SIRF TÜRKİYELİDİR DİYE SEVMEK ZORUNDA MIYIM?
Ayşegül Garabli
06 Mart 2019 Çarşamba 08:30
Adı: Ergün Karadağ
Yaşı: 28
Facebooktaki 4-5 hesabı var.
Tüm hesaplarında ilk göze çarpan Trabzon Spor hayranlığı.
Muhtemelen Trabzon’dan gelmiş olmalı.
Lapta’da 72 yaşındaki bir İngiliz kadının kapısını çalıyor ve kapı açılınca da zorla içeri girip kadını darp ediyor.
Ellerini bağladığı kadına tecavüz edip, sonrasında da cüzdanındaki 300TL para ile kredi kartlarını alıyor.
Tabi ki yine darpla kartların şifresini almayı da ihmal etmiyor.
Yakalanmış ve şu an için 3 günlük tutukluluk emri verilmiş.
Muhtemelen bir ceza da alacaktır ancak alacağı ceza bir kadına yaşatılan böyle bir travmanın bedeli olacak mı?
Demek ki verilen cezalar caydırıcı değil ki, bu tür mahluklar bu denli rahat insanların evine girme ve tecavüz edip darp etme cüreti gösterebiliyor.
Ve o kadar yüzsüz ki, bir babanın kızına tecavüz ettiği haberi melek görünümlü şeytan misali facebook hesabından paylaşabiliyor.
İçimizde kaç tane daha bu şekilde melek görünen, toplumsal duyarlılık sergileyen(!) ama özde şeytan olan kişi var Allah bilir.
Kadını koruyan yasalar olmadıktan sonra ve tabi ki toplum hala daha cinselliği “erkeklik” olarak görmekten vazgeçmedikten sonra bu tür yaratıklar da bu tür suçlar da artarak devam edecektir.
Yazımın başında Trabzon’dan gelmiş olabileceğini özellikle vurguladım.
Tabi ki amacım bir ırkçılık ya da bu kişinin yaptığını bir kökene ya da bir topluma mal etmek değil.
Bu davranışı dini, dili, ırkı her ne olursa olsun yapan kişi aşağılıktır ve asla hoş görülmez.
Ancak şunu dile getirmek isterim, şimdi bu pisliği yapan kişi sırf Türkiyelidir diye ben bu adamı sevmek zorunda mıyım?
Bu kişi Türkiye’de bu davranışı yapsa yüzüne tükürmez miyiz.
Ya da adada yaşayan yüzlerce Trabzonlu tabiri caizse adam gibi adam var.
Şimdi onlarla bu pisliği bir mi tutacağız?
Elbette ki hayır.
Ne bu kişinin yaptığı “Türkiyeli” denerek tüm Türkiye halkına mal edilebilir, ne de bu kişinin eleştirilmesi Türkiyelilere ,ayrımcılık ya da haksızlık yapılıyor gibi kabul edilebilir.
İşte ne yazık ki biz toplum olarak hep bu genellemelerden dolayı çatışıyoruz.
Oysa kişiler ve kökenleri değil, yapılan davranışların konuşulması gerekir.
Türkiye’den çıkıp bu adaya gelip, adanın düzenini, huzurunu, kültürünü, örf ve adetlerini bozan kişileri bu adada yaşayan biz Türkiyeliler de kabul etmemeliyiz ve hatta bunlarla mücadele etmek zorunda hissetmeliyiz kendimizi.
Zira bu kişilerin yaptıkları pisliklerle kökenimize de, kimliğimize de hatta geldiğimiz coğrafyaya da leke sürülüyor.
O yüzden bu tür kişileri toplumsal olarak yalnızlaştırıp cezalandırmak gerektiği düşüncesindeyim.
Bu konuda artık siyasilerden büyük bir beklentim yok.
O yüzden halk olarak kendi kendimize bu soruna çözüm bulmak zorundayız.
“Hemşerimdir” kıstasından vaz geçip, bize, çocuklarımıza ve topluma bir değer katıp katmadığına bakmalıyız.
Toptan suç potansiyeli ilan etmekten vazgeçip birey olarak değerlendirmeliyiz.
Aksi taktirde, göçmenler her geleni milliyetçilik ruhu ile kabul edip, Kıbrıslılar da toptan yargılamaktan vaz geçmediği müddetçe bu ülkede su ve zeytinyağı gibi hiçbir zaman karışmadan ve toplum sorunlarını da birlikte kucaklamadan devam edip gideceğiz.
Oysa bu ülkenin ihtiyacı ayrışma değil, birlikte bu ülkenin kendi insanları tarafından huzur ve barış içerisinde yönetilme erkinin kazanılmasıdır.
Bu ülkenin ihtiyacı vesayetle değil, kendi iradeleri ile yönetilip, dünya ile kucaklaşmaktır.
Ve bu ülkenin en büyük ihtiyacı, tecavüz, darp, hırsızlık, cinayet gibi suçları ve bu suçları işleyenleri ülkeden söküp atmaktır.
Çünkü gelecek ne adaya göç etmiş Türkiyelilere ne de şu an adada olan olmayan Kıbrıslılara aittir.
Gelecek bu topraklarda doğmuş ve bu ülkeyi yurt bilmiş çocuklarımıza aittir.
Onlara yaşanır bir gelecek bırakmak da hepimizin boynunun borcudur.
O yüzden lanet olsun bu ülkeyi cehenneme çevirenlere.
Kökeni, milliyeti, cinsi ve cibilliyeti ne olursa olsun
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2014 Detay Kıbrıs
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.