24 Kasım 2024
  • Lefkoşa14°C
  • Mağusa14°C
  • Girne16°C
  • Güzelyurt12°C
  • İskele14°C
  • İstanbul8°C
  • Ankara2°C

KÖTÜ YÖNETİM KADERİMİZDİR…

Ediz TUNCEL

17 Aralık 2018 Pazartesi 08:45

En sonunda yazacağımı başından yazayım, isteyen üzerine alsın, istemeyen almasın…

Gerek KKTC’de gerekse Türkiye’de kötü yönetilmek ve bu yüzden de tüm maddi ve manevi değerlerimizin mahvedilmesi bizim kaderimizdir, yakın zamanda değişmeyecek de…

Neden mi?

Çünkü her iki ülkenin de toplumlarının çoğunluğunu kötü, haris, bencil, beceriksiz, fırsatçı, beleşçi, karaktersiz, sorumsuz, terbiyesiz, onursuz, düşüncesiz, iki yüzlü, yalancı, balık hafızalı, zır cahil, saplantılı insanlar oluşturuyor…

Bunlar da kendi çaplarına göre kendilerini yönetecek olanları ağırlıklı seçiyorlar.

Sonuç ise, çoğunlukla masumları katleden ve doğmamış yetimin bile hakkını sömüren bir çete düzeni, tam bir felaket...

İlkokulu bile bitirememiş bir molla müsveddesi Amerika’nın emperyalist emellerine uşaklık yaparak Türkiye’yi resmen esir aldı, nerdeyse ele geçiriyordu..

Neden?

Yukarda saydığım sebeplerin bazıları veya tümü yüzünden…

Amerika’nın emperyalist çıkarlarına hizmet edecekler diye bin yıldır huzur bulmayan bölgemizi kan gölüne çevirmeye devam eden PKK, PYD, IŞİD gibi çapulcu sürüleri kaos yaratmaya devam ediyorlar…

Neden?

Yukarda saydığım sebepler yüzünden…

Aklı başında, çağdaş insanların yaşadığı, hukuğun, insan ve çevre haklarının herşeyin üstünde olduğu bir coğrafyada bütün bu rezillikler, kaotik durumlar olabilir mi?

Mümkün değil, olmaz, olamaz, çünkü çağdaş toplumlarda bu tür anormalliklere izin verilmez, barındırılmaz.

Bizde ise toplumun çoğunluğu bir taraftan Mercedes’te gezmeyi modernlik sayarken, diğer taraftan beynini bit beyni ile yarıştırır, saçını da berbere ot diye biçtirir, kendisini alemin akıllısı, geriye kalanı da alemin sanar, kendi haklarından başka hak düşünmez, haksızlıktan hak payı çıkarmak ise en büyük özelliğidir…

Tam 44 yıldır akıl almaz rezillikte bir düzenle yönetiliyoruz, cinayetler, uyuşturucu, tecavüzler, çocuk istismarı, şiddet,  yalan dolan, entrika, vurgun, talan,  trafik kaosu, çarpık yapılaşma, çevre katliamları, kontrolsüz nüfus artışı ve her türlü pislik bu ülkede kaderimiz oldu…

Neden?

Yukarda saydığım sebepler yüzünden, toplumun karakterinin genel olarak bozuk olması yüzünden…

Türkiye’de dehşet bir tren kazası yaşandı, sebebi akıllara zarar…

O tren hattında sinyalizasyon sistemi yokmuş, görevliler birbirleriyle cep telefonuyla ve telsizle haberleşiyorlarmış, belli ki birileri birkaç saniyelik bir hata yapmış, yıldırım hızıyla giden hızlı tren gidip diğer trene çarpıyor ve bir felaket yaşanıyor, değerli insanlar hayatını kaybediyor…

Suçlu kim? En dipteki birkaç memur, elbette devlet mevlet değil!!!

Bizde yarım saat şiddetli yağmur yağıyor, altyapısı hiçbir türlü tamam olmayan yol tam bir dere yatağına dönüyor, çünkü çevredeki tüm doğal dere yatakları tamamen devletin aymazlığı ve siyasilerin rant politikaları yüzünden  kapatılmış, sular da dört çocuğumuzu sürükleyip mahvediyor…

Başta Ulaştırma Bakanı ve o bakanlığın tüm sorumluları derhal istifa edeceğine, etmezlerse de derhal Başbakan tarafından görevden alınacaklarına, herkes bol keseden palavra sallayıp suçu başlasına atıyor,  sin da gülle geçsin moduna gidiyor, çıkmaz ayın son Çarşambasında bile sonuçlanmayacağı aşikar olan bir soruşturma başlatıldığı ilan ediliyor…

Neden oluyor bütün bunlar?

İşte yukarda saydığım sebepler yüzünden…

Geçmiş dönemlerde, herşeyin başı olan, çağdaş insan modelini yetiştirmenin en önemli merkezi olan  Milli Eğitim sistemimiz ve çocuklarımızın geleceği de katlediliyordu, ama anda arada da olsa iyi birşeyler de yapılıyordu…

Son dönemde ise sadece katlediliyor,  hem de feci şekilde katlediliyor, üstelik de işin başında oturan şahıs sözde bir öğretmen ve sendikacı, üstelik de geçmiş dönemlerde yapılanları şiddetle eleştiren bir siyasetçi!!!

Peki koltuğa oturunca ne yaptı?

Siyasi rant uğruna eleştirdiklerinin beş beterini yapmaya başladı.

Ne toplumdan, ne ilgili sendikalardan, ne de ilgili diğer sivil toplum örgütlerinden ise tıs yok, en ufak bir eleştiri yok!

Peki bu çağda bu kadar beceriksizliği, bu boyutta bir akıl ve ruh tutulmasını nasıl açıklarsınız?

Ben şahsen açıklayamam, belki sosyologlar ve psikologlar ve belki de psikiyatristler açıklar…

Açık ve net olan şudur: Kötü yönetim kaderimizdir ve görünen o ki bu kader değişmeyecek de…

…………………………………………….

Gelelim adı batasıca Kıbrıs meselesine…

Çiçeği burnunda UBP genel başkanı Ersin Tatar diyor ki artık federasyonu değil, başka çözümleri konuşalım…

Bugüne kadar bir dediği öteki dediğini ve yaptığını tutmayan, buna rağmen arkasına aldığı odakların kaldırdığı rüzgarla hükümet ortağı olmayı başaran ama foyası da çok çabuk ortaya çıkan Kudret Özersay da diyor ki garantiler olmazsa olmazımızdır…

Göreve geldiği günden beridir de Türkiye Dışişleri’nin gölgesinden dışarı çıkamayıp, festivallerde kurdele kesmekten, börek çörek tatmaktan öteye gidemeyen, bugüne hiçbir konuda insiyatif alamayan, Crans Montana’da ise ortadan kaybolan, ancak 8. gün ortaya çıkan, 10. gün ise herşey fiyaskoyla sonuçlandı deyip de memlekete dönen, son zamanlarda ise her söylediği ise TC Dışişleri tarafından terslenen, buna rağmen bir “dönemciğe” yok demeyecek olan  CB Mustafa Akıncı ise sus pus…

Memleketi tepetaklak getiren, ekonomik yönden halkı inim inim inleten, iliklerine kadar sömüren, ama sermaye takımının hala bugün devam eden tüm vurgunlarına da gıkını bile çıkarmayan Serdar Denktaş ise büyük devlet adamı havalarında, memleketin kurtarıcılığına soyundum edasıyla yarattığı yıkıma ve kaosa bakmadan Cumhurbaşkanı olma hayalleri kuruyor…

Az önce yukarda adını zikretmediğim ve hesap sorayım derken feci şekilde hesap sorulacak hale gelen, giriştiği her işi kafasına giyen Cemal Özyiğit ve tayfası ise hala utanmadan barış, özgürlük, demokrasi, hesap verebilirlik lafazanlıklarıyla gün geçiriyor…

Bütün bunların arasında merak ettiğim bir konu var ve muhattabı da Ersin Tatar ve UBPsi, Kudret Özersay ve HPsi, Serdar Denktaş ve DPsi…

CTP ve TDP bu konunun muhatabı değil ve olmayacak da, çünkü onların derdi başka, hayal dünyaları farklı…

Konu şu: Türkiye Cumhuriyeti bugüne kadar bir Meclis kararı çıkartıp da KKTC’yi resmen tanımadı, sadece lafta tanıdı…

Garantör ülke olarak şu an yasal olarak sadece Rumların temsil ettiği Kıbrıs Cumhuriyeti’nin garantörü konumunda olan Türkiye’nin bu şartlar altında nasıl KKTC’nin ve  Kıbrıslı Türklerin garantörü olduğunu veya yeni bir anlaşmada garantörlüğü nasıl devam ettirebileceğini  bir zahmet izah edebilir misiniz?

Türkiye’den neden bir Meclis kararıyla KKTC’yi veya adını değiştirirsek, Kıbrıs Türk Devleti’ni tanımadığını, ve keza sizlerin de bu şekilde tanınması için hiçbir gayret sarfetmediğinizi, ve neden sadece Türkiye dışişlerinin nakaratlarını habure tekrarladığınızı bir zahmet izah edebilir misiniz?

Rum tarafının Garanti Anlaşmaları’na aykırı olarak İsrail, Mısır, Fransa, Ürdün, Yunanistan gibi ülkelerle yaptığı askeri savunma ve işbirliği anlaşmalarına muadil anlaşmaları neden Türkiye ile yapmak için kılınızı bile kıpırdatmadığınızı izah edebilir misiniz?

Türkiye’nin nasıl olur da Rum tarafıyla her türlü ekonomik ve sportif etkinliği yaptığını ama Kıbrıs Türk tarafı ile bütçeye maddi yardım yapma haricinde neden hiçbir devletler arası aktiviteyi yapmadığını ve sizin de iki taraf arasında bu tarz aktivitelerin yapılması için neden hiçbir çaba sarfetmediğinizi izah edebilir misiniz?

Edemezsiniz, çünkü rollerinizin gereği farklı…

Ha, savunma olarak “Türkiye zaten burada, bütün bunlara ne gerek var” derseniz de fena çuvallarsınız…

Anastasiadis sizi gözlerinizden öper, size olan minnettarlığını göstermek için  yakında heykellerinizi de dikecekmiş

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.