KAÇIMIZ GECE YARISI YATAĞINDAN KALDIRMADIK Kİ?
Ayşegül Garabli
31 Temmuz 2017 Pazartesi 09:07
Gece yarısıydı.
Saat gecenin ya 2siydi ya da 3ü.
Ayşe’nin minik yavrusu ateşler içerisindeydi.
Minik yavrunun çok özel bir durumu vardı ve devamlı doktor kontrolündeydi.
Bu yüzden Ayşe, saatin kaç olduğuna bakmaksızın çocuğunun doktorunu aradı.
Doktor için de saatin kaç olduğunun önemi yoktu ve bütün günün yorgunluğu ile dalmış olduğu derin uykusundan uyandırılmış olmasına bakmadan fırladı yatağından.
Minik yavru, doktorun evine getirildi.
Büyük bir uğraş sonucu sabaha yakın miniğin ateşi düştü ve derin bir uykuya daldı.
Ayşe huzur içerisinde miniği ile beraber evine döndü ama doktor hazırlanıp işinin başına dönmek zorundaydı.
Çünkü orada da iyileşmeyi bekleyen minikler vardı.
Doktor tekti ve mümkün olduğunca çok hastaya baktı ama hasta o kadar çoktu ki, bir çoğu ertesi güne kaldı.
Doktor, yorgundu ve üzgündü.
Hastaların hepsine bakamamıştı ve daha çok hastaya bakabilmek için baktıklarına da yeterli zamanı ayıramamıştı.
Kim bilir, belki o yorgunlukla akşama da nöbet tutacaktı.
Uyumak için evine gitti ama biriken hastalardan uyuması mümkün olmadı.
Diğer yandan uyumak için evine giden biri daha vardı, nöbetten yeni çıkan kardiyolog.
Onun da uyuması mümkün olmadı çünkü devamlı kontrolünde olan Hasan dayı sıkışmıştı.
Kızı hastaneye götürmeyi istemişti ama Hasan dayı kabul etmemişti, doktorunu istemişti.
Haklıydı da.
Geçen ay 15 gün hastanede yatmıştı ve doktoru dışında yüzüne bakan olmamıştı.
Doktoru da yoğunluktan, fazla ilgilenememişti.
Şekeri, tansiyonu yükselmişti ama hiçbir şey yapılmamıştı.
Her gün sadece canı yakılarak rutin tahliller yapılmış ama sonuçları değerlendirmeye dahi alınmamıştı.
Dahiliye doktoru, endokrin doktoru v.s gelip kontrol altına almalıydı ancak onlar da sadece polikliniğe yetişebiliyorlardı.
Hatta yetişemiyorlardı bile.
O yüzden doktorunu istedi ve kızı da doktoruna götürdü.
Osman’da farklı durumda değildi.
Annesini dayanamadığı ağrıları yüzünden hastaneye götürmüştü.
Doktor ameliyat olması gerektiğini söyledi ama ancak bir ay sonrasına sıra gelebilecekti.
Hem annesi acılar içerisinde kıvranıyordu hem de hastanenin ameliyat ortamı Fi tarihinden kalma köhne bir şekildeydi.
Zaten ameliyat sonrası bakım da hiç iç açıcı olmadığından, yatak yetersizliği sebebi ile hastaların gereğinden önce taburcu ediliyor olmalarından dolayı “lanet olsun” diyerek annesini özel bir kliniğe götürdü.
Okuduğu, lanet devlet hastanelerine gerekli olan yatırımı yapmayıp, gerektiği kadar doktor istihdam etmeyip kendisini özel kliniğe gitmeye mahkum eden yetkililereydi.
Yoksa gittiği doktorun kliniği tam donanımlıydı ve gerekli her tür sağlık hizmetini alabilmişti.
Osman’ı özel kliniğe mahkum eden doktor değil, devlet hastanelerini yok olmaya mahkum edip, özel hastanelere hasta akışına olanak sağlayan devlet yetkilileriydi.
Elbette ki; her işte olduğu gibi görevini kötüye kullanıp, işini yapmayıp hastalarını özel kliniklerine yönlendiren doktorlar var ama bu genellemez.
Kaldı ki bu durum da devlet yetkililerinin sorumsuzluğundan.
Eğer devlet hastanelerini hizmet alacak düzeye getirseler ve yeterli doktor istihdam etseler halk zorunlu olarak gider mi özel kliniklere.
Ama hiç kimse de bir hastanın hangi doktoru tercih edeceğine karışamaz, engel olup, onun sağlı ile oynayamaz.
Bir hasta için, doktoruna duyduğu güven en az tedavi kadar önemli.
O yüzden yetkililer hastaların hekim seçme haklarını, tedavi alma haklarını ellerinden alıp, özel hastaneleri destekleyecek kararlar almak yerine, devlet hastanelerini gerek alt yapı bakımından gerek hekim bakımından güçlendirecek kararlar üretsinler.
Var olan sistemsizlik içerisinde denetim yapıp çürük elmaları temizlesinler.
Ya da bu işi bırakıp gidip YDÜ’ye ve diğer özel hastanelere yönetici olsunlar.
Bu halkın, elinden haklarını alan değil, daha da yeni imkanlar sunan bakanlara ihtiyacı var.
Zira sağlık hiçbir şeye benzemez ve vebali büyük olur.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2014 Detay Kıbrıs
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.