürkler olarak biz de hem kişisel hem de toplumsal olarak zor günler yaşıyoruz. Başta salgın hastalık olmak üzere giderek daha da kuşatıldığımız olumsuzluklar sadece maddi sorunları değil toplumsal manevi bir çöküşü de beraberinde getiriyor. Günü görmediğimiz gibi geleceği de görememenin karanlığı çöküyor ruhumuza.  Yaşamda geleceğe dair beklentiler, özlemler, hayaller, hedefler, kısacası hayatta kalabilmenin tek yolu olan umut günden güne tükeniyor.

Oysa insanı canlı tutan en önemli şey umudu,hayalleri, amacı ve inancıdır. Umut, ayakta durma ve sağlıklı yaşama azmidir. Amaçsız insanın umudu da olmaz. Umutsuzluksa ölümcül bir hastalıktan daha vahimdir. Bu yüzdendir ki hayat karşımıza ne kadar sorun ve olumsuzluk çıkarırsa çıkarsın; ne kadar hayal kırıklığı yaşarsak yaşayalım umudumuzu hep canlı tutmak zorundayız.  Hani bir laf vardır “can bedende olduğu sürece ümit de vardır” diye…

 

Madem ki hayattayız ve henüz yaşıyoruz o zaman yeni amaçlar ve ideallerimizle bizi kuşatan olumsuzluklardan kurtulmanın yolları da vardır. İçine düşürüldüğümüz bu son durumdan kurtulmanın tek yolu da kabullenmişliği, tevekkülü bırakıp kurtulmanın yollarını aramaktır. Karanlıktan aydınlığa çıkmanın en önemli yolu da son zamanlarda özellikle siyasilerimizin sorumluluk bilincinden yoksunluğu, kişisel çıkarlarını ön plânda tutması yüzünden yaratılan ve genel bir kaosa sebebiyet veren güvensizlik ve belirsizlik duygusuna karşı  haksızlıklara, usulsüzlüklere, peşkeşlere, adam kayırmalara, haksız kazançlara hep birlikte karşı çıkmaktır. Çünkü içinde yaşadığımız bu coğrafyada hak ettiğimiz şekilde yaşamayı ancak bu şekilde sağlayabiliriz.

                                                   

Bazı insanlar vardır ki hayata hep olumsuz yönden bakarlar ve bu yüzden çevrelerine de mutsuzluk, umutsuzluk,  karamsarlık, korku ve yılgınlık aşılarlar. Bu durumları zamanla içe kapanmalarına, çevrelerinden uzaklaşmalarına hatta sevgiyi ve inancı kaybetmelerine sebep olur. İnsanoğlu hayat denen serüveninde her duyguyu yaşar. Sevinç, mutluluk, neşe, hüzün, keder acı, kayıp vb. Belki sevinç ve mutluluktan daha fazladır keder ve acıları ama yine de hayata küsmek yerine ona dört elle sarılıp iyi şeyler umut etmek lazım. Çünkü evrenin kuralı budur. Bu yüzden “İyiyi, güzeli çağır ki o gelsin” denir.

 

Hayatta başarıya sahip olmuş insanların tümü umudunu yitirmeyenlerdir. İnsanları hastalıkların pençesinden alan, fakirleri zengin eden, başarıya ulaştıran duygu hep azim ve umuttur. Bunun üstüne sayısız şiir söylenmiş, şarkı yapılmış, kitap yazılmıştır. Umut, insanı her zaman aydınlığa, iyiye taşıdığından bu duyguyu asla yitirmemek gerekir.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.