24 Aralık 2024
  • Lefkoşa9°C
  • Mağusa7°C
  • Girne13°C
  • Güzelyurt8°C
  • İskele7°C
  • İstanbul11°C
  • Ankara3°C

ONLARIN SORUN ÇÖZME YETENEKLERİNİ ELLERİNDEN ALIYORUZ…

Ayşegül Garabli

16 Nisan 2016 Cumartesi 08:10

İki gün üst üste, “şiddet” konusunu yazdım.

Bu gün de şiddeti yazacağım.

Belki yarın da, ve gerekirse daha sonra da….

Çünkü bu konunun, toplumda yeterince dikkate alınmayan ya da küçümsenen ancak kanayan bir yara olduğunu düşünüyorum.

Şiddeti, küçümseye, küçümseye  o hale geldik ki, yaşamımızın her alanında, mutlaka şiddetin bir türü var artık.

Hepimiz hem şiddet görüyoruz, hem de şiddet uyguluyoruz.

İşin kötü tarafı ise, hem yaptığımızı hem de bize yapılanı normal karşılıyor olmamız.

Kıbrıs halkı, çok naif ve çok mülayim bir halk olmasına karşın, ne yazık ki  daha önce hiç tanımadığı şiddetle iç içe yaşıyor artık.

Gördüğü onca savaşa, onca baskıya rağmen şiddetle ilgisi olmayan halk, şu an kendi kendisine bile bir şekilde şiddet uygular hale geldi.

Teknoloji ilerledi, diplomalı sayısı arttı ama şiddet de arttı.

Öyle ki, şu an adada, eşini  döven, yüzlerce üniversite mezunu var.

Öğretmeni de var, doktoru da var, milletvekili de var.

Şiddet görenler, yalnızca kadınlar mı?

Elbette ki hayır.

Belki kadınlar erkeklerden fazla olarak fiziksel şiddet görüyor ancak, toplumdaki her birey, psikolojik şiddete  maruz kalıyor.

Küçümseme, eleştirme, dedikodu, kişiyi yok sayma, hemen hemen her yerde var artık.

Kısacası, gergin ve bir o kadar da tahammülsüz bir toplum olduk.

Gerek ekonomik çöküş, gerekse de kültürel çöküş, hatta kimliksiz olarak gelecek kaygısı duyma bizleri tahammülsüz yaptı.

Adaletin tecelli etmesine engel olan polisin hantal yapısı, adam kayırma ve torpil, işin içine girince de, herkes, kendi hakkını kendi arar oldu.

Polisin ve hukukun boşluğunu, yaratılan mafya düzeni doldurdu.

Böylece şiddet, KKTC içinde, kanser hücresi gibi hızla yayıldı.

Bu biz büyüklerin bir birine, sözlü ya da fiziksel  şiddet uygulamasına neden oldu.

Peki ya çocuklar?

Onların şiddet eğilimli olmasında yalnızca toplumdaki olumsuz örnekler mi neden oldu?

Ya da dünkü yazımda yazdığım nedenler mi sadece suçlu?

Bizlerin hiç mi suçu yok.

Bırakın bizim başkasına şiddet uygulayarak model oluşumuzu, bu durumda, çocuk yetiştirme şeklimizin hiç mi suçu yok?

 Yorulmasın, üzülmesin, kırılmasın diye, her işini biz yaparak çocuklarımızı karşılaştıkları sorunlar karşısında  sorunu ile baş etme yöntemleri bulmaktan uzaklaştıran biz aileler değil miyiz.

Bırakın, yemeğini, ütüsünü yapıp, çamaşırını yıkamayı, neredeyse ayakkabısını bağlayarak lise çağındaki çocuğumuzu, arabamızla okul kapısına kadar götürerek, sorun çözme yeteneğini elinden almıyor muyuz ?

Biz, onlar yerine sorun çözdükçe, onlar sorun çözme yeteneği geliştiremiyor.

Dolayısıyla sorun çözücü anne ve babaları yanlarında olmadığı bir anda karşılaştıkları sorun karşısında panikliyorlar.

Ya soruna teslim oluyorlar ya da çözemedikleri için sinirlenip, şiddete baş vuruyorlar.

Şiddete baş vurdukları anda da, “ceza alır, üzülürler” korkusuyla yine korumacı bir tavırla, mazeretler bulup, savunmalarını biz  yapıyoruz.

İyi de, çocuklarımız üzülmesin diye, ya da üzülme ihtimalleri dahi olmasın diye, her sorumluluklarını üslenip, onları kendi çözümlerini bile üretemeyecek düzeyde aciz hale getirdiğimiz çocuklarımızın, işledikleri bir suçu üstlenip, mazeretler bularak mı  şiddetten uzak tutup, mutlu olmalarını sağlayacağız?

Bizler, zamanında,  yaşıtlarımızla çok kavga edip hatta belki de dayaklar yedik.

Ancak şu an sorun çözme yeteneği kazanmış olmamız, o an duyduğumuz küçük üzüntüler sayesinde.

Çünkü, küçük üzüntüler yaşayarak sorunlarımızla baş etmeyi öğrendik.

Geçmişteki minik üzüntüler bizimle bu güne gelmedi ama sayesinde öğrendiğimiz sorun çözebilme yeteneğimiz, ömür boyu  bizi mutlu etmeye yetecek.

Öyleyse, neden şu an bizler de, çocuklarımıza, küçük üzüntüler yaşasa bile, sorunlarını çözebilecek yeteneği kazanma fırsatı vermiyoruz.

Kendi çocuklarımızın geleceğini ipotek altında tutup, onları aciz kılıp, acizlikten kaynaklanan şiddeti normalleştirip, cesaretlendirme hakkını kendimizde nerden buluyoruz?

Biz çocuklarımızı, neden kendi anne ve babalarımızın bizi sevdiği gibi sevemiyoruz?

Neden kendi çocuğumuzun, sorunları ile baş edebilme yeteneğini geliştirmemesi için elimizden geleni yapıyoruz.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.