23 Kasım 2024
  • Lefkoşa17°C
  • Mağusa17°C
  • Girne19°C
  • Güzelyurt15°C
  • İskele17°C
  • İstanbul5°C
  • Ankara8°C

  MASALLARLA AVUNMAK..

Hatice İNTAÇ

15 Nisan 2020 Çarşamba 08:14

Yerlerin ıslaklığından anladım, dün gece yağmur yağmış ama, bugün hava güzel… Günlük, güneşlik bir Nisan günü… Toprakla bahçedeki çiçeklerin kokusu birbirine karışmış sanki. Güzel duygular uyandıran bir koku bu. Gecenin mahmurluğundan arındırıp, insanı güne, hayata çağıran ve “yaşamak her şeye rağmen güzeldir” dedirten…

 Doğa neler bahşetmemiş ki bize?… Keşke kıymetini de bilseydik!.. Gökyüzü kış mevsimine rağmen o kadar berrak ki bugün; kalın fırça darbeleriyle uçuk maviye boyanmış, üzerine resim çizilmeyi bekleyen uçsuz bucaksız bir tuval gibi..  Kaleme kâğıda gerek duymadan gözlerinizle istediğiniz resimleri çizebilirsiniz bu mavi fona. Başı sonu olmayan bir sonsuzluktur gökyüzü… Bu sonsuzluk bana nedense özgürlüğü hatırlatır hep. Biz onun sadece dünyayı kuşatan bölümünü, atmosferi görüyorsak da o; sayısız gök cisimlerini, güneşi, yıldızları, galaksileri bünyesinde barındıran uçsuz bucaksız bir umman...

Eskiden beri bilinmeyen, ancak bilim adamlarının teleskoplarla bir kısmını görebildiği diğer gezegenlerde, hatta diğer galaksilerde hayat olup olmadığı merak konusu olmuşsa da dünya bilimi bununla ilgili bir kanıta henüz ulaşamamıştır. Tarih öncesi insanları binlerce yıl boyunca, “nereden geldik” sorusuna cevap aramak için gökyüzünü gözlemlemiş ve yıldızlarla gök cisimlerinin hareketlerini izlemişlerdi. O zamanlar hiçbir gözlem aletine sahip olmadıkları için de yıldızların, ayın ve güneşin; insanları izleyen tanrıların görüntüleri olduğunu düşünmüşler ve onlara tapınmışlar hatta adaklar sunmuşlardır. Şimdiki dünya insanı bu konuda çok şey öğrenmiş olsa da gökyüzünün gizemi hâlâ çözülmüş değildir.

Gökyüzündeki değişik görüntüleri izlediniz mi hiç?.. Meselâ, genellikle yağmur sonraları  beliren gökkuşağını?.. Yedi rengiyle nasıl da büyüler insanı… Ya bulutları!.. Öyle ilginç görüntülere bürünürler ki bazen, dakikalarca onlardan gözünüzü alamazsınız. Hele pamuk tarlaları misali kümelenmiş beyaz bulutlar!.. İnanılmaz güzellikleriyle özgürce dolaşırken semada, onlarla birlikte bir yolculuk hayal edersiniz bilmediğiniz diyarlara…

Ancak bütün bu güzellikleri insanoğlunun kullanımına cömertçe sunan bu dünyanın ve doğanın da bir tahammül sınırı vardır. Esasen dört buçuk milyar yaşında olması doğal olarak onun da yaşlanmış olduğunun kanıtı iken insanoğlunun ona verdiği zararlarla daha da yıpranmakta, eskimekte ve tıpkı çok üstüne gelindiğinde isyan eden insanlar gibi o da isyan edip dengesini kaybetmektedir.

Nitekim geçen yılın Kasım ayında Çin’de başlayıp kısa sürede yayılarak dünyayı kasıp kavuran, ölümlere ve sayısız insanın hastanelik olmasına, karantinalara hapsolmasına sebep olan, henüz ilacı ve aşısı bulunmayan ve ne zaman da son bulacağı belli olmayan Corona virüsü gerçekten de birçok bilim adamının savunduğu gibi “üst akıl” diye nitelenen güçlerin çıkar gayesi doğrultusunda insan eliyle mi yaratıldı; yoksa doğada kendiliğinden mi oluştu?

 Bu görüşlerin hangisi doğru? İki olasılık da düşünüldüğü zaman insanın aklı daha da karışıyor. İlk olasılıkta, eğer insan eliyle yaratılıp belli kitleler hedef alınmışsa, virüs bugün dünyanın her tarafına ve onu yaratanların ülkesine de yayılır mıydı? Yoksa virüs hazretleri kendini yaratanlara isyan edip kontrolden mi çıktı!?.. (Son birkaç aydır bütün insanlığın kâbusu olan, hayatı felce uğratan, evlere kapanmayı gerekli kılan bu salgın aslında bir trajedi ama insanoğlu öyle değişik ruh yapılarına sahip ki onun etkisini azaltmak için komediye de çevirebiliyor)

İkinci olasılık virüsün kendiliğinden oluşmasıdır ki o zaman da suçlu yine insandır. Doğayı hoyratça kullanan, onun kapasitesinden çok fazlasını zorla alan, düzensiz sanayileşmeyle atmosferi zehirli gazlarla boğan, teknolojiye bir türlü doyamayıp her gün daha da hayatımıza sokan ve doğal hayattan koparan, en sonunda onu ölümcül bir silah olarak kullanmayı hedefleyen İNSAN..

                                                         ******                                    

Günlerdir evde kalmak, haber dinlemek, adada, dünyada her gün kaç ölü, kaç vaka olduğunu duymak o kadar geriyor ki insanı.. Bu gerginlik başka rahatsızlıklara da davetiye çıkaracak diye korkuyorum. Bu dönemde sakin olmak kendimize yapacağımız en büyük iyiliktir.  

Ben bu sabah çizgi film izledim desem güler misiniz? Ben de gülüyorum kendime ama yine de izliyorum. Hayatın gerçekleri o kadar bunaltıyor ki bazen, masal âlemine dalmak iyi geliyor. Konular, renkler o kadar saf ve temiz ki; bir süre de olsa beni dünyanın keşmekeşinden uzaklaştırıyorlar. Bu sabah “Kırmızı Başlıklı Kız”ı izledim. O masalı hepiniz biliyorsunuz. Hani küçük kız ormanda yaşayan babaannesine yemek götürmek için yola çıkar, ormanda bir sürü olay yaşar sonra kurtla karşılaşır vs. Orman manzarası o kadar huzur vericiydi ki; onun yeşil rengini gözlerimden sanki gönlüme, ruhuma gönderdim ve huzur buldum. Keşke masallarda yaşamak mümkün olsaydı. Keşke dünya bu kadar kirletilmeseydi.

Masalın sonu mu?. Hain kurt, kıza ve büyükannesine zarar veremedi. Avcılar tarafından yakalandı ve ormanla orada yaşayanlar ondan sonsuza dek kurtuldu. Dileyelim de insanlık; psikopatlardan, sapıklardan, yalancı, sinsi, çıkarcı, hain kurtlardan da sonsuza dek böyle kurtulsun!..

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.