19 Mart 2024
  • Lefkoşa11°C
  • Mağusa10°C
  • Girne14°C
  • Güzelyurt10°C
  • İskele10°C
  • İstanbul9°C
  • Ankara2°C

SOĞUK İÇECEKLER VEYA SOĞUKTA KALMAK BİZİ HASTA EDER Mİ?

İddia: "Soğuk su içme, içersen hasta olursun! Terliyken soğuk su içme, hasta olursun! Boğazın ağrırken soğuk su içme, daha beter olur! Soğukta çok kalma hasta olursun!"

Soğuk İçecekler veya Soğukta Kalmak Bizi Hasta Eder mi?

22 Mart 2019 Cuma 15:58

Gerçek mi?

Karışık

Gerçek Taraflar

Soğuk veya sıcak havalar, kimi zaman hastalıklara giden yolu açan, hastalık yapıcı bakteri ve virüslerin işini kolaylaştıran faktörler olabilirler. Bazı çalışmalarda, soğuk ile enfeksiyonlar arasındaki ilişki tespit edilebilmiştir.

Sahte Taraflar

Yapılan araştırmaların büyük çoğunluğu ise, soğuk içecekler veya soğuk ortamlarda kalmanın hastalıklarla doğrudan hiçbir ilişkisi olmadığını göstermektedir. Dahası, soğuğa maruz kalan herkesin hastalanmadığı; hatta kimi durumda soğuğa maruz kalmanın savunma sistemini güçlendirebildiği tekrar tekrar gösterilmiştir.

İddianın Kökeni

Bu iddia, kimi zaman soğukta kaldıktan ya da soğuk bir içecek tükettikten kısa bir süre sonra hasta olmanın, hastalığın nedeninin bu soğukluk kaynakları olması gerektiğine yönelik inançtan doğmaktadır. İki olay arasında zamansal bir sıralama olmasının, önce olan olayın, daha sonradan olan olayın nedeni olmak zorunda olmadığını hatırlamak gerekmektedir.

Bilgiler

19. Yüzyıl'da ünlü bilim insanı Louis Pasteur tarafından geliştirilen ve günümüzde gelişmiş bir versiyonu hala tek güçlü kuram olarak kullanılmakta olan Mikrop Teorisi'ne (İng: Germ Theory) göre, hastalıkların sorumlusu mikroskobik organizmalardır. Sıcaklık veya soğukluk gibi fiziksel unsurlar, hastalıkların doğrudan nedeni olamazlar. Dolayısıyla terliyken soğuk su içmeniz, terli bir şekilde dışarı çıkmanız, soğuk bir ortamda kalmanız hasta olmanızın ana sebebi değildir!

Her ne kadar iddia içinde sayılanlar hasta olmamızın ana sebebi değilse de, unutmamak gerekir ki hastalığın ana sebebi olan mikroplar dört bir yanımızı sarmış vaziyettedir. Her an etrafımızda milyarlarca mikroskobik varlıkla yaşarız ve savunma sistemimiz sürekli olarak bunlarla mücadele halindedir. Ancak savunma sisteminiz kimi durumda zayıf düşebilir veya mikroplarla mücadele etmek konusunda yetersiz kalabilir. İşte bu durumda "hastalık" oluşur. Dolayısıyla eğer hasta olduysanız, bunun sebebi çok büyük ihtimalle mikroskobik bir varlıktır (bakteriler, virüsler, mantarlar, priyonlar, protozoalar, bazı çok hücreliler, vs.). Soğuk havalar veya soğuk bir şeyler yiyip içmek değil.

Buna rağmen sıcak veya soğuk ortamlar, savunma sistemimizin ve vücudumuzun çalışma biçimini etkileyerek hastalığa yakalanma olasılığımızı değiştirebilir. Fakat bu etki "Soğuğa maruz kalmak savunma sistemini her zaman zayıflatır." şeklinde tek yönlü değildir. Soğuk, kimi durumda savunma sistemini zayıflatabilirken, kimi zaman savunma sistemini güçlendirebilir. Dahası, bu zayıflatma veya güçlendirme etkisi, dikkate değer olmayan düzeylerde de (istatistiki olarak anlamsız düzeyde) olabilir.

Soğuk ile Hastalık İlişkisine Yönelik Kontrollü Deney

Örneğin 2005 yılında yapılan bir araştırmada araştırmacılar, 90 insan deneğin ayaklarını her gün 20 dakika boyunca donma noktasındaki (0 dereceye yakın) suda tuttular. 90 diğer denek ise bunu yapmadan, 20 dakika boyunca boş bir kaba ayaklarını sokarak bekledi. Bu sırada deneklerin vücut sıcaklığı dağılımları ve kan akışları takip edildi. 5 gün süren deney sonunda, ayaklarını soğuk suya sokan deneklerin %29'u soğuk algınlığı belirtileri gösterirken, ayaklarını boş kutuya sokan grubun %9'unda bu belirtileri gösterdi. Aradaki fark dikkate değer miktarda gibi gözükse de, ayaklarını boş kaba sokanlarda bile bu belirtilerin gözlenmiş olmasını dikkate alan araştırmacılar, bu oran farkının soğuk ortamda kalma ile hastalık arasında bir ilişki olduğunu ileri sürecek kadar yüksek olmadığı sonucuna vardılar.

Soğuğa Maruz Kalınca Vücudumuzda Neler Oluyor?

Soğuğun hastalığa giden yolu nasıl açabileceğini anlamak için, soğukta vücut fizyolojimizin nasıl değiştiğine bakmamız gerekir. Soğuğa maruz kalan vücudumuzdaki ilk tepki, vazokonstriksiyon, yani damar daralması tepkisidir. Bunun nedeni, vücut yüzeyindeki kan akışını yavaşlatarak, konveksiyon yoluyla meydana gelen ısı transferini azaltmaktır. Yavaşlayan kanın basıncı artar, akışkanlık direnci artar, daha kalın ve yapışkan hale gelir ve daha kolay pıhtılaşır. Buna bağlı olarak uzuvlarınız, özellikle de elleriniz ve parmaklarınız beyazlaşır; çünkü deriye rengini veren kan azalmış olur. Bu kan, vücudun hayati organlarına, örneğin kalbe yönlendirilir. Amaç, bu hayati organları soğuğa karşı korumaktır. Bu süreçte yüzünüz soğuktan kızarabilir. Bunun nedeni, kanın yüzünüzde miktarca artması değil, yüze dağılmış olan kılcal damarların vazokonstriksiyon sırasında çatlayarak kanın kas dokusuna sızmasına neden olur. Sonuçta kan uç bölgelerden %100 çekilmez, buralardaki dokuların halen oksijene ve besine ihtiyacı vardır.

İşte bu kanın azaldığı bölgelerde, eğer ki bakteriler gibi patojen (hastalık yapıcı) unsurlar varsa (ki bunlar her yer de olduğu için, oralarda da olmaları çok olasıdır), o bölgede yeterince beyaz kan hücresi bulunamayacağı için patojenler daha kolay çoğalabilir ve hastalık oluşumu meydana gelebilir. Yani bu durumda bile bizi hasta eden bu patojenlerdir. Soğuk, olası aracılardan birisidir.

Soğuk ile Hastalık Arasındaki İlişki Zayıf ve Karmaşık

Buna rağmen, bugüne kadar yapılan araştırmalarda soğuk ile hastalıklar arasında anlamlı bir ilişki bulmak pek de kolay olmamıştır.

Öncelikle ilişki olduğu sonucuna varan birkaç araştırmaya bakalım. 2007 yılında yapılan bir tarama makalesinde (İng: review paper), şunlar yazılmaktadır:

Eldeki veriler, vücut yüzeyini veya üst solunum yollarını soğuğa maruz bırakmanın üst ve alt solunum yolları enfeksiyonlarına katkı sağlayabildiğini göstermektedir. Soğuk hava solumak veya vücut yüzeyinin bir kısmını soğutmak, solunum enfeksiyonları ile ilişkilidir. Ne var ki, buna maruz kalan insanların sadece bir kısmı bu enfeksiyonları geliştirmektedir ve bu durum, belki de soğuğun enfeksiyon direncini azalttığını düşünmeye neden olmaktadır. (...) İnsanlar üzerinde yapılan deneylerin en büyük problemi, hastalığa katkı sağlayabilecek diğer faktörlerin tamamını eleyemiyor oluşumuzdur. Ancak hayvanlar üzerinde yapılan araştırmalar, deneysel olarak tetiklenen enfeksiyonların soğuğa maruz kalındığında daha da şiddetlendiğini göstermektedir.

2005 yılında yapılan ve aradaki ilişkiyi tespit edebildiğini iddia eden bir araştırmada, insanlarda soğuk algınlığına (nezleye) neden olan rhinovirüsler mutasyona uğratılarak farelere bulaşacak bir şekilde değiştirilmiştir (normalde bu virüslerin farelere bulaşmadığı bilinmektedir). Sonrasında, soğukta bırakılan fareler ile normal sıcaklıktaki farelerin virüse olan tepkisi incelenmiştir. Görünen o ki, soğukta olan farelerin savunma sistemi, normal sıcaklıkta olanlara göre daha yavaş çalışmaktadır. Bu da, soğuğun hasta olmamızın yolunu nasıl açıyor olabileceğibi göstermektedir: Daha düşük sıcaklıklar, memelilerin savunma sistemini yavaşlatmaktadır. Carl Zimmer, New York Times'da bu araştırmayı şöyle özetliyor:

Normal vücut sıcaklığında, hücreler karmaşık bir savunmayla virüse cevap verdiler. Henüz enfekte olmamış hücrelere uyarı sinyalleri göndererek onları uyardılar. Bu hücreler, antiviral proteinler salgılayarak rhinovirüslere karşı savunmalarını güçlendirdiler. Ancak kısmen daha soğuk olan 91.4 Fahrenheit'ta (33 santigrat derecede) işler değişti. Komşu hücreler sadece zayıf bir savunma ileri sürebildiler. Bu sayede rhinovirüsler onlara kolayca bulaşıp üreyebildi. Bu durum, insanların soğuk havalarda nezleye neden daha kolay yakalanabildiğini izah edebilmektedir: Soğuk havalarda, savunma sisteminiz zayıflar.

Ancak belirtmek lazım ki bu araştırmanın sonuçlarıyla çelişen bazı araştırmalar da bulunuyor. Örneğin 18-65 yaş arası 3000 insan üzerinde yapılan bir çalışmada, kendilerini 90 saniye buz gibi soğuk suyla şoka maruz bırakan kişilerde savunma sisteminin tetiklenerek daha da güçlü hale geldiği tespit edildi. Bu, daha kısa bir süre olsa da, soğuğun tek başına hastalık sebebi olamayacağını gösteriyor.

Benzer şekilde, virüslerin soğuğa nasıl tepki verdiğiyle ilgili de çelişen sonuçlar bulunuyor. Bazı araştırmalarda, virüslerin soğuk ve kuru ortamlarda en stabil olduğu, dolayısıyla en kolay çoğalabildikleri gösterildi. Bazı diğer araştırmalarda ise en yüksek viral çoğalma hızının sıcak ve nemli ortamlarda olduğu gösterildi.

Buna ek olarak, 2002 yılında yapılan ve Rhinology jurnalinde yayımlanan bir makale şöyle diyor:

Akut viral solunum yolu enfeksiyonları ile vücudun dış kısmını, özellikle de ıslak kıyafetler veya ıslak saçlar gibi aracılarla soğuğa maruz bırakmak arasında bir ilişki olduğunda dair yaygın bir inanç mevcuttur. Ne var ki, yapılan araştırmaların hiçbirinde bu iki unsur arasında bir ilişki olduğu gösterilememiştir.

Boğaz Ağrısının Sebebi Mikroplardır!

Dünya çapında birçok doktor arasında yapılan bir araştırmaya göre, doktorların %95'inden fazlası boğaz ağrısının (faranjit) mikrop sebepli olduğunda hem fikirdir. Yapılan araştırmada hastaların faranajit durumlarının %40-60 arasının virüslerden kaynaklandığı, %15'i Streptococcus cinsi bakterilerden kaynaklandığı, geri kalan yüzdenin ise diğer mikroorganizmalardan kaynaklandığı tespit edilmiştir. Hiçbir araştırma deneğinde, hastanın faranjit olmasına rağmen mikroorganizma bulunmaması durumuna rastlanmamıştır. Yani tek başına sıcaklık unsurunun hastalık yapması mümkün gözükmemektedir. Dolayısıyla hastalık öncesinde, sırasında ya da sonrasında içeceğiniz soğuk suyun, hastalık ile doğrudan hiçbir ilgisi olmayacak, hastalığınızı büyük ihtimalle kötüleştirmeyecektir. ABD Ulusal Sağlık Enstitüsü'nün konuyla ilgili açıklaması şu şekildedir:

Soğuğa maruz kalmak ile soğuk algınlığı (nezle) gibi hastalıklara yakalanma ihtimalinizin artması arasında ilişki olduğunu gösteren hiçbir deneysel çalışma bulunmamaktadır.

Suçlu, Kuru Hava Olabilir mi?

Yapılan bir diğer çalışmada bilim insanları soğuk havaların değil, soğuk havalarla ilişkilendirilen; ancak hava sıcaklığına tamamen bağlı olmayan "nemlilik" durumunun, daha doğrusu "nem eksikliği"nin (kuru havaların) canlıları daha fazla hasta edebildiği ortaya çıkarmışlardır. Ancak yine kuru hava, hastalığın ana sebebi değildir; sadece hastalığın yolunu açmaktadır. Kuru havalarda nazal boşlukta (burun boşluğunda) bulunan mukoza tabakası kurur. Böylece burundan nefes alırken tutulup etkisiz hale getirilebilen virüs ve bakteriler etkili bir şekilde durdurulamamaya başlar. Bu da, hasta olma şansımızı katlayarak arttırır. Ancak eğer ki savunma sistemimiz yeterince güçlüyse, bu sorunun üstesinden gelinecektir. Yine de tavsiyemiz, soğuk havalardan değil de, kuru havadan uzak durmanızdır. Şunu belirtmekte de fayda var: Kuru havada burnunuzun akmasının sebebi, mukoza tabakasını ıslak tutma çabasıdır. Eğer kuru havaya çok fazla maruz kalırsanız, bu çaba başarısızlıkla sonuçlanacaktır.

Tek Başına Titreme Hastalık Değildir!

Soğuk havalardaki titreme davranışı, hastalık belirtisi değildir. Beyin, vücut sıcaklığını korumak amacıyla kasları kısa sürelerle ama şiddetli bir şekilde uyarıp gevşetir. Bu sayede, hareket ve ısı üretimi sağlanır. Bu ısı üretimi sayesinde vücudun ısınması hedeflenir. Yine, yukarıda açıkladığımız gibi, soğuktan kaynaklanan bu titremenin hastalıkla doğrudan bir ilgisi yoktur.

Soğuk Su İçerek Zayıflamak Mümkün mü?

Amerikan Spor Tıbbı Üniversitesi, yapılan egzersizler sonrasında soğuk su içilmesini tavsiye etmektedirler. Çünkü yapılan çalışmalar, soğuk suyun oda ya da vücut sıcaklığındaki suya göre daha fazla kalori yakımına sebep olduğunu göstermektedir. Tabii soğuk suyla zayıflayacağınızı sanmayın! Günde, soğuk bir şekilde içeceğiniz 2 litre su, sadece 70 kalori yakmanıza sebep olacaktır. Ancak tabii kalorilerini detaylıca sayan insanlar için uzun vadede bu günde 70 kalori son derece faydalı olabilecektir.

Bu noktada uyarmakta fayda var: Vücudunuz çok sıcakken aniden soğuk su içmeniz baş dönmesine sebep olabilir, çünkü merkezi sinir sisteminiz bu değişikliğe adapte olabilmesi için vücudu uyarır. Bu sebeple tavsiyemiz, egzersizler sonrasında soğuk suyu kafanıza dikmeden önce 2-3 küçük yudum alarak vücudunuzu adapte etmeniz, sonra geri kalanını içmenizdir.

Uyarı

Yine de bu konuda kesin yargılara varmamızı mümkün kılacak düzeyde araştırmaların henüz bulunmadığını hatırlatmak isteriz. Dolayısıyla en azından bu iddia konusunda, daha kesin bilimsel verilere ulaşılana kadar kendi alışkanlıklarınızdan vazgeçmemenizi tavsiye ederiz. Kim bilir, belki de "babanne bilgeliğinin" gerçekten de bildiği bir şeyler vardır. Bu gerçekleri yalnızca zaman ve bilim ortaya çıkarabilecek.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
SON DAKİKA