31 Ekim 2024
  • Lefkoşa22°C
  • Mağusa25°C
  • Girne24°C
  • Güzelyurt21°C
  • İskele25°C
  • İstanbul16°C
  • Ankara14°C

POLİSE “ŞOK” VE “FISFIS” ŞART!

Ediz TUNCEL

21 Ekim 2016 Cuma 08:00

Meclis’deki siyasiler bal yapmaz arı görevini büyük bir başarıyla yerine getire dursun, kısır tartışmalarla gününü geçire dursun, Mersedesleri, eğitimi, sağlığı, trafiği,  anlaşmadan sonra hep batık olan ama her nasılsa bir daha “batacak” olan ekonomiyi, memleketin dingilinin nasıl koptuğunu ve daha bilimum ıvırı zıvırı tartışa dursun…

Bu kafalarla yönetilen bir ülkeyi, bir toplumu başkalarının bozmak için çaba sarfetmesine hiç gerek yoktur…

Biz bize yeteriz!

İpini koparanın doluştuğu bu memleketin evlere şenlik basında her Allah’ın günü envai tür rezillikler, cinayetler, tecavüzler, kavgalar, dövmeler, sövmeler, trafik kazaları, bilimum suçlar görürdük ve halen de görüyoruz, hem de giderek artan bir dozda…

Ancak, işin boyutu değişti, son zamanlarda suçlara ve toplum düzenini bozan eylemlere müdahale eden polislerin de feci şekilde dayak yemelerine, sopalarla yüzlerinin gözlerinin dağıtılmasına, kafalarının kırılmasına şahit olmaya başladık…

Bir de basın aracılığıyla bol bol polisi linç girişimlerine…

Anlaşılan o ki tam anlamıyla memleketin dingili koptu.

Son zamanlarda polis zanlılara müdahale ettiğinde eğer zanlılar kalabalık, polis sayısı az is eve polisin müdahale ettiği muhteremler bu ülkede “misafirse”, tereddütsüz polise kafa tutarlar, polisin kafasını gözünü yarmayı kendilerine hak bilirler…

Bu tarz olayları özellikle öğrencilerin sebep olduğu olaylarında gördüm.

Polisin belinde tabanca var, ancak kendisine saldıran, ellerindeki sopalarla acımasızca kafalarını gözlerini yaran, dehşet saçan çapulcu sürüsüne karşı elindeki silahı kullanmakta tereddüt ediyor, zan altında kalmasın diye çoğu zaman feci şekilde dayak yemeyi bile tercih ediyor.

Dahası, polis kendisini savunsa ve hasbelkader kendisine saldıranlardan birine vursa, yaralasa, hesabını hukuk sisteminden önce basın ve siyasiler önünde tepe tepe vermek zorunda…

Böyle bir durumda, polis öncelikle reyting ve popülizm derdindeki basın tarafından linç edilecek, sonra da polisin varlığından karın ağrısı duyan siyasiler tarafından…

Bu ikili, büyük bir zevkle hedef saptıracaklar, bu malzemeyi tepe tepe kullanacaklar, bir dünya derdi böyle bir olayla kamufle edecekler, körün istediği bir göz Allah verdi iki göz meselesi ortaya çıkacak…

Bunun örneklerini geçmişte de epeyce yaşadık.

Polis memurlarının hataları elbette vardır, hadlerini aştıkları da olur, bizzat kendim de örneklerini yaşadım, hatta elimde silah olsaydı o an yaptıklarından dolayı gözümü kırpmadan vuracağım polisler de gördüm (Ankara’da, kendi halinde bir insanın beyin ölümüne neden oldular), ama bu topyekün polisi zan altında bırakma sebebi değildir, bunu da antiparantez belirtelim…

Ve devam edelim…

Peki, dünyada polisin saldırı altında kaldığı bu gibi durumlarda kendisini savunma durumu ne?

İlkel dünyada polis saldırı altında olmasa da,  “dur” dediğinde durmayanı silahı çeker ve vurur, hatta vurduktan sonra “dur” da diyebilir!!!...Kimse de neden vurdun diye sormaz, hatta bir mikrop daha temizlendi bile der…Bu örneğe, Amerikan polisi de dahildir, silahı çeker, dur der, elini kaldırdığında dan diye vurur, “elinde silah vardı sandım da vurdum” der, işin içinden çıkar, üniformalı olmalarına ve güvenliği temsil etmelerine rağmen sokaktaki suçlulardan hiçbir farkları yoktur, çoğu zaman devletin resmi katili görevi görürler…

Modern dünyada ise durum biraz daha farklıdır…Polis şok cihazı ve göz yaşartıcı gaz taşır, yani “şok ve fısfıs”…

Laf dinlemeyen, taşkınlık yapan kalabalığın suratına fısfısı basar, ateşli silah kullanarak can kaybına neden olmaz! Tabi ki bu Türkiye’deki toplumsal olaylarda, “kırmızılı kadın” örneğinde olduğu gibi, koskoca üç beş litrelik tüpü bir kişinin üzerine zalimce boca etme şeklinde değildir, antiparantez belirtelim…

Adamın elinde bıçak, sopa filan gibi şeyler varsa ve inatla direnirse, elektrikli şok cihazını devreye sokar ve tehdit oluşturan şahsı anında yere indirir, kurşunu sıkmaz…

Medeni dünyada ateşli silah kullanmak en son çaredir.

Ancak, medeni dünya dediğimiz ülkelerde polis bazen, çok da gerekli olmadığı hallerde bile, ateşli silaha başvurabildiğini ve gereksiz can kayıplarına neden olduğunu da belirtelim...

Şimdi gelelim bizim trafik ve asayişte açık hava tımarhanesine dönmüş memlekete…

Medeni bir ülke miyiz, ilkel bir ülke miyiz, orasını bir tarafa bırakıyorum, mal ve manzara ortada...

Kesin olan birşey var ki, tam anlamıyla bir suç ve suçlu cennetine döndük.

Bu şartlar altında, artık polise elektrikli şok cihazı, göz yaşartıcı sprey, elektrikli cop gibi aletler kesinlikle verilmelidir…

Varsın polis tabancasını da belinde taşısın, ancak tabancaya başvurmadan önce aşırı şiddetle karşılaştığı durumlarda kullanabileceği diğer savunma araçlarına sahip olsun…

Rahmetli babam polisti, maçlarda sadece birkaç polis görev alırdı, kavga başladığında o birkaç polis copları çıkarır, kavga edenlerin kolundan tutar, kıçına var gücüyle vururdu…

Kıçına copu yiyen, koşacak hali kaldıysa, acıdan hoplaya zıplaya kaçacak delik arardı, biz de hallerine güle güle ölürdük…

Birkaç polis elli kişiyi bir güzel paklardı, hem utancından hem de acısından birkaç maç kimse gıkını çıkarmaya cesaret edemezdi, ne zaman ki kıçlarındaki cop acısı geçerdi, polise yeniden coplatırlardı!!!

Şimdi ise, tepeden tırnağa suç potansiyeli olan insan müsveddeleri serseri mayın gibi dolaşırken ve polisi bile öldüresiye dövmekten çekinmezken,  polis kafasını sopayla kırana copla karşılık vermeye kalksa, seyredin siz polise karşı başlatılacak linç girişimini…

Kim ne derse desin, özellikle Cuma ve Cumartesi akşamları büyük kentlerde ve üniversite varoşlarında nerdeyse kimsenin ayık gezmediği, hem açık hava tımarhanesine hem de açık hava meyhanesine ve sorma gir hanına dönmüş bu memlekette asayiş durumu tam anlamıyla bir rezalete dönüşmüştür.

Dönüşmüştür çünkü suç işlersem veya suça teşebbüs edersem polisle yüzgöz olurum korkusu artık hissedilmemektedir…

Nüfusunu bilmediğimiz, ancak tahmin yürütebildiğimiz (bence 400 binden aşağı değil) bir ülkede asayişi vardiya usulüyle sadece birkaç yüz polis sağlamaya çalışıyor, görevdeki bir polise nerdeyse bin kişi düşüyor…

Diğer taraftan, gelen giden hükümetler inatla ülkenin asayişini takip edebilmek ve suçlulara kısa sürede ulaşabilmek için elzem olan mobese kamera sistemini, polisin birçok konuda işini kolaylaştıracak teknik takip yasasını bir türlü devreye sokmuyor, bir olay olduğunda polis sağdan soldan güvenlik kameralarına koşturuyor, oralardan veri toplamaya çalışıyor.

Bu noktada, artık ister istemez polisin faaliyet alanının siyaseten kasten daraltıldığını, polis gücünün kasten zayıflatıldığını düşünmemek elde değil…

Bugüne kadar bu duruma kulak tıkayanlar durumun vahimiyetini ancak bela kapılarını çaldığında anlayacaklardır…

Bin nasihat yerine bir musibet herhalde daha fazla işe yarayacaktır…

Bu arada, atıcılığa hastalık derecesinde meraklı biri olarak,  polis örgütünün atıcılık takımını da tebrik etmeden geçemeyeceğim…Dünya şampiyonalarında üstün başarıları olan Türkiye atıcılık takımlarını hem takım olarak hem de ferdi olarak yendiler, şampiyonluğu aldılar ve geldiler…

Belki birgün rakip olarak karşılacağız ama can-ı gönülden böyle başarıları daim olsun diyorum.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.