KIZIMIN ANLAYAMADIKLARI, SALAMİS KRALLIĞI’NIN TUVALET DERDİ…
Ediz TUNCEL
21 Ocak 2020 Salı 11:04
Normalde çocukların aklında çok küçükken yaşadıkları pek çok şey kalmaz.
Ama benim özellikle 74 öncesi yaşadıklarım fazlasıyla kaldı…
Bizimkiler tarafından ciddi ciddi eğitimden geçirilip de Rum barikatlarından silah ve mermi kaçırılmasında çocuk olarak başrol oynamamız, çocuk olduğumuzu görmelerine rağmen yanımızda büyükler var diye üzerimize Rumların defalarca ateş açması, atılan bombalardan milim hesabıyla kurtulmamız, şarapnellerden birinin annemin alnına çarpması ve alnından ince bir kan şeridi sızarken kucağında küçük kızkardeşimle donuklaşıp kalması, öldü diye teyzemin ve benim isyan dolu bağırtılarımız, çığlıklarımız, Dillirga yolarında arabayla giderken babamı tanımaları ve bir ölüm kalım kovalamacasının başlaması, bir Rum doktorunun beni tedavi etmeyi reddetmesiyle diğer EOKA’cı Rumun doktorun kafasına silah dayayıp beni tedaviye zorlaması ve bana yanlış yaparsa doktoru öldürmekle tehdit etmesi (sonradan öğrendim ki babam polisken bilmeden o EOKA’cıyı diğer düşmanı polislerin elinden kurtarmış, o da babama, TMT’ci olduğunu bildiği halde vefa borcunu ödemiş), ben portakal ağacının tepesinden seyrederken Lefke’de karşı tepelerdeki bir mevziye Rumların saldırması ve tepedekilerin Rumları makinelilerle tarayarak geriye püskürtmesi (sonradan öğrendik ki o mevzideki iki makineliden birinin başındaki teyzemin oğullarından o sırada 16 yaşındaki ortanca olanıymış), iki uçağın o mevzinin çevresine ortalığı cayır cayır yakan bombaları bırakması, Lefke kurtarıldıktan sonra askerler ve rahmetli dayımla o tepeye çıkışımız ve kömürleşmiş cesetlerle şişmiş, fena halde kokan bir başka Rumun ölüsünü bulmamız (sonradan öğrendik ki o Rum tepeye kadar tırmanmış, mevziye girmiş, teyzemin oğlunu sırtından bıçaklamak üzereyken karşı tepelerden bir Rum keskin nişancının yeğenime attığı mermi, yeğenimin Rumu arkasında farketmesiyle geri döndüğü anda yeğenimi ıskalamış Rumu tam alnından vurmuş ve Rum süngüyü saplayamadan yığılıp kalmış, yine aynı yerde yatan bir başka Rumu da yine yeğenime arkadan saldırırken yeğenimin yeğeni son anda vurmuş), eve giren Rumların başındaki genç teğmenin merdivenlerde oturup ağlaması ve savaşa isyan etmesi, en büyüğü 17 yaşındaki üç erkek kardeşinin öldürülmesine çaresizce yas tutması, ve daha neler neler…
21-27 Aralık Şehitler Haftası nedeniyle okullarda çocuklara filmler, geçmişten kalan kan, ölüm, dehşet ve vahşet kokan fotoğraflar gösterildi…
Bizim, annelerimizin, babalarımızın, abilerimizin yaşadıkları çocuklarımız gözünün içine içine elli senedir sokulmaya devam ediyor, daha çocukluklarını yaşayamadan sözde tarih öğretilecek diye çocukların bilinç altında Rum düşmanlığı yerleştiriliyor, aynısını diğer taraftaki kara ruhlular da yapıyor, böylece ezelden gelip ebede gidecek bir düşmanlık, bir kin daha minicik beyinlere, minicik yüreklere aşılanmaya çalışılıyor, kötülüğün çocuklar tarafından içselleştirilmesine çanak tutuluyor, böylece toplumun ezelden ebede barış değil savaşla yatıp kalkması, savaşı hep kabullenmesi öğretiliyor, rant peşinde koşan alçaklar tayfası için şehit olmanın vatan için şehit olmaya, yani katledilmeye eşit olduğunun kabul edilmesi gereken bir realite olduğu çocukların bilinç altına yerleştiriliyor…
Daha sekizine gelmemiş kızım bu fotoğrafları, filmleri görünce neye uğradığını şaşırdı, özellikle de Tabip Binbaşı Nihat İlhan’ın çocuklarının banyodaki fotoğraflarını görünce resmen duygusal açıdan çöktü ve mantığının sınırlarını sonuna kadar zorlayarak o çocukların neden öldürüldüğünü sorgulamaya başladı…
“Baba” diye başladı, “Çocukları niye öldürdüler, savaşlarda çocukları niye öldürüyorlar, çocukların ne suçu var ki, niye savaş çıkarıyorlar, niye kavga ediyorlar, niye şiddete başvuruyorlar???”
Ona savaşların rant, çıkar elde etmek için yönetenler, liderler, çıkar çevreleri tarafından çıkarıldığını ve arada da çocuklar dahil, masum insanların katledildiğini, katledilenler üzerinden politikalar yapıldığını, düşmanlıkların devamı için bunların tarihin her devresinde acımasızca yapıldığını, duyguların sömürüldüğünü, korkular yaratıldığını anlattım.
Doğal olarak yeni yeni duyduğu, anlamından tam emin olamadığı rant, çıkar, lider, çıkar çevresi, politika gibi terimerin tam olarak ne ifade ettiğini de sorguladı.
Detayları öğrendikçe daha da derinlere girdi ve savaşları toplumları, ülkeleri yönetenlerin, gücü elinde tutanların kendi çıkarları uğruna kasten çıkardığını da tam ve net olarak kısa sürede öğrendi!
Dil yeteneği müthiş olan ve daha iki aylıkken konuşmaya çalışan, çevresindeki herşeyin neye yaradığını anlamaya çalışan, kumanda ile televizyon arasındaki bağı bile daha iki aylıkken çözen bu çocuk en sonunda yaptığı çıkarımla şunu söyledi; “Masum insanların öldürüldüğü savaşları çıkaracak kadar kötüyseler, onları seçenler ve onlara karşı çıkmayanlar da en az onlar kadar kötüdür, ya da geri zekalıdır…”
Ve ne yazık ki, ben bu çocuğu tam da o dediği türden bir toplumda yaşatmaya, büyütmeye çalışıyorum, bu çocuğun bir kitaplık lafı da bu memleketin insanına ve siyasetçisine kapak olsun…
………………………………………..
Gelelim Salamis Krallığı’nın tuvalet meselesine yeniden…
Birkaç gün önce Salamis antik kentindeki tuvaletleri birilerinin keyfi şekilde rant kapısı olarak kullandıklarını, Eski Eserler Dairesi’ne ait bir kabini hiçbir izin almadan tuvaletlerin önüne kondurduklarını, kabinin olduğu yere bir güzel de izinsiz şekilde parke döşediklerini, gelen giden turistlerden ve ziyaretçilerden haraç niyetine tuvalet parası topladıklarını, orada resmen bir vurgun düzeni kurduklarını, eğreti kabine bir de kocaman klima taktıklarını, yaz kış klimalı kabinde haraç toplamaya devam ettiklerini, devletin elektriğini de devletin dairesinin hattından iç hat çekerek tepe tepe kullandıklarını, kullandıkları elektriğin parasını da en az birbuçuk senedir devlete ödettiklerini, bu kepazeliğe ne Vergi Dairesi’nin, ne Mağusa Kaymakamlığı’nın, ne Mağusa Belediyesi’nin, ne de Boğaziçi Belediyesi’nin müdahil olmadığını yazmıştım.
O yazının üzerine, gerek rehberlerden gerekse konuyla ilgili adı geçenlerde hatırı sayılır telefon ve bilgi geldi…
Sonuçta ortaya şu çıktı: Salamis’te Turizm Bakanlığı DP iktidarındayken partizanca kurulan çaça tamamen gayrı yasal ve izinsiz, onca zamandır keyfi şekilde bu kepazelik devam ediyor.
Peki ama bunun esas sorumlusu kim?
Bu kepazeliğin birincil derecede ve ikincil derecede sorumluları var.
Yasalara göre birincil derecede sorumlusu Eski Eserler Dairesi’nin bölge şube amiri!
ESKİ ESERLER VE MÜZELER DAİRESİ BÖLGE ŞUBE AMİRİ KADROSU HİZMET ŞEMASI’nda belirlenen görev, yetki ve sorumluluklarına göre şube amiri;
Dairenin ilgili bölgelerindeki tüm etkinliklerinin yürütülmesinden ve uygulanmasından
Daire adına sorumlu olur;
Bölgesindeki müze, eski eser ve ören yerlerinin bakımını, gelişmesini ve korunmasını sağlayacak her türlü önlemi ilgili şubeyle işbirliği içinde alır;
Bölgesindeki her türlü taşınır ve taşınmaz eski eser ile döşeme ve demirbaştan sorumlu olur ve bunların envanterini yapar veya yapılmasını sağlar.
Yani bu hizmet şemasına göre Salamis tuvaletlerinin haraç kapısından da Mağusa Bölge Şube Amiri öncelikle sorumlu...
İlgili şube amiri kamu görevlisi de olduğuna göre, bir de Kamu Görevlileri Yasası’na bakalım!
Kamu Görevlileri Yasası’nın İkinci Kısmı’nın Birinci Bölümü’nün 11. Maddesi diyor ki “Kamu görevlileri, görevlerini dikkat ve özenle yerine getirmek zorundadırlar. Kasıt ve ihmal nedeniyle devlete verdikleri kayıp ve zararlardan ötürü sorumludurlar.”
Dolayısıyla, bu eğreti ve kaçak büfenin onca zamandır kullandığı ve devletin cebinden ödenen Allah bilir kaç bin liralık elektrikten de ilgili bölge şube amiri doğrudan sorumludur.
Dahası, bu eğreti haraç kapısında toplanan paraların ödenmeyen vergilerinden de, kaçak işletilmesine göz yumulmasından da herhalde sorumludur!
Tabi durum bu olunca, bir de görevi ihmal meselesi devreye giriyor ki bu da disiplin suçuna girer ve kamu görevinden atılmaya kadar yolu var!
Devlete ait araç ve gereçleri özel işlerde kullanmak bir disiplin suçu cezası gereketiren eylem ve davranıştır ve 7/79 Kamu Görevlileri Yasası’na göre disiplin cezası gerektiren bir suç olarak açıkça belirtilmiştir.
Diğer taraftan, Devlete ait biletçi kabinin ihalesiz bir şekilde üçüncü kişilerin kullanımına verilmesini yazılı olarak herhangi bir makam tarafından mı verildi, yoksa bu yetki Gazimağusa Şube Amirliği tarafından keyfi ve gayri yasal bir şekilde amirlik ve/veya amir tarfından mı uygulamaya kondu, Salamis Ören Yeri”ndeki tuvaletler çevresinde (Sit alanında) yapılan parkeleme ve diger müdahalelere yine AYK ve/veya müdürlük tarafından yazılı olarak izin mi verild, yoksa yine amirin sorumluluğunda keyfi kararlarla mı yapıdı, kısacası, bu eğreti haraç kapısının Salamis’in tuvaletlerinin önüne kurulması için kim izin verdi, Eski Eserler Dairesi’nin bu konuda verilmiş yazılı bir izni var mıdır? Bildiğim kadarıyla yoktur, ama bunu da bir zahmet ilgili daire müdürü de yanıtlasın.
Eski Eserler Dairesi hangi mantığa sığdığını anlamadığım bir kararla yeni hükümet kurulurken Dışişleri Bakanlığı’na, yani Kudret Özersay’a bağlandı!
Kudret Özersay’ın bu rezalete göz yumup yummayacağını, ilgili sorumlular hakkında, özellikle de Mağusa şube amiri hakkında bir soruşturma başlatıp, başlatmayacağını cidden merak ediyorum!
Zira, bir önceki daire müdürünü gayet şaşaalı bir şekilde, doğruluğu ispatlanmaya muhtaç iddialarla görevden almıştı, şimdi bu haraç kapısına ne yapacak, sorumlularına karşı nasıl bir tavır takınacak, merakımızdır ve takibimizdedir.
Diğer taraftan, yine aynı şahıslara ve yine partizanca yöntemlerle DP zamanında Mağusa’nın göbeğinde, Namık Kemal Zindanı bölgesinde Eski Eserler Dairesi’ne ait dükkanlar verilmiş!
Vatandaş buraların işletmesini yüzüne gözüne bulaştırmış, kapatmış, ancak hala kirasında tutuyor ve bu dükkanları birilerine hava parasına peşkeşleme derdine düşmüş...
Bölgede işyeri çalıştıran ve bazıları oldukça yüksek kiralar ödeyen bazı esnaflar da durumun farkında, ateş püskürüyorlar, çünkü torpili olmayanlar cebinden çatır çatır dünyanın kirasını ödüyor, torpili olan da nerden ne vurgun yapacağının derdinde!
Sanki Eski Eserler Dairesi’nin malı deniz, yemeyen keriz misali!
Dahası da var, ancak editör beni her yazımda ferman yazıyorum diye topa tutmadan şimdilik kısa kesiyorum, bundan sonrası Sayıştaylık ve Savcılığı da ilgilendirecek, ta ki partizanca keyfiyete göre turistler ve rehberler yolunacak kaz gözüyle görülmeyene dek...
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2014 Detay Kıbrıs
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.