22 Kasım 2024
  • Lefkoşa17°C
  • Mağusa18°C
  • Girne18°C
  • Güzelyurt16°C
  • İskele18°C
  • İstanbul18°C
  • Ankara14°C

“SAHİPLİK-VEKİLLİK İLİŞKİSİ”  YÖNÜNDEN KAMUSAL VE ÖZEL ALANININ ANALİZİ*

Cenk DİLER

16 Mart 2015 Pazartesi 08:00

(İsraflar, Savurganlıklar ve Yolsuzluklar Neden Kamusal Alanda Daha Fazla?) İsrafların ve savurganlıkların, hırsızlık ve yolsuzlukların ortaya çıkmasının en önemli nedenlerinden birisi “devlet mülkiyeti”nin bir sonucudur. Devlet mülkiyeti, her ne kadar “toplum mülkiyeti” olarak görünse de tek tek bireylerin sahip oldukları bir mülkiyet değildir. İnsan doğası gereği para ve mülkiyete tutkun olan bir varlıktır. Paraya ve mülkiyete değer vermeyen insan sayısı yok denecek kadar azdır. Yine insan, doğası gereği kendi sahip olduğu parayı harcarken ve kendi sahip olduğu mal ve mülkü kullanırken son derece dikkatlidir. İnsan genel olarak kendine ait olan parayı harcarken ya da mülkiyetini kullanırken, içsel faydasını maksimize edecek ve dışsal faydayı minimize edecek karar ve tercihlerde bulunur. İnsanlar genellikle kendi sahip olmadıkları parayı harcarken ya da kendi sahip olmadıkları mülkiyeti kullanırken, kendi özel paralarını harcarken ya da kendi özel malını kullanırken gösterdikleri hassasiyete sahip olmayabilirler. Bu insanın doğasında olan bir özelliktir. Özetle, özel alan ile kamusal alan arasında çok önemli bir fark vardır. Özel alan içinde bir “sahip” bulunur ve bu sahip kendi parasını harcar ya da kendine ait bir malı kullanır. Özel alan içerisinde müsrif davranan bir birey bunun bedelini kendisi öder. Örneğin, işletmesinde israf ve savurganlık yapan bir müteşebbisin maliyetleri artar ve dolayısıyla karı azalır. Dahası müsrif müteşebbis, haciz ve iflas gibi olaylarla da karşılaşabilir. Kamusal alan içerisinde ise gerçek bir “sahip” bulunmaz. Kamusal alanda başkasına ait paraları (halka ait paraları) başkası adına (halk adına)  harcayan politik müteşebbisler bulunur. Politik müteşebbislerin müsrif davranmalarının bedelini kendileri değil, halk öder. Öte yandan, kamusal alanda, özel alandan farklı olarak herkese ait olan mülkiyeti herkesin kullanması söz konusudur. Kamusal alanda “sahip” bulunmaması  (dolayısıyla özel mülkiyetin olmaması) israf ve savurganlıkların ve yolsuzlukların ortaya çıkmasına neden olur (*Bu yazı, Çoşkun Can Aktan’ın makalesinden alıntıdır). Bu şahane yazının bir özetini sizinle paylaşmadan edemedim. Ne kadar doğru tespitlerde bulunmuş Hoca. Ve sormak isterim: “Kamu”nun sahibi olmalı mı? Politik müteşebbislerden halk kurtarılmalı mı? Evet… Evet… Evet! “Devletin malı, milletin malı mı?” Hayır… Hayır… Hayır! Kamusal alanda olanları aklımızdan kısaca geçirelim. Hem de çok geçmişe gitmeden. Kamu kurum ve kuruluşlarına şöylece bir bakalım. Bir de ünü yurt dışına taşan, dünyayla ticaret yapan özel alanı hatırlayalım. Ambargolara rağmen, binbir zorluk ve güçlüğe rağmen hem de. Şimdi düşünelim… “Devlet malı deniz, yemeyen domuz” atasözü yanlış mı? (Devletine hıyanet etmeyi alışkanlık haline getiren ve koskoca bir milletin malını dört elle tıkıştırmayı uyanıklık sayan soysuzlara göre, devletin bitmez tükenmez malı vardır. Asıl domuz bunlar olduğu halde, bu aşağılık kimselere göre, bir yolunu bulup devleti dolandırmamak budalalıktır/enayiliktir/kerizliktir/domuzluktur). Kamusal alanlar YOK denecek kadar azaltılırsa; hırsızlık/yolsuzluk/israf/savurganlık/hıyanet azalır mı dersiniz?

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.