OYSA IRKÇILIK BİR İNSANLIK SUÇUDUR.
Derviş DOĞAN
24 Kasım 2015 Salı 09:14
Şöyle ki, soğuk savaş sırasında ve sonrasında etkinliğini koruyan uluslararası ve bölgesel örgütler, bu devamlılıklarını amaç ve prensiplerini değiştirerek sağlamışlardır Bu örgütlerden en önemlileri; NATO, BM, AK ve AB’dir NATO, malum askeri bir örgüt olmasından dolayı bu konuda verdiği mücadelenin şekli şemali sorgulanmamaktadır. Birleşmiş Milletlere ise, bugüne kadar baktığımız emsallerde, sahip olduğu üye devlet sayısıyla çok etkili gibi gözükse de Uluslararası Ceza Mahkemeleri ve Uluslararası Adalet Divanı gibi yaptırım organlarıyla sistemli bir ırkçılıkla mücadele sağlamamaktadır. Ve geleleim Avrupa Birliğine.. Hani Güney Kıbrıs’ın da bir parçası olduğu topluluğa. AB, 1991 sonrasında büründüğü kimlikle ve benimsediği Kopenhag kriterleriyle insan hakları konusuna en fazla önem veren bölgesel örgütlerden biridir. Dolayısı ile AB, İnsan haklarını organizasyonun birincil prensibi yapan, aday ülkeler ile işbirliği ve ortaklık kuracağı ülkelerde demokrasi ve insan haklarına saygı prensiplerini arayan bir devletlerarası kuruluştur Ayrıca, 2000 yılında hazırladığı Temel Haklar Şartı, her ne kadar henüz kabul edilmese de, insan haklarına yeni bir boyut kazandırarak Avrupa Toplulukları Mahkemeleri tarafından içtihatlarda referans olarak alınmaktadır. Bu şart, Avrupa İnsan Hakları Beyannamesi’ndeki hakları kapsamakla beraber, yeni bir takım hakları da ele almaktadır. Kısacası bugün ırkçılıkla mücadele AB’nin önem verdiği konular arasında yer almaktadır. Ha, AB bu konuda ne kadar ciddidir? İşte bundan emin değilim. Zira bugün gerek AB’ye üye birçok ülkede, gerekse AB’nin bir parçası olan Güney Kıbrıs’ta ırkçılıkla mücadele konusunda hukuki mevzuat yetersiz görünüyor. Bugün sözde ve kriterlerde ırkçılkla mücadeleyi birincil prensibi haline getiren AB’nin iş uygulamaya gelince yaptırım noktasında zaafiyetler yaşadığını görüyoruz. Hatta bunlara bizzat tanıklık da ediyoruz. İşte en son örneğinde çok net görüleceği gibi Güney Kıbrıs’ta ırkçı bir örgüt olan ELAM örgütünün düzenlendiği bir eylem sırasında yabancılara karşı alınan saldırgan tavır sonrası, ki bu saldırıda insanların can ve mal güvenliği ortadan kalkmış ve otomobilleri hasar görmüştü,ki bu açık bir ırkçı saldırıydı, Rum polisi, savcıları kısacası adli makamları bu saldırıya karışanları tutukladı, ifadelerini aldı ve serbest bıraktı. Yani mahkemeye çıkartma gereği duymadan. Bu ne anlama geliyor? Çok net belirteyim, Güney Kıbrıs’ta aşırı uçlar tarafından yapılan ve bu ilk olmayan, bu gidişle de son da olmayacak ırkçı saldırılar Rum idaresi altında rahatça yapılabiliyor. Hiç bir yasal yaptırımı yok. Peki nerde AB’nin hassasiyetleri? Kriterleri? Birincil prensipleri? İnsan hakları? Ortada yok. E şimdi oldu mu ya? Hiç olmadı. Hal böyle olunca da, Rum adli makamlarının bu tavrı doğru olmamakla birlikte insanlık suçu işleyen gruplara Rum idaresinin korumacılık sağladığına dair yerleşen güçlü bir kanaat hakim olmaktadır Kıbrıslı Türklerde..
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2014 Detay Kıbrıs
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.