PAZARIN GAZETECİLERİ
Oshan SABIRLI
26 Mayıs 2014 Pazartesi 13:01
Ülkede gazeteci olmak, haberin koşuşturmacası içerisinde, hızlı ve objektif olabilmek üzerine bu güne kadar uzun uzun yazılar yazdım. Maalesef ülkemizde gazeteciliğin hala hak ettiği yerde olmadığını bir kez daha belirtmeden geçemeyeceğim. Biz dünya basın özgürlüğü gününü, gazetecilerin gününü, vs. ezberleme gereği bile hissetmiyoruz. Büyük firmaların “sözde bu özel günde” yolladığı tebrik mesajları, hediyeler olmasa, sivil toplum kuruluşlarımızın düzenlediği etkinlikler olmasa, açıkçası hatırlamadığımızı da belirtmeliyim. Her durumda biz, o günde de yoğun şekilde çalışıyoruz. Basın özgürlüğünün ayaklar altına alındığı, onlarca gazetecinin öldürüldüğü, darp edildiği veya hapishane köşelerinde çürüdüğü coğrafyalar var. Hiç bilmediğim şehirlerden gelen gazeteci ölümlerinin haberleri canımı daha da yakıyor. Ülkemizde de yaşanan olumsuz olayları kamuoyu ile paylaşmak görevimiz. Öte yandan ülkemizde de gazeteci büyüklerimizin hastalandığı, yaşamını kaybettiği şeklinde duyduğum haberler beni ne kadar üzüyor anlatamam. Bu mesleğe baş koyan, uzun çalışma saatlerinde boğuşan ve aslında özellikle aile yaşamlarından ödün veren gazetecilere “deli misiniz?” diye soruyorum ve aslında deli olduklarını çok iyi biliyorum. Bugün Pazar’lık sayfasında meslektaşlarıma biraz daha torpil geçmek istedim. İyi pazarlar. BRT’de Grev Var Geçtiğimiz günlerde BRT yeniden grevlerle gündeme geldi. Ancak bu fotoğraf ile sizleri çok daha eskilere götürüyoruz. KTAMS BRT'de grevde idi. Fotoğraftakiler (Soldan sağa) : Efdal Keser, Sanem Sahin, İzzet Volkan, Selda İçer, Hüseyin Kıral, Hakan Cakmak ve Kemal Darbaz. Gazeteciler tarihin şahitleridir Biz gazeteciler haberden habere koşarken, zamanın nasıl geçtiğini çoğu zaman fark etmiyoruz bile. Oysa herkesin fotoğrafını çekerlen, çok fazla fotoğrafımızın olmayışından şikayet ederiz. Eski fotoğraflarda bir tane daha. Zaman çok eski değil, 2000 yılında kapılar açılmadan Erenköy'e gazetecilerin ziyareti. Mehmet Inanci, Hüseyin Kaba, Emine Hoca, Sevinç Miralay, Kemal Darbaz, Hüseyin Ekmekçi, Hatice Eker, Hüseyin Güven, Nurcan Özatılgan, Özgul Gürkut Mutluyakalı, Gorem Uygun. Kadın gazeteci olmak… Ülkemizde gazeteci olmak zor, ama kadın gazeteci olmak daha zor sanırım. Ülkenin en başarılı iki kadın gazetecisi nedense gözüme bu kez içki kadahleri veya şarap şişeleri önündeki pozları ile takıldı. Özgül ve Dilek başarılarını yoksa içki şişelerine mi borçlular diye bir espri yapmaktan kendimi alamıyorum. Fıkra Ağlama Duvarı’nda röportaj Kudüs’te görevlendirilen bir gazeteci, Ağlama Duvarı’nın önünden her geçişinde, yaşlı bir Musevi’nin orada öyle durup dua ettiğini fark etmiş. Bir hafta, iki hafta... Sonunda adamla bir röportaj yapmaya karar vermiş. İzin alıp açmış teybini, sormuş adama: - Kendinizi biraz anlatır mısınız? - Adım David, Polonya Yahudisiyim. Yaşım 68. Smalla’da bir kumaş dükkânım var. Evliyim. İki çocuğum Tel Aviv’de bir çiçek serasında çalışıyor... - Sizi her gün burada, Ağlama Duvarı’nın önünde, dua ederken görüyorum. - Evet, her sabah dükkânı açmadan buraya gelirim. Dünya barışı ve insanların kardeşliği için dua ederim. Öğle tatilinde bu sefer insanların mutluluğu, acıların sona ermesi için Yaradan’a yalvarırım. Akşam da, eve dönerken, bu kez dürüst ve iyi insanların esenliği için dua ederim. Cumartesi günümü de burada, yine dua ederek geçiririm. - Ne güzel! Kaç senedir bunu sürdürüyorsunuz ? - İsrail’e göçtüğümden beri, yani 40 yılı geçti. Gazeteci çok etkilenmiş, heyecanla sormuş: - 40 yıldır her gün dua ediyorsunuz. 40 yıldır yılmadınız. Bugün nasıl bir duygu içindesiniz, neler hissediyorsunuz? Uzun uzun iç geçirmiş yaşlı Musevi, sonra da bezgin bir sesle cevap vermiş: - Vallahi artık bilemiyorum” demiş, “İçimde, sanki duvara konuşuyormuşum gibi bir his var... Sağlık Bizim ülkemizde herkes biraz doktor, biraz uzman, biraz bilgilidir. Her konuda fikrimiz var ya biz bu bilgiyi enteresan bir bakışla daha da destekleyelim dedik. Bu hafta Plaseboyu size aktarıyorum. Plasebo etkisi Plasebo etkisi, farmakolojik olarak etkisiz bir ilacın telkine dayalı bir etki ortaya çıkarma halidir. İlaç vücuda ağız, burun veya enjeksiyon yolu ile verilebilir. Aslında plasebonun fiziksel anlamda tedaviye yönelik bir gücü yoktur. Sahip olduğu tedavi gücünü tamamen hastanın verilen ilacın "işe yarayacak" ilaç olduğunu düşünmesinden alır. Plasebo tıbbın bilimsel olarak açıklayamadığı bir yöne "insanların istemeleri halinde kendi kendilerini iyileştirme gücü"ne yöneliktir. Tıbbi olarak kurtulma olasılığı zayıf görülen birçok hasta, basitçe ölüm istatistiklerine girmekten bu güç sayesinde kurtulmuş, tıbbın çözüm bulamadığı kanserin tedavisinde çoğunlukla, yüksek moral ve iyileşme azmi olmuştur. İşte plasebo yeterince azmi olmayan fakat tıbben tedavisi de bulunmayan hastalıkların "bu ilaç sana çok iyi gelecek ama senin de çabalaman lazım" sözleri ile pazarlanan çaresidir. Bazı zamanlar ise hiçbir hastalığı bulunmayan ama doktor kapıları aşındıran "Hastalık Hastalarının" tek reçeteli ilacıdır.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2014 Detay Kıbrıs
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.