TATİL ÖNCESİ YAZIM..

Son aylar gerek iç siyasette gerkse dış siyasette öok hareketli günler yaşadık.

İç siyasette her zaman her iktidar döneminde olduğu gibi makam, mevki, arazi, kredi yağmalaması sürdü gitti. Artık bu konularda ne Anayasa ne de Babayasa geçerli olmaktan çıktı.

Ben yaptım oldu mantığının egemen olduğu günlerden geçiyoruz.

Neredeysa dağıtılmadık orman arazisi, SİD alanı; Deniz kıyısı kalmadı. Hiçbir yasa ile önüne geçilemiyor. İptal ettik derler ama işlem bal gibi da yürür gider.

Yapılan haksızlığı dillendirmek bir haftayı geçmez unutulur gider. Asmaaltındaki Kumarcılar Hanı ile ilgili yazılar yazdım ve de hiç cevap alamadım unutuldu gitti. Neydi yazdıklarım.

Şimdiki Sağlık Bakanının Turizm Bakanı olduğu dönemde restorasyonda yolsuzluk var diye Sayıştay’a şikâyeti oldu. Rapor hiç açıklanmadı(Meclisin da sözde Sayıştay komisyonu var)Restorasyon bitti 36 dükkân oluştu.22’si ihaleye çıktı neler olduğu bilinmez ama dükkânlar hep Serdar Bey ve oğlunun arkadaşalrı ihalelerde başarılı oldu. Kahvehaneyi bile bir inşaat şirketi kazandı. Geri kalan 16 ne oldu dersiniz, el altından Serdar beyin oluru alınarak dağıtıldı. Enteresan olan bu dükkânlardan Serdar beyin onayı ile birini alan kişi bir müddet sonra UBP’li bir bakanlıkta göreve başladı.

Neyse fazlaya gerek yok.

Dış politikada en önemli konu 11 Şubat belgesine dayalı başlayan görüşme süreci idi.

Akıncı’nın Cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra görüşmeler süratle başlamış ve her iki tarafda da çözüm umutları üst düzeye cıkmıştır.

Belki de beklentilerin bu kadar yükseltilmnesi son gelinen noktada bize çok çok ciddi bir başarısızlık olarak geri dönmüştür.

Şimdi biraz daha sağlıklı düşünürsek zaten Mont Pelerin’den sonra çözümsüzlük dibe vurmuştu. Belli olmuştu ki taraflar henüz çözüme hazır değil.

Bu arada Akıncı başkanlığındaki Türk heyetinin çözüm konusunda en ısrarcı taraf olduğunun da hakkını vermek gerekir. Akıncı ve heyetinin en büyük başarısı tüm tarafları bir masada oplaması olmuştur.

Bunca yıl sonra iki taraf da şunu net olarak görmüştür.Adada iki Liderin başarabileceği bir çözüm yoktur.Çözüm Garantör ülkelerin taraf olduğu Garantiler ve toprak olduğu,onların bulacağı bir çözümün da iki Lider tarafından özümsenmesi ile mümkündür.

Gelinen nokta net olarak bu tabloyu ortaya koymaktadır.

Türkiye ve Yunanistan Dış işleri Bakanı Kıbrısa gelerek temaslara başlamışlar ve her iki taraf da kendilerine bir yol haritası çıkarmayı hedeflemektedir.

Bu konuda yapılan açıklamalar bunu net olarak ortaya koymaktadır ki bu görüşme süreci kopmamıştır.Sadece yeni görüşme şartlarını opluşturmak için ara verilmiştir.

Sadece DP kanadı artık net olarak BM Güvenlik konseyi kararları ile çözümün mümkün olmadığını ve CransMontana’da verdiği imzayı geri çektiğini açıklamıştır.

Dış işleri Bakanları Kıbrıs’da olurken BM’de de Genel Sekreter sözcüsü  Haq, Kıbrıs sorununun çözümü konusunda ise taraflar istekli olduğu sürece ilerleme kaydedilebileceğini ifade etmiştir.

New York’ta bulunan Eide, Güvenlik Konseyi üyeleriyle ve üç garantör gücün, Türkiye, Yunanistan ve Birleşik Krallığın temsilcileriyle görüşecek.

Anastasiyadis  CransMontana’da “istenen sonuç başarılamasa da garantilerin, müdahale hakkının ve Ada’daki Türk askerinin  “Kıbrıs sorununa çözüm bulunması için görüşülecek hassas ve ana konu haline getirildiğinin” altını çizdi.

Görüşmeler kopmadı henüz BM Güvenlik konseyinin Kıbrıs konusundaki kararı değişmedi, Beklenen olmadı ve BM Barış gücünün görev süresinin sonlandırılası ile ilgili bir karar tasarısı hazırlanmadı.

Bundan önce da yaşadığımız gibi doğal gaz arama çalışmaları bir sıcak temas getirmeyecek.

Geriye kalan soru şu?

Toprak ve Garantiler nasıl hallolacak..

Ben tatil boyu galiba bunu düşünmeye çalışacağım…

Tüm okurlarımın izniyle tatile çıkıyorum daha dinç dönme dileği ile..