KIBRIS TÜRKLERİNDE MİZAHIN YERİ VE BAFLI HASAN MOLLA OSMAN ( ALTINCI VE SON BÖLÜM)
Hatice İNTAÇ
13 Nisan 2021 Salı 07:45
KIBRIS TÜRKLERİNDE MİZAHIN YERİ VE BAFLI HASAN MOLLA OSMAN
( ALTINCI VE SON BÖLÜM)
“Bu denize bakıp bakıp ağlamalı
Bu memleketi yönetenleri
Aha bu lastik (kauçuk) ağacına
Bir yerlerinden asmalı”
Hasan Molla Osman’a ait yukarıdaki bu dizeler, onun yaşadığı zamanlarda da memleketi idare edenlerin -veya kendilerini öyle sananların- yaptığı yanlışlar ve haksızlıklar için söylenmiştir. Ben bunların bazılarını daha önce bir dizi halinde paylaştığım yazılarıma yapılan yorumlarla öğrendim. Ev halkı olarak biz, toplumun bildiğinden daha azını biliyormuşuz meğer… Eylemlerinin ve deyişlerinin bugüne kadar hatırlanıp dillerde dolaşması, onun ne kadar sosyal ve duyarlı bir kişilik olduğunu gösteriyor ki ben bunu yapılan bu yorumlardan anlıyorum. O zamanlar çocuk yaşlarda olan ama babamın hemen hemen bütün hayatını, söylediklerini, hazır cevaplığını hâlâ belleğinde tutan insanlara; özellikle sevgili Irkad ailesine ve bu dizeleri öğrenmemi sağlayan Hamza Irkad kardeşime teşekkür ediyorum. Yorumlarının birinde babama ait olan ama benim yine yeni öğrendiğim “ “Yem attım kuşcuklara, hükümet aylık bağladı sizin gibi p…çuklara” tekerlemesini de yine Hamza’dan öğrendim. Belli ki o zamanlarda da memleketin sözüm ona ileri gelenleri şimdiki yönetenlerin yaptığı gibi hatır-gönül ve çıkar uğruna başkalarının hakkını yiyerek yandaşlarını, akrabalarını, kendilerine menfaat sağlayacak şahısları, liyakat ve yeterliliklerine bakmaksızın işe alıyor; maaşa bağlıyordu.
*****
İnsan, Tanrının yarattığı en akıllı varlıktır ama ne yazık ki geçmişte de günümüzde de bu varlık dünyadaki diğer varlıkların en kötüsü, en acımasızı olmuştur. Tanrının bir ayrıcalık olarak verdiği aklı çoğu zaman akıl almaz kötülükler için kullanmış ve dünyanın düzenini bozmakta hep ilk sırada yer almıştır. Dünya kurulalı beri insanoğlu daima kendi çıkarlarını ön planda tutmuş, bunu sağlamak için de başkalarına zarar vermekten kaçınmamıştır. Her insan az veya çok bencildir ama bencilliğin de bir sınırı olmalıdır. Vicdan ve kişilik sahibi olan bir insan çıkarları uğruna yalan söylemez, haksızlık yapmaz, insanları sınıflara ayırmaz, olaylara empati ile yaklaşmaya çalışır. Eskilerin bir sözü vardır “iğneyi kendine, çuvaldızı başkasına…” diye ama bazılarımız başkasını hançerlemekten hiç rahatsızlık duymuyoruz. Oysa bunlar insanı küçülten şeylerdir. Bencillik gözümüzü o kadar karartmıştır ki küçüle küçüle kendi öz benliğimizi yok ettiğimizi göremiyoruz bile.
Eski zamanlarla yenilerini kıyaslayınca bu topraklarda her ne kadar o zamanlarda da yukarda sözünü ettiğim olumsuz vasıflara sahip insanlar yaşamış olsa da bunu toplumun geneli için söylemek haksızlık olur. Şimdilerde değiştirilmeye, benzeştirilmeye, taşıma nüfusla bunu başarmaya çalışan despot bir zihniyet, yerli halkın isyan duvarına toslasa da maalesef eski değerlerimiz erezyona uğramıştır. Eski günlere, yaşantılara ve insanlara duyduğumuz özlem de bu yüzden olsa gerek. Onların şakaları, esprileri, hikâyeleri bile bencillikten uzaktı, sınırlı olan olanaklarını paylaşmak ve hayata biraz renk katabilmek içindi. Tıpkı Hasan Molla Osman’ın yaptığı gibi…
*****
Birkaç haftadır ayni başlıkla 6 bölüm olarak kaleme aldığım yazımda mizahtan, savaşlardan, Baf’tan, en çok da babam Hasan Molla Osman’dan ve onun fıkralaştırılmış deyişlerinden, şiirlerinden, nüktedanlığından, hazırcevaplılığından söz etmiştim. Bugün sonuncusu olan bu yazı dizisini de onlardan birkaçı ile bitirmek istiyorum.
MAHKEME
Hasan Molla Osman’ın bahçesinde birkaç keçisi ve tabii ki keçilerin de barındığı bir ağılı vardır. Ayni mahallede yaşayan Saffet Usta, Postacı Hasan, Surullo ve Tikiniş lakaplı şahısların da o bölgede ağılları vardır. Belediye, adı geçen şahısları, ağıllarının hükümet dairelerine yakın olduğu, bunun da yasak olduğu gerekçesi ile dava eder. Mahkemeye çıkarlar. Her biri ceza öder. Yakın bir zamanda da ağıllarını kaldırmaya mecbur edilirler. Hasan Efendi kendi kendini savunmaya karar verir ve avukat da tutmaz. Mahkemede hakim “Ağılın hükümet binalarına yakındır. Onun için yakın zamanda ağılını uzağa çekeceksin” der. Hasan Efendi, “Hakim bey, ben fakir bir adamım. Ağılımı uzağa çekemem. Hükümet zengindir. Hükümet, dairelerini benim ağılımdan uzağa çekebilir” der ve cezadan da ağılı çekmekten de kurtulur.
İKİ RÜYA
Babamın yaşadığı dönemde eğlence o kadar kısıtlıydı ki, insanlar mahkemeleri bile buna alet edebiliyorlardı. O zamanlar Kel Mülâzim diye bilinen polis memuru, babamın ve çevresinin arkadaşıydı. Basit olayların mahkemeye intikal etmemesi gerektiğini bildiği halde sırf bir eğlence olsun, babam yine hâkimi şaşırtsın diye önemsiz olayları da mahkemeye taşırdı. Anlatacağım olay da bunlardan biri..
1963 ten önce Türklerle Rumlar ayni mahallelerde yaşarlardı. Sisami isimli Rum Hasan Efendinin bahçe komşusuydu İlişkileri gayet iyiydi ama Hasan efendi Sisami’ye hep takılır, onu sinir ederdi. Bir sabah yine bandabuliyada (halk pazarı ) karşılaşmışlar. Babam yine bir muziplik düşünmüş ve “Be Sisami akşam rüyamda seni gördüm” demiş. “hayırdır” demiş Sisami. “Seni havada uçarken gördüm” demiş Hasan efendi. “Uçmak iyidir vre Hasani” demiş Sisami. “Uçmak iyidir de arkandan ( kıç…dan) bir turp, yapraklarıyla sallanıyordu.” “ Deme.. bu çok kötü” demiş Sisami. “ Haline acıdım da turpu çıkarmak için ben de uçtum. Yaprakları tutup çektim ama yapraklar elimde kaldı, turp çıkmadı” deyince Hasan efendi, Sisami sinirinden havaya sıçrayıp küfretmeye başlamış Hele etraflarındakilerin de kahkahalarla güldüğünü görünce tepesi iyice atmış ve Hasanı dava etmiş.
Mahkeme günü yine herkes toplanmış; hakim Sisami’yi dinlemiş “ bu bir rüyaydı” demiş, dava da kapanmış. Hasan yine yırtmış, duymayan varsa mahkemeden sonra onlar da rüyayı duymuş ve zavallı Sisami iyice alay konusu olmuş. O günden sonra bu hikâyeyi bilenler adamcağızın arkasından gizliden gizliye güler olmuş, adı da “Turplu Sisami” ye çıkmış.
Sisami, gördüğü rüyadan dolayı Hasan’a küsmüştü. Haksız da sayılmadı. Olayı bilenler onu her gördüklerinde bıyık altı gülüyor, turplu Sisamiyi hayal ediyorlardı. Adamcağız nerdeyse sokağa çıkmaktan çekinir olmuştu. Aradan zaman geçti, Hasan efendi Sisamiyi barıştırmak gereği duydu. Bir gün Laz’ın kahvesinde ona “ Vre Sisami, biliyorum bana küssün ama akşamki rüyamı anlatırsam sana, belki barışırsın. Çok güzel bir rüya gördüm akşam” demiş. Sisami kızmış, köpürmüş ama rüyayı da merak etmiş. Kahvedekiler de anlatması için ısrar edince başlamış anlatmaya.
“Rüyamda güya çocuktuk ve güzel bir bahçede seninle saklambaç oynuyorduk. Ansızın kavgaya tutuştuk ve birbirimi itelemeye başladık. Ben seni itince orada bulunan bir bal kuyusuna düştün, sen de beni bir bok kuyusuna düşürdün.” “Oh olsun sana… Gördün mü, hak yerini bulmuş, sen de “ boklu Hasan” oldun demiş Sisami.
Hasan efendi aslında Sisaminin gönlünü almak için bu rüyayı uydurmuştu ama Sisami ileri gitmişti veya Hasan lakabını beğenmemişti ki rüyanın akışını değiştirdi.
“Dur”.. dedi, “Daha rüya bitmedi ki.. Bizim birbirimizle kavga ettiğimizi görenler hemen polis çağırdılar, polis de durumu mahkemeye bildirdi. Mahkemeye gittik. Hakim bizi sorguladıktan sonra ‘Madem olay bu şekilde oldu siz de birbirinizi yalayıp temizleyeceksiniz’ diye karar verdi..”
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2014 Detay Kıbrıs
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.