SOSYAL MEDYA VE GAZETECİLİK
Oshan SABIRLI
23 Aralık 2014 Salı 08:00
Televizyon seyrediyordum. Aniden bir patlama ile irkildim. Evim sallandı desem yeridir. Aslında oldukça gürültülü bir mahallede yaşıyor olmama karşın duyduğum bu gürültü diğerleri gibi değildi. Saat 01:58 dolaylarıydı. Hemen balkona çıktım ve sesin nereden geldiğini anlamaya çalıştım. Alevler gökyüzüne yükseliyordu. Dumanları gördüğümde patlamanın ne anlama geldiğini anlamıştım. Siren sesleri gelmeye devam ederken hemen ceketimi üzerime alıp gazeteci repleksi ile ben de olayın cereyan ettiği yere doğru yöneldim. Evime 300 metre kadar uzak olan Ortaköy’deki yangının yerine ulaştığımda yangın en hararetli şekilde devam ediyordu. İlk fotoğrafları çektiğimi düşünüp, işin vahametini de anladıktan sonra yeniden evin yolunu tuttum. Eve ulaştığımda saat 02:30 dolaylarıydı. Olayın sıcak fotoğraflarını yakaladım derken internete baktığımda şaşkınlığımı gizleyemedim. İnternette dolanan fotoğraf ve videolara şaşırmamak elde değildi. Daha itfaiye ekipleri olay yerine ulaşmadan, oto galeri cayır cayır yanarken vatandaşların çektiği fotoğraflar ve videolar internetten paylaşılmaya başlamıştı. Vatandaş gazeteciliği ve sosyal medya bir devrim niteliğinde. Gazetecilere işte bu noktadan sonra daha büyük görev düşüyor. Bu gelişim süreci teknoloji düşkünü olan beni bile korkutuyor. Geçtiğimiz haftalarda sular altında kalan Lefkoşa’nın durumunu haberleştirmeye çalıştık. Biz gazeteciler sokaktaydık ama en güzel görüntüler canlı canlı sosyal medyadan bizimle buluştu. Derede sürüklenen araçları mı isterdiniz yoksa vatandaşların yaşadığı mağduriyetleri mi? İşte hepsinin detayları yine internette paylaşıldı. Hatta en güzel görüntüler, en iyi fotoğraflar yine sosyal medyadaydı. Hatta Mesarya’da olan sel felaketini fotoğrafları ile birlikte yine sosyal medya üzerinden takip ettik desek yeridir. Sosyal medyanın gücünü, savaş coğrafyalarında, sansür altında en sert şekilde ezilen medyanın yanında da gördük. Bombalar düşerken ve siviller ölürken yine sosyal medya yaşananları dünyaya duyurma başarısı gösterdi. Uzun uzun haber metinlerine de ihtiyaç yok artık. 140 harf ile Twitter üzerinden gönderilen tek bir tweet bile yeter oldu olayın ne şekilde yaşandığını, nelerin gerçekleştiğini anlatmak ve anlamak için. Düşündükçe bir çok farklı olay geliyor aklımıza. İstanbul’da Gezi Parkı Direnişi ile başlayan süreçte kablosuz internetin önemini daha yakından tanıdık. Üstelik Zello gibi programlar ile sivil direnişin önemi daha da yoğun şekilde ortaya çıktı. Direnişçiler yaşanan çatışmaları, yardıma ihtiyacı olanları, sağlık ekiplerini yine internet üzerinden paylaştı. Hatta Zello bir dönem ülkemizde de trafik polislerine karşı inanılmaz bir örgütlenmeyi getirdi. Bu örgütlenme ile trafik polislerinin kontrollerini yoğun şekilde artırması ve saklı şekilde polislerin yürüttüğü kamera kontrollerini de ifşa etti. Akıllara “şimdi nereye gidiyoruz” sorusu geliyor. Hiç kuşkusuz okumayan bir toplum olduk. Cümlelerimiz gittikçe kısalıyor. Teknolojik gelişmeler ise hayatımızı esir alıyor. Sosyal medya köleleri olmak yerine sağlıklı bir sosyal medya kullanıcısı olmak işte yukarıda bahsettiğim zamanlarda çok daha fazla önem kazanıyor.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2014 Detay Kıbrıs
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.