TEMMUZ ‘A DAİR
Hatice İNTAÇ
12 Temmuz 2015 Pazar 10:00
Şarkılar bile çare değil martıları uçurmaya Sular bulanmaya görsün gönül bağında Ne havai fişekler aydınlatır gökyüzünü Ne şelâleler temizler suları Bu saatten sonra. Batan gemiler çoktan çürüdü Anforalar çözüldü eridi Deniz altlarında Kırk derece ateşle donduğum Buzul adalarında yandığım günler Bir karabasandan mı hediye bana?. ( Karabasan şiirimden) Fesleğen kavurucu sıcağa denk geldi bu yaz. Bu yüzden somurttu durdu kaderine ve sonunda da kurudu. Ah şu kahrolası Temmuzlar!! Eskiden de böyle miydi bu yazlar!.. Değildi galiba veya ben hatırlamıyorum çok uzaklarda kalan o günleri, o yaz sabahlarını ve ikindilerini. İklim olarak hatırlamıyorum belki ama yaşanmışlar hep aklımda. Anacığım ne güzel süpürürdü evimizin toprak avlusunu o zamanlar... Önce sular, sonra süpürürdü. Kapı önlerindeki çiçekler adeta gülümserdi suyu görünce. Taze toprak kokusu dolardı her yana. Ne hoş bir kokuydu o!. Şimdilerde ilk yağmurlarla ıslanan topraktan uzak anıları hatırlatırcasına belli belirsiz bir koku gelse de o kokuyu o günlerle özdeşleştirememek üzüyor beni. O koku artık ince bir sızı eşliğinde eski günlere; şimdi hayatta olmayan sevdiklerime götürebiliyor ancak beni. Temmuz kötü şeyleri anımsatıyor uzun yıllardan beri. Savaş yıllarını. 1974 ü. Barış hareketini ve o kanlı günleri. Aradan yıllar geçti. Dile kolay, tam kırk bir yıl!.. Ne acıdır ki bu savaşın sonu pek de hayırlı olmadı bizim için. O günlerdeki coşkumuzun yerini yıllar geçtikçe hayal sukutları aldı. Günden güne umutsuzluğumuz daha da büyüdü. Şimdi, o zamanlar var olan gerçek nüfusumuz bile yok. Ne tarafa baksak yabancı!. Ne tarafa baksak kumarhane, kerhane! Bu yüzden Temmuz’ları sevmiyorum artık. Temmuz, sadece sıcağı, savaşı değil, başka kötü şeyleri de hatırlatıyor bana. Bir zamanlar mucize dediğim, hayatımın dönüm noktası dediğim zamanları!. Yanlışları doğru sandığım yanılgılarımı ve doğru zannettiğim yanlış insanları… Çok mu sıcaktı; bu yüzden beynim mi sulanmıştı, neydi?.. En önemlisi 2010 yılının böyle bir Temmuz gününde seyahat esnasında geçirdiği kalp kriziyle aniden kaybettiğim Salih abimi ve o acılı günleri… Sıcak değildi o kara günlerde beni yakan. Kalbimin yangınıydı. Yıllar içinde sönmüş görünen ama aslında hiç sönmeyecek olan öyle bir yangın ki bu… Bu yüzden hiç sevmiyorum şu Temmuzları. Fesleğenlerin ve sabah sefalarının suçu ne ki; bu ay onlara da hiç yaramadı. Kurunun yanında yaş da yanar misali sıcaktan nasiplerini onlar da aldı. Bu kavurucu sıcaktan en çok mutlu olanlar sanırım cırcır böcekleri oldu. Doğa kurallarına göre Ağustos ayında ötmeleri gerekirken son yıllarda Temmuzda başlıyorlar ötmeye. Tıpkı kulakları tırmalayan tekdüze orkestra gibi! Doğa mı değişti, bu hayvancıklar mı sabırsız? Anlamıyorum. Önceleri kulağa hoş gelen seslerine bir zaman sonra tahammül etmek zor.. Hele bir de ağaçlık bir yerde iseniz vay halinize! Neyse, zavallı böceklerle bu kadar uğraştığım yeter. Zaten bu yaz boyu turnelerinin sonu nasılsa hüsran olacak sonbaharla birlikte. Yine de belli olmaz! Değişen öyle çok şey varken!. Aslında boşboğaz bazı insanların da kulaklarımızı zamanlı zamansız ve boş lâflarla tırmaladıklarını düşünürsek, ağustosböceklerini o kadar da yadırgamamak lâzım. Ah!. Bu sarı sıcak yaz bitse!. Bir gelse şu Eylül!.. Sonbahar olsa!. Yağmurlar yağsa!.. Toprak buram buram koksa!. Ben kendime gelsem!..
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2014 Detay Kıbrıs
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.