LETİFE ABLANIN BAKLA FALI…
Kıvanç BUHARA
18 Aralık 2015 Cuma 09:07
Geçitkale (Lefkonuk) Sağlık Merkezinde görevli olduğum yıllardı… İngiliz sömürge döneminde, bir kısmı hastane (yataklı) , bir kısmı ise mahkeme binası olarak kullanılan eski kerpiç bir binada görev yapıyorduk… Kerpiç yapı iki katlıydı! Hanaya içten mermer merdivenlerle çıkılıyordu! Üst katta hasta yatak odaları ve aş evi bulunuyordu… Odalar geniş, yerler beyaz renkte doğal mermerle döşenmişti. Tüm odaların her birinde altı adet yüksek pancur pencereler vardı! Gün batımında, ince tül perdeli pencerelerden, çok uzakta olmayan Beşparmak dağları görünürdü! Kerpiç yapının çatısı Leymosun kiremiti ile döşeliydi. Tavanı ise, uzun tahtalarla kaplanmıştı! Bizden iki üç nesil öncesinin insanları, Mesarya’nın sıcağından korunmak için kerpiçten inşa ettikleri bu kalın duvarlı evlerde yaşıyorlardı! Ne vantilatör, ne de klima… Gece, hanayın yüksek pancur pencerelerini açtın mı, her taraf püfür püfür… *** O yıllarda (1980’li yıllar) sağlık merkezlerinde cankurtaran ( ambulans) yoktu! Bölgede tek hekimdim ve on iki köye de sağlık hizmeti götürmek durumundaydık… İki hemşire, bir eczacı ve bir de sağlık müfettişi… Görev zordu, yorucu ve yıpratıcıydı… Gece, gündüz, tatil gibi kavramlar beynimizden silinmişti! Zor köylerimizden biri de Tatlısu’ydu! Akatu boğazının daracık, yer yer çökmüş eski asfalt yolunu aşarak ulaşıyorduk Tatlısu’ya… Arabamız kaplumbağa bir Voks Wagendi. Arka kısmında yer alan motorun çıkardığı gürültüden içimiz dışımız humus çorbasına dönerdi! Ancak, uzaktan bakıldığında görünmeyen tepelerin arasında yer alan Tatlısu’nun güzelliği, doğası ve çam kokuları ile uzaktan ses veren Ak denizin dalgaları, yorgunluğumuzu alır götürürdü… *** Poliklinik genelde çok kalabalık olurdu. Hastaların çoğu çocuktu… O yıllarda tüm hastalarımıza yetecek kadar ilacımız vardı! Sağlık Bakanlığı, talep ettiğimiz ilaç ve diğer tıbbi malzemeyi az eksikle gönderiyordu… Poliklinik bittikten sonra, Tatlısulu Letife ablamız bizi kahveye davet ederdi! Evinin eski antika mandallı sokak kapısında, nur yüzlü tebessümü ile karşılardı bizi! “ – Geçin, geçin, hoş geldiniz! Hade kahveleri koydum!” Tombul vücudu ile pıtı pıtı avluyu geçer, bizi sündürmedeki koltuklara buyur ederdi! Kocası Mustafa dayı esmer tenli, yanık yüzlü sakin bir adamdı. Kahveler içildikten sonra, Letife ablamız hepimizin falına bakardı. Küçük bir bez kese içinde sakladığı baklaları (*) masanın üstüne saçar, niyet tutulduktan sonra geçmişi geleceği söylerdi! İkisi de Tanrı’nın rahmetine kavuştular! Ahiret ana onları kucaklayıp cennette götürdü… Nesilleri tükenen son Kıbrıslı Türklerdendiler! (*) Kuru baklalarla bakılan bir fal türü!
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2014 Detay Kıbrıs
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.