STATÜKOCU !!!
Ayşegül Garabli
05 Eylül 2019 Perşembe 13:44
Aslında akademisyen birisine kullandığı bir kelimenin anlamını açıklamak haddim değil.
Çünkü akademisyen araştırandır, bilim insanıdır.
O yüzden de akademisyenler kullandıkları sözcükleri itina ile seçerler.
Hele ki kullandıkları sözcük bilimsel bir sözcükse mutlaka özenle seçerler.
Ancak bilimle yoğun uğraştıkları için bazen çok basit şeyleri gözden kaçırabilirler.
Misal “statüko” kelimesi.
Aslında bu kelimenin, “durağan, hareket etmeyen öteden beri sürüp gelen ya da var olan, şu andaki durum” olduğunu bilmeyen akademisyen yoktur.
Dolayısıyla “statükocu” kelimesinin de, “öteden beri sürüp gelen, var olan durumun değişmesini istemeyen kimse” olduğunu gayet iyi bilirler.
Ama anlamını gayet iyi bildiği halde gözden kaçırıp hata yapanlar da oluyor işte (!)
Misal Sn. Kudret Özersay.
Sizce statükonun ne anlama geldiğini bilmiyor mudur?
Bu mümkün değil.
Yoksa bir anlaşma ya da bir çözümle 40 yıldır var olan bu durumun değişmesi için canla başla uğraşanlara “statükocu” der miydi?
Ancak yoğunluğun bilimsel çalışmalarından ötürü böyle basit bir kelimenin anlamını unuttuğunu düşünüyorum.
O yüzden çok basit birkaç cümle ile hatırlatmakta fayda var.
Statükocu kimlere denir biliyor musunuz Sn. Özersay?
Hani “ver yutayım, ser yatayım” cinsinden insanlar vardır ya.
Evleri olduğu halde analarından medet uman ve kendilerine analarının bakmasını isteyen kişiler.
Sırf yaşadıkları şartlar değişmesin, anaları kendilerini beslemekten vazgeçmesin diye söylenen her şeyi sineye çeken tembel kişiler vardır ya,
Hani kendi rahatları uğruna çocuklarının geleceğini dahi düşünmeyen,
Anaları “çocukların okula gitmeyecek” derse , var olan durum değişmesin diye çocuklarının geleceğini bile karartmayı göze alabilecek babalar vardır ya,
Hah işte bu tür insanlara statükocu deniyor.
Yalakadırlar.
İki yüzlüdürler.
Değişim ve gelişimden ödleri kopar.
Anaları isterse çalışıyor gibi bile yaparlar.
Ama çalışıp kazanmak doğalarında olmadığı için, zorda kaldıklarında evlerindeki eşyaları, sahip oldukları değerli şeyleri bile bir bir satarlar.
Onurlarını bile.
Gerçi daha büyük bir çıkar bulurlarsa analarını da terk ederler ama buna cesaret edemeyecek kadar tembel oldukları için kolay kolay cesaret edemezler.
Analarının verdiği para ile lüks evlerde oturup, lüks arabalarla gezmeyi, çatlayana kadar yiyip içmeyi yaşam sayarlar.
Özgür bir birey olmanın, kendi kararlarını verebilmenin, emek verip kazanmanın ve minnet duymadan yaşamanın ne demek olduğunu bilmezler.
Hatta analarının , kardeşlerinden aldığı parayı ona veriyor olmasının da önemi yoktur.
Kısacası yaşadıkları onursuz yaşam sürsün diye yalan söylemekten de, kendilerini inkar etmekten de çekinmezler.
Komşularıyla barışıp, birlikte üretmekten ve birlikte yaşamaktan bile korkarlar.
O yüzden Sn. Özersay sorarım size,
Kıbrıs’ta bir çözüm olsun, Kıbrıs halkı dünyaya açılsın diye mücadele edenler mi statükocu, yoksa Türkiye’nin 40 yıllık politikasını devam ettirmek için çözüm istiyormuş gibi gözükenler mi?
Gerçek bir çözüm için özveride bulunanlar mı statükocu, yoksa çözüm adı altında aslında çözülmesin diye öneriler sunanlar mı statükocu?
Örneğin, inanmadığı bir şey için yıllarca çözüm masasında oturanlar mı statükocu yoksa çözüm üretmek için masaya oturulmasını savunanlar mı?
Hepsinden öte, vazgeçenler mi statükocu yoksa umut arayıp mücadele edenler mi?
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2014 Detay Kıbrıs
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.