KRAL RÜZGAR’IN ADASI
Mesut GÜNSEV
21 Nisan 2014 Pazartesi 10:58
Bu haftanın öyküsü, Güzel adamıza bir başka adadan, Kuzey Ege denizindeki Bozcaada’da yaşayan benim çocukluk arkadaşım Bülent Akgezer’den geldi. Bülent, Ekonomi ve işletme eğitimi ve ardından gelen uzunca bir iş hayatından sonra İstanbul’dan ayrılıp, binlerce yıldır bir üzüm ve şarap adası olan Bozcaada’da yaşamaya başladı. Aslında Ada ile tanışıklığı da eski yıllara, ailesinin küçük bir bağ ve ev sahibi olduğu zamanlara dayanıyordu. Bozcada’da üzüm yetiştiren ve evde şarapçılık yapan Bülent’in “Şarap; İklimin ve tarihin kızı” adlı, Sokak Kitapları yayınevinden çıkmış bir kitabı da var. “Kral Rüzgar’ın Adası” adlı öykü, yine Ada’da yaşayan ve Akgezer’lerin oğlu Emeğin çocukluk arkadaşının “Rüzgar” adını verdikleri bebeklerinin doğumu vesilesi ile yazılmış. Aslında Öykü Odysseia da geçen bir öykü ama Bülent, “Homeros ustadan izin alarak” yeniden yazmış ve eklemiş “bu yazıyı adalı olmak tarifi içinde düşünmek gerekiyor.” Bu güzel öykü, ”Bozcaadalı Rüzgar” dan sonra sevgili gazeteci kardeşlerim Tügen ve Onur Çelik ‘in oğulları, benim “adamım” dediğim şimdiden denizlerin çocuğu, bahriyeli olmaya aday Kıbrıslı minik “Poyraz”a da gitsin… Ne derler eski denizciler: “Rüzgarınız Bol…Pruvanız Neta –temiz- olsun…” HAFTANIN ŞİİRİ GİBİ... ilk tomurcuğu açmış sevinçli bir dal gibi ilk kere havalanmış ürkek kanatlar gibi ve nice uzaklardan o müjdeyle beklenen; çıkıp geldi apansız müthiş bir mektup gibi... Bülent Fevzioğlu “Derler ki: Akdeniz'de, güneşin kızgın, parlak ışığı altında pırıl, pırıl parlayan tunçtan surlarla çevrili bir adada yaşarmış Kral Rüzgar. Rüzgarların Kralı bu, yabana atılmasın, Tanrı yarısı. rüzgarlara hükmedermiş Kral, aslında kendisi de bir rüzgar. Bazı zamanlar onları bir salar ortalığa, tozu dumana kattırır, deniz yolcularını korkutur, canlarını bile alırmış ama sonra onları toplar, süt liman yaparmış ortalığı, bir sessizlik kaplarmış her yanı. Ama bir o kadar da dost canlısıymış bu Kral Rüzgar. Adasına gelenleri çok iyi karşılar, onları içtenlikle misafir eder, bir dediklerini iki etmezmiş. Yedirir içirir, gönüllerini hoş edermiş. Artık Ada’sından ayrılma zamanı gelen misafirleri için de son bir şölen hazırlarmış kuş sütünü eksik etmezmiş. Sürüsü içindeki en parlak derili, en besili hayvanını da keser misafirlerine sunarmış hiçbir şeyden kaçınmadan. Öyle ki, böyle bir şölen duyulmuş görülmüş bir şey değilmiş. kestiği en iri hayvanının derisini yüzer büyük bir torba yaparmış. Sonra da veda vakti gelince, yolcuların memleketlerine varması için gerekli rüzgardan başka bütün rüzgarları bu deri torbaya doldurur, ağzını da gümüş tellerle yapılmış bir urganla sarıp sarmalar, misafirlerine armağan olarak verirmiş, Ama yurtlarına varana kadar torbanın ağzını açmamalarını da sıkı sıkıya tembihlermiş, tepelerinde dolaşan martıların çığlıkları arasında. Yolcular da keyifle, uygun rüzgarlarla Kral Rüzgar’ın adasından yurtlarına doğru basarlarmış yelkenlerini şarkılar mırıldanarak. .................................. Ama insanoğlu bu, bazılarını alırmış bir merak bir süre sonra. Uykulardan uyanır, bir o yana bir bu yana döner, gözlerini kırpamaz zahmetsiz yolculuk onlara bir eziyet olurmuş, Meraktan çatlarlarmış büyük deri torbada ne var diye. Bazıları da Kral'ın onlara koca bir torba dolusu şarap armağan ettiğini sanarak, onca yol boyunca, tanrısal şarabı tatma arzusu ile yanıp tutuşurlarmış. Elbette sabırlı insanlar sabırsızlardan daha azmış. İşte bunlar da dayanamayıp torbanın ağzını açamaya yeltenirlermiş. İşte o saat açılan torbadan birbiri peşi sıra patlayan rüzgarlar denizi kabartır, gemi direklerini çatırdatır, yelkenleri parçalarmış birdenbire. Koca tekneler ceviz kabuğu misali dalıp çıkmaya başlarmış karanlık denizde, nereye gittiklerini bilmeyen denizciler korkular içinde titreşirlermiş. İşin kötüsü bu meraklıların gemisi artık kendi yurtlarına doğru gidemez, Bir süre dalgalar arasında bir oraya bir buraya bocaladıktan sonra, Kral Rüzgar’ın adasına doğru sürüklenirlermiş çılgın rüzgarların önünde, sonunda artık bir daha ayrılmamacasına kıyıya vururmuş gemileri perişan halde. İşte asıl o zaman başlarmış Kral Rüzgarla gerçek dostluk, Gizli kapaklı işleri araya koymadan, hesapsız kitapsız. İşte o yolcular artık misafir değil Ada’nın kendisi olurlarmış. Yani demem o ki dostlar: Her adada merakına dayanamayıp torbanın ağzını açanların soylarından gelenler sadece yaşayabilir sevgiyle. Diğerleri ise nasılsa günün birinde armağanlarını alıp güle oynaya gideceklerdir Kendi sevgili yurtlarına....”
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2014 Detay Kıbrıs
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.