ÖLÜMLE TANIŞTIĞIM O GÜN….(2/2)
Ayşegül Garabli
15 Eylül 2015 Salı 08:45
Annem; “Nasıl olmuş?” diye sordu. Babam da kısaca “Vurmuşlar” diye yanıtladı ve Kürtlere gittiler. Sonradan öğrendim ki, Dağıstan Abi’yi vurmuşlar. Ölümle ilk tanışmam, Dalyan gibi, Dağıstan Abi’nin gidişi ile oldu. Çok üzülmüştüm ve bir insanın neden öldürülebileceğine anlam veremiyordum. O güne kadar, sevgi yumağı içerisinde ve hoş görünün hakim olduğu bir ortamda büyüyüp, kini, nefreti, öfkeyi, ayrımcılığı henüz tanımamış olan minicik yüreğim, bu zamansız gidişe isyan ediyordu. Sıkça gelmezdi Mahalleye ama her gelişinde, bizi yolda gördüğü zaman başımızı okşayışı ve yüzünde beliren o gülümsemeyi, hiç unutmadım. Her aklıma geldiğinde de özlüyorum O’nu. O’nun ölümünden sonra, dostluklar değişmese de, mahalle daha da gerginleşti. Kimileri, korkudan mı, yaratılmaya çalışılan ırkçılıktan mı bilinmez ama bu aileden uzaklaştı. Kimisi; “örgüt üyesiymiş, örgütten ayrılmak istediği için, örgüt tarafından vurulmuş” dedi. Kimisi de;” Örgütle girilen çatışmada asker vurmuş” dedi. Kimin vurduğunu o gün için, kimse bilmedi; anlamadı. Dağıstan’ı vuranın asıl emperyalizm olduğu sonradan da anlaşılmadı ki hala daha Dağıstanlar, Ahmetler, Mehmetler, Bekirler…birbirlerine öldürtülüyor. Belki de, Kürt Dağıstan’ın küçük kardeşi de, askerde PKK ile çatışırken şehit olmuştur kim bilir? Belki, Muhacir Bağda’nın oğlu da, askerken, öldürülmüştür??? Bütün bunları bilmiyorum. Belki de hatırlamıyorum. O günden sonra, bu olaya dair hatırladığım tek şey, Dağıstan’ın annesinin, her gün, Dağıstan’ın cenazesinin getirildiği yerdeki bir taşın üzerine oturup, gün boyu, sessiz sessiz ağlayışı. Yaşadığı acıdan mı, korkudan mı, yoksa, toplumun ona yüklediği utançtan mı bilinmez ama, hiç sesi duyulmadı; hep sessizce ağladı. Sonra, sesli ya da sessiz ağlayan anneler çoğaldı. Türk, Kürt,Acem, Laz, Karapapak, Boşnak… Her dilden, her dinden, her etnik kökenden, anneler ağladı. Gülen taraf ise hep, silah tüccarları, uyuşturucu kaçakları ve ahlaksız siyaset yapan siyasiler oldu. Kiminin evi Kürt denip, kiminin evi Komünist denerek aratıldı. PKK denen illet kurdurulup, etnik köken kavgası başlatıldı. Her tür kararı alan da, uygulatan da, siyasi erk olmasına rağmen, bu siyasi erkin, emrinde olan ve halkın evlatlarından oluşan erler öldürüldü, sivil halk öldürüldü. Kimse, siyasi erke yaptıklarının hesabını sormadı. Silah tüccarlarının güdümünde olan siyasi erkin yaptığı zulümlerin hesabı, yine silah tüccarları tarafından kurdurulan bir örgüt “kurtarıcı” olarak görülerek çözülmeye kalkıldı. Öylesine ayrıştırıldık ki; siyasi erkin yarattığı terör örgütüne, yine siyasi erkin görevlendirdiği kendi evlatlarımızın vurduruluşunu, kurtuluş sananlar oldu. Çok vahşi bir senaryo yazıldı. Baş rollerinde, Türk ve Kürt şovenler oynatıldı. Figüran olarak da, köken, dil, din ayrımı yapılmaksızın evlatlarımız kullanıldı. Biz ana-babalar da, senaristi değiştirmek yerine, bu acıklı filmi seyredip hep ağladık. “Gelen giden aynı” diyerek, en cani senaristin, kaderimizi yazmasına müsaade ettik. Yani demem şu ki; o güzelim mahalleleri yok eden de, kaderimizin yazılmasına izin veren de, evlatlarımızı yok eden de, cehaletimiz ve sessizce kaderimizi kabullenişimizdir. Senaristler mutlu. Seyredenler, mutsuz ve umutsuz. Yazık suçsuz yere giden evlatlara…
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2014 Detay Kıbrıs
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.