NE DESEM, DAHA NASIL ANLATSAM…
Ediz TUNCEL
22 Ocak 2019 Salı 08:30
Çocukluğumdan beri tanıdığım, aramızdan su sızmayan bir tanıdığım, ki iktidarın en büyük ortağının en sözü geçenlerinden biridir, mevcut hükümete, özellikle de Ulaştırma Bakanı’na ve HP kanadına fena giydiriyorsun, sanki kastın varmış gibi düşünenler var ama biraz düşününce onlar da hakkını veriyorlar, haksız değilsin, gidişattan dolayı vicdanen ben ve benim gibi sıkıntılı olanlar var deyiverdi…
İnsan olan, vicdanı olan herkesin bu gidişattan elbette sıkıntısı olacaktır, bu gidişattan sıkıntısı olmayan insan da değildir, vicdan sahibi de değildir...
Daha bir seneyi dolduramadan 4’lü koalisyon hükümetindeki her bir parti farklı farklı rezaletlere imza attı, dün muhalefetteyken Meclis’te yolsuzluklardan dolayı birbirine girenler bugün “etik olmayan işleri hukuğuna uyduruyorlar”, öyle ki, işlerine geldiği gibi bir saadet zinciri oluşturdular, al gülüm ver gülüm işi götürüyorlar…
Düşünsenize, Ciklos’taki felaketin durum değerlendirmesi yapılıyor, Başbakan açıklama yapıyor, hatalar olduğunu belirtiyor, ama toplantıda muhalefetteyken mangalda kül bırakmayan, bu felaketin en büyük sorumlusu olan Ulaştırma Bakanı yok!
Ulaştırma Bakanlığı’nın bağlı olduğu HP’nin başı, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı olacak bol ünvanlı muhterem beyfendi de en iyisi ortalık yatışana kadar ben ortadan toz olayım, gideyim Amerika’da biraz turlayım, fırsattan istifade Cumhurbaşkanlığı seçimi için de reklamlar faslını başlatayım dedi, gitti bir dernek başkanı edasıyla kapı kapı dolaştı, reklamlar faslını ortalık yatışana kadar Amerika’da geçirdi, cebimizden boş beleş işler için şov yaptı…
Bu felaketten sonra ne HP’nin başkanı, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı ne de ona bağlı olan Ulaştırma Bakanı halkın önüne çıkıp da kendi hatalarıyla yüzleşmedi…
Herhalde birinin çıkıp da kendilerine “Bu rezaletten ve felaketten sonra istifa etmeyi düşünür müsünüz?” diye sormasından korkuyorlardı, ki böylesi bir rezalete arkasından gelen felakete karşı verebilecekleri hiçbir savunma yoktu…
Bu konuda sert eleştiriler yapmama takılanlara da ben soruyorum:
İktidara geldikleri günlerde hiç gereği yokken büyük bir şovla başlatılan Boğaz-Girne arasındaki yol inşaatında sayısız eksik ve hata varken, yol yapacağım diye abuk subuk bir inşaatla mevcut yolu dere yatağına dönüştürürlerken bakanlık nerdeydi, denetleme yaptılar mı, yaptılarsa neye göre denetleme yaptılar, niye yol inşaatını yasalara göre gerekli yerlerden izin alarak ve vizelendirerek yapmadılar, projesini kim çıkardı, kim denetledi, yolda onca eksik varken akılları nerdeydi?
Sadece Boğaz-Girne arasındaki güzergahta değil, tüm Girne-Lefkoşa güzergahında ve tüm yollarda, eğer yollar çift şeritse hem iki tarafın yol kenarlarında hem de iki yolu ayıran orta refüjde su tahliye kanalları olmalıdır, kanalları da yol altından yoldan uzağa bağlayan ayrı drenaj kanalları olmalıdır ki yoldan kanallara akan sular yol altından yoldan uzağa aksın gitsin.
Memleketteki hiçbir çift veya tek şeritli anayolda bu sistem yoktur, bu yüzden de en ufak bir yağmura bile yollar dere yatağına dönüşebilmektedir.
Yol kenarlarında ve çift şeritli yolları ayıran orta refüjlerde gerekli drenaj sistemleri yapılmış olsa saniyede milyon ton su gelse yine yolda durmaz, yeterli yapılan ve temiz tutulan drenaj sistemlerinden akar gider, yol serbest kalır…
Boğaz-Girne güzergahı yapılırken Bakanlık bunları denetledi mi?
Hayır, denetlemedi, sadece dostlar alışverişte görsün misali gezdiler, boy boy fotoğraf çektirip basına şov yaptılar…
Ayrıca, neyi biliyorlardı da neyi denetleyeceklerdi…
En basitinden İnşaat Mühendisleri Odası’na yol inşaatını vizelendirmek için başvursalardı, biri çıkıp da bunlara bir yolun olmazsa olmazı drenaj sistemleriniz eksiktir diyecekti…
Bugün memleketin tanınmış mimarlarından ve KTMMOB üyesi bir dostuma “memlekette hiç mimari ve mühendislik yönünden” vizelenmiş bir yol var mıdır diye sordum, cevap HAYIR oldu…
Rezilliğe bakar mısınız?
Bu da müteahhit ve eğer varsa, inşaatı yapan firmaya çalışan mühendis ve mimarı, ve keza ustabaşıları, kafalarına göre iş yapıyor demektir…
İzinsiz, kaçak yapılan yolların üzerinde de polisler fink atıp, seyrüsefer ruhsatı çıkarmayan araçlara ceza yazıyorlar!!!
Hükümet de trafik vergileri konusunda halkı nasıl kazıklayacağının ince hesaplarını yapıyor…
Bir zamanlar yollarla ilgili şikayetlerimizi ileteceğimiz bir “Trafik Hizmetlerinin Planlanması, Koordinasyonu Ve Denetimi Yasası ve sistemi vardı”, şikayette bulunursak yasa devreye girebiliyordu, üç sene önce 27-2016 sayılı yasa ile yürürlükten kaldırıldı, bu işe bakan birim de işlevsizleştirildi, Ulaştırma Bakanlığı tam anlamıyla başıbozuk bir sürece sokuldu…
Anlayacağınız memleket diğer konularda olduğu gibi trafik konusunda da tam anlamıyla Dingo’nun ahırı düzeninin esiri oldu…
Hade trafik konusunu geçtim, bu hükümet memleketi mahveden diğer konularda ne yaptı???
Uyuşturucu belasına mı çare buldu, memlekete giren kontrolsüz nüfusa mı çare buldu, memleketteki adli olayları aldığı tedbirlerle azalttı mı, ekonomik krize çare mi oldu, yoksa maaşları ödeyebilmek için işin kolayına kaçtı ve abuk subuk vergilerle halkı kazıklama yöntemini mi tercih etti, partizanlığı mı bitirdi yoksa daniskasını mı yaptı, daha sayayım mı…!!!
Eleştirdik diye bizi “laf olsun diye” eleştiren “yalancı dostlarımız”, el insaf…
Muhalefetteyken eleştirdiklerinizin beş beterini, on beterini yapmak veya yapılana ortak olmak iktidara gelince mübah mı oluyor!
İnsanlık onurunu, ahlağı, dürüstlüğü, adaleti, hukuğu hangi çöpe attınız, hangi dipsiz kuyuya düşürdünüz de bulamıyorsunuz…
Bu toplum elli senedir kaybede kaybede artık kaybedecek birşeyi kalmadı, tüm maddi ve manevi değerlerimiz eridi bitti, farkında değil misiniz, yoksa son kalan kırıntıları da biz üleşelim, nasılsa biz üleşmezsek bizden sonra gelenler yeyip yutacak mantığında mısınız…
Bugün çanak tuttuğunuz düzen yarın sizin ve sevdiklerinizin, ve özellikle de çocuklarınızın kafasına yıkılmaya hazır ve nazırdır, bunu kaldırabilecek misiniz!!!
………………………………………….
Bu ülkede artık aşikardır ki on tane irili ufaklı dernek kılıklı siyasi parti çoktur, iki, en fazla üç tane yeter de artar bile…
Bir CTP türü, bir de UBP türü parti yeter de artar bile, isteyen ikisinden birini seçsin, beğenmezse değiştirsin…
Seçim sistemi de, rejim sistemi de acilen değişmelidir, Başkanlık sistemine geçilmelidir.
Bu kadar sorunun temelinde yatan en büyük sebeplerden biri de bir arpalık boyu olan, eni boyu bir muhtarla bile yönetilebilecek bir memleketin sırf birilerinin keyfi olsun, egosu tatmin olsun diye uydurulan makamlar ve mevkilerdir…
……………………………………………
Son zamanlarda medyada askerliğe karşı akıl almaz bir karalama kampanyası yürütülüyor…
Hade vicdani ret hikayesini geçtim, askerliği toptan kaldıralım diyorum…
Kaldıralım ki zaten sorma gir hanından farksız olan memlekette denizlerimiz de kara sınırlarımız da tam anlamıyla kevgire dönsün…
Plajda güneşlenirken birdenbire bir gemiden fırlayan bir yığın kuduruk Allahuekber çığlıkları arasında sahile doluşsun, karımıza kızımıza gözümüzün önünde tecavüz etsin, bizim popomuza süngüyü soksun, sonra da topumuzun kafasını kıtır kıtır kessin, bizi hep birlikte toplu mezarlara gömsün…
Ya da elinin altında her türlü askeri silahı bulunduran beş on bin tane kuduruk faşist sokaklara doluşsun, memleketi bir uçtan öteki uca birkaç saatte geçsin, hedef gözetmeden, çoluk çocuk demeden önüne geleni kurşuna dizsin, sonra da ölülerimizin üzerinde fetih pozları versin, kaşla göz arasında bir katliamı oldu bittiye getirsin…
Yok, bu zamanda böyle şeyler olmaz mı diyorsunuz???
Diyenlerin alnını karışlayım, olur, hem de öyle bir olur ki, iki adım ötemizde oluyor da bizde niye olmayacakmış, daha yirmi otuz sene önce Avrupa’nın hemen hemen göbeğinde 350 bin masum insan 3 senede katledildi de dünya seyirci kaldı, bizde niye olmayacakmış, yoksa Kıbrıslı Türkler dokunulmaz mı!!!
Bir de şu anormalliğe bakar mısınız, bugün askerliğe karşı olanlar ve her türlü soytarılığı yapanlar dün Amerikan emperyalizminin kuklası PKK’nın siyasi uzantısı HDP’lilerin önünde iki büklüm oluyorlardı…
Bunlara göre Türkiye’nin veya KKTC’nin sınırlarını korumakla mükellef asker tu kaka, faşist, falan filan…Amma ve lakin, diğer taraftan emperyalizmin uşaklığını yapacak diye elinde silahla terör estiren katiller sürüsü, emperyalizmin uşaklığı uğruna hem kendi toplumlarını hem de çevre toplumlarını kan gölünde boğan çapulcu sürüsü sırf askerle çatışıyorlar diye özgürlük savaşçısı, falan filan…!!!
Solcu geçinirken askere karşı abuk subuk komplolara çanak tutan ve orduyu Fetoşlarla dolduran AKP’ye dün oy veririm diyenler, hayranlıklarını esirgemeyenler, bugün sıkıyı görünce kemanı tersinden çalıyorlar…
Nasılsa dün dündür, bugün bugündür, öyle mi!!!
Rahmetli Arif Hasan Tahsin’in dediğinden…
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2014 Detay Kıbrıs
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.