SEÇİMİN TEK GALİBİ DERVİŞ EROĞLU’DUR…
Ediz TUNCEL
10 Ocak 2018 Çarşamba 10:30
Hade 2018’in ilk köşe yazısını yazalım bakalım!
Seçim sisteminden tutun da önemli bir kısım seçmenin duygusallıkta sınır tanımayan tavırlarına kadar anormalliklerin tavan yaptığı bir seçim süreci geçirdik.
Tüm bu anormalliklerin arasında Derviş Eroğlu tekrar çizmeleri giydi ve sahaya indi, tüm KKTC’de nüfuzunu kaybetmediğini bir daha gösterdi, halkın aklıyla alay eden Hüseyin Özgürgün’ün esamesinin bile okunmadığı bir seçim sürecinde UBP’ye liderlik etti ve mühüre yönelen seçmenin UBP’ye destek vermesini sağladı, bu ülkenin en etkili politikacısı olduğunu, bu yaşında bir kez daha ispatladı.
“Öğretilmiş çaresizlikle” boğuşan, kendini çaresizliğe mahkum eden, yaşam sevincini kaybetmiş, tek argümanı ise “böyle geldi böyle gider, hiçbir şey değişmez” diyen seçmenin en az 35%’I sandığa gitmedi.
Sandığa gitmeyen seçmenler güya bu kokuşmuş sisteme karşı kendi kafalarına göre tepki koydular, ancak tek yaptıkları şey kendi kendilerini bir daha cezalandırmak, kendilerini öğretilmiş çaresizliğe bir daha mahkum etmek oldu.
Sandığa giden seçmenin nerdeyse 30%’u karma oy kullandı, ki bu oyların bir kısmı oy kullanmayı becerememekten dolayı yandı.
Mühür kullanan seçmenin oranı ise 35%’lerde kaldı, ki bu oran da toplamda 40 bin oya bile denk gelmedi, altında kaldı.
Toplam 190 bin seçmenin 40 binden daha azının kullandığı mühürlerle Meclis’in aritmetiği belirlendi, üstelik de bu sayıya son birkaç yılda CTP-UBP, UBP-DP hükümetleri tarafından vatandaş yapılan ve toplam sayısı nerdeyse 18 bine dayanan yeni seçmen de dahildir.
35% oranında kullanılan mühürlerin içinden çıkan 36% ile UBP Meclis’e 21 milletvekili sokmayı başardı.
Yani mühür kullanan yaklaşık olarak 65 bin seçmenin 35%’inin, ki bu da 23 bin cıvarında bir orana denk gelir, verdiği mühürlerle UBP Meclis’e 21 milletvekili soktu.
Geriye kalan 40 bini biraz aşan mühürler de diğer partiler arasında paylaşıldı.
Nasıl ama!
Toplam seçmenin yüzde ondan biraz fazlasının mühürleriyle bir parti Meclis’in beşte iki oranında milletvekiline sahip oldu.
Başta UBP ve CTP olmak üzere, bu seçim sistemini yaratan yarım akıllı siyasilerin acaba kaçta kaçı böylesine rezilane bir sonucun çıkabileceğini önceden hesaplayabildi!!!
Başta YSK ve olayı yakından takip eden, bu konuda bilinçli ve bilimsel analiz yapan sivil toplum üyelerinin de bu seçim sisteminin sakatlıklarıyla ilgili uyarılarını dikkate almadılar, ülkenin başına bir çorap daha ördüler…
Kardeşim şunu kafanıza sokun artık…KKTC’de bölgelere ayrılmamış tek bir seçim listesi olacak, iki türlü de oy kullanma sistemi olacak:
İsteyen bir partiye mühür vuracak, mühür vurduğu partinin listesindeki adayların en çok yarısına kadarına isterse tercih kullanacak.
İsteyen de tercih kullanacak, bir veya birden çok partiden en çok 50 adaya kadar tercih kullanacak.
Bunun haricinde yapılacak her türlü sistem ucubedir ve ucube sonuçlar doğurmaktan başka bir şeye de yaramaz.
Gelelim tekrardan sandığa gitmeyen “öğretilmiş çaresizlik mahkumlarına”…
Bu öğretilmiş çaresizlik mahkumlarının ne yazık ki çok büyük bir bölümünü sol partilere oy verenler ve artık hem hayata hem de eski yoldaşlarına küsenler oluşturuyor.
Sandığa gitmeyerek hem doğrudan kendilerini cezalandırıyorlar, hem de iradesini iki dudak arasına teslim eden, sadece kısa günün karına bakan statükocu seçmenin sandığa giderek açık ara statükonun devamından yana oy kullanmasıyla tüm ülkeyi dolaylı olarak cezalandırıyorlar, bu da durumu daha da içinden çıkılmaz hale getiriyor.
Gökten vahiy ya da bir mucize inmesini bekleyen, Küskünlerin ana gerekçesi ise “oy versem ne olacak, hiçbir şey değişmez” gibi saçma sapan bir argüman…
CTP sadece kemik oylarını alabildi, yüzde yirmilerde çakıldı kaldı.
Benim de adaylarından biri olduğum TDP ise genelde en iyi adayları çıkaran parti olarak görülmesine rağmen seçim sürecinde başından sonuna kadar inatla sürdürülen yanlışlar süreci sonunda seçimi en dipte bitiren parti olarak kaldı…
Bu yanlışların en önemlisi, artık halkın gözünde zerre kadar umut vadetmeyen, görüşmeler süreci boyunca ipleri Kıbrıs Türkü tarafından bir türlü sevilmeyen, benimsenmeyen AKP’nin eline veren, özellikle de halkın gözünü diktiği Crans Montana görüşmelerinde ortalıkta hemen hiç görülmeyen, tüm kontrolu TC yetkililerinin eline bırakan, çöken görüşme sürecinden sonra da ortaya çıkan ve Rum tarafını suçlayan (bunu görmek için açıklamaya da ihtiyaç yoktu), bir taraftan TC vatandaşlarına yeni kurulacak Kıbrıs devletinde dört özgürlük verilmesini savunan, diğer taraftan son yıllarda cevizcinin çuvalından yapılan vatandaşlıkları eleştiren, bu süreçte kendini halktan tamamen soyutlayan Cumhurbaşkanı Akıncı’nın adının sürekli olarak anılması ve Cumhurbaşkanlığı seçiminin TDP adına Akıncı tarafından kazanıldığının dile getirlmesiydi…
Bu söylem sürekli olarak dile getirilirken Akıncı’ya duyulan tepkilerin “madem öyle alın size işte böyle” mantığıyla sandıkta olumsuz yönde TDP’ye yansıyacağı hiç hesaba katılmadı.
Derviş Eroğlu’nu son seçimde destekleyenler ise Eroğlu’na karşı inançlarından hiçbir şey kaybetmedi, adam çekildiği inzivadan meydana fırladı ve yapacağını yaptı, diğer tüm partileri hezimete uğrattı, artık heykeli de dikilse, yeridir!
Elbette ki TDP’nin onca temiz adayına ve kirlenmemiş geçmişine rağmen bu seçimden dikkate değer bir başarı gösteremeden çıkmasının başka temel ve önemli sebepleri de vardır, ki her halukarda bunlar da parti içinde masaya yatırılacaktır ve eteklerdeki taşlar dökülecektir.
Ne şiş yansın ne kebap mantığıyla hareket eden, hiçbir çıkar ve rant odağının tavuğuna kışt demeyen, sadece Hüseyin Özgürgün’ü eleştiren ve sadece kendisinin temiz olduğunu, kirlenmiş toplumu temizleyeceğini iddia eden, sürekli bilinç altına işleyen ve algı operasyonları yapan HP bile birçok yerde örgütlü olmamasına rağmen hem sağdan hem de soldan kısmen tepki oylarını toplayarak, emanet oylarla 17%lere ulaşan bir oy oranına sahip oldu ve Meclis’e 9 vekil sokabildi.
Yine birçok yerde hiçbir örgütlü çalışması olmayan ve ağırlıklı olarak TC kökenli seçmenden destek alan YDP de dipte kalmasına rağmen Meclis’e girdi.
Bir taraftan 2020’de Cumhurbaşkanlığı’na aday olacağını açıklayan, öteki taraftan da seçimde yerle bir olan Serdar Denktaş ise boyunun ölçüsünü aldı, yerle bir oldu, ama buna rağmen akıl koymadığını ve artık halk tarafından istenmediğini bir türlü anlamak istemediğini de yaptığı açıklamalarla ispatlamaktan da geri durmadı…
DP yerle bir olmadan başkanlık koltuğundan çekilmeyi bilseydi, yerini taktik olarak Genel Sekreter Afet Özcafer’e bıraksaydı, bu seçimden üçüncü büyük parti olarak çıkması işten bile değildi…
Hade herkese geçmiş ola...
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2014 Detay Kıbrıs
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.