24 Kasım 2024
  • Lefkoşa14°C
  • Mağusa14°C
  • Girne16°C
  • Güzelyurt12°C
  • İskele14°C
  • İstanbul8°C
  • Ankara2°C

İSTİLA, HAÇ VE HİLAL…

Ediz TUNCEL

18 Temmuz 2019 Perşembe 08:32

Doğu Akdeniz coğrafyasında uluslar arası siyaset ve uluslar arası saflar yeniden belirleniyor.

Bu işler öyle şak diye bir günde, birkaç günde, haftada, ayda veya yılda olmaz, genelde süreçler yıllara yayılıyor.

Amerikan emperyalizmi Doğu Akdeniz coğrafyasını değiştirmeyi, Rusya ve Çin'e karşı kendi çıkarlarına harfiyen hizmet edecek yeni bir düzen yaratmayı kafasına koyalı 18 yıldan fazla bir zaman geçti.

11 Eylül 2001'de New York'ta İkiz Kuleler diye bilinen meşhur kulelere uçaklarla "sözde" terör saldırısı yapıldı, dünyanın en iyi korunan askeri ve istihbarat merkezi Pentagon'a sözde uçakla saldırı yapıldı…

Kim yaptı bu saldırıları?

O zamanki Amerikan Başkanı Bush'un şirketlerinin en büyük ortağı Bin Laden ailesinin üyelerinden birinin yönettiği ve ABD'nin Ruslara karşı kurdurduğu Afganistan kökenli bir terör örgütü, Taliban!!!

Kısacası ABD'nin kurduğu bir terör örgütünün adını yazmayı bilmeyen, eşekten başka taşıt aracını süremeyen çarıklı çapulcuları Amerika'nın kalbinde organize oldular ve Amerika'nın kalbine terör saldırıları düzenlediler…

"Hazarfen Ahmet Çelebi, bırakın Galata Kulesi'nden atlamayı,  kanatlarıyla güneşe kadar uçmuş da bir kova suyla güneşi söndürmeye çalışmış" diye bir masal uydursak, herhalde daha inandırıcı olur…

Bu bahaneyle Amerika Kuzey Afrika ve Ortadoğu'ya kafa göz daldı, Rusya ile ekonomik ve askeri bağları olan, ve keza Avrupa'nın ve kısmen de Amerika'nın enerji ihtiyacını karşılayan ülkelerde yarattığı terör örgütlerinin eliyle iç savaşlar çıkardı, ortalığı kana ve dehşete boğdu, atı arpayla kapıştırdı, Arap Baharı denen rezillikler ve vahşet sürecinde herkes nasibini fazlasıyla aldı.

Bu süreçten bir tek Ürdün ve Suudi Arabistan gibi ABD'nin katıksız "uyduları" nasibini almadı.

Örneğin IŞİD denen vahşi sapıklar sürüsü Ürdün ve Suudi Arabistan'da etkin olamadılar, ama Suriye ve Irak gibi kendilerine rol biçilen yerlerde kendilerine rol kestiler, ortalığı cehenneme çevirdiler.

Suriye ve Irak'a girerken geçit olarak kullandıkları Türkiye'yi de yer yer cehenneme çevirmekten geri durmadılar.

Peki bu vahşi sapıklar sürüsü neden ABD'nin Ortadoğu uydusu ülkelerde hiçbir etkinlik göstermediler veya gösteremediler de sadece ABD'nin hedefinde olan ülkelerde etkin oldular???

Yine peki diyelim ve bir soru daha soralım: Peki, bu vahşi sapıklar sürüsü sözde Hristiyanlığa karşı Müslümanlık adına bir cihat başlatırken nasıl oldu da hedef olarak Hristiyan topraklarına sahip bir ülkeyi değil de Suriye, Irak, İran ve Türkiye gibi Müslüman ülkeleri seçtiler ve Müslümanlara karşı Müslümanlık tasladılar, kendilerinden olmayan Müslümanları çoluk çocuk demeden katlettiler, tecavüz ettiler???

Bu çapulcu sürülerinin büyük bir kısmı Avrupa ülkelerinden geldiler, Türkiye üzerinden de Suriye ve Irak'a girdiler, niye bir Avrupa ülkesinde toplanıp da o ülkede cihat bayrağı açmadılar???

Bu çapulcu sürülerini kimler silahlandırdı, kimler eğitti,  milyarlarca dolarlık askeri lojistik desteği kimler bunlara sağladı???

Aynı durum PKK ve PYD için de geçerli…

Taliban, PKK, IŞİD, FETÖ gibi çapulcu sürülerinin arkasına baktığınızda arkalarında bir tek güç görürsünüz, o da ABD'dir.

Peki bunların finansını ABD cebinden mi karşılıyor, vergi mükelleflerinden topladığı vergilerle mi bu işleri finanse ediyor?

Ne münasebet!

Hepimizin bildiği CIA adında şirin mi şirin, sevimli mi sevimli bir istihbarat örgütleri var, işi devletleri kurmak, devletleri yıkmak, hükümetleri Amerikan emperyalizminin keyfine göre değiştirmek, yurtdışında Amerikan emperyalizmi uğruna yapılan faaliyetlerin finansını, silah işini organize etmek, falan filan…

Peki bu finans işi nasıl çözülüyor dersiniz!

Dünya üzerinde herşeye gücü yeten ama her nasılsa kendi topraklarında bir avuç baldırı çıplak Taliban çapulcusunun uçaklı terör saldırısını "sözde" engelleyemeyen bu çokbilmiş çocukların kendi ağızlarından itiraflarını dinleyelim bakalım: ABD Dışişleri Bakanlığı da yapmış olan ve en az yirmi yıldır ABD'nin en etkili siyasetçilerinden biri olan John Kerry 1998 yılında CIA'nın uyuşturucu işine bulaştığını, CIA ile işbirliği içinde Orta Amerika ülkelerinden uyuşturucunun Amerika'ya sokulduğunu ve özellikle siyahi/zenci toplumun uyuşturucu pisliğine sistematik şekilde bulaştırıldığını, elde edilen gelirle de Amerika'nın emperyalist emelleri uğruna uşaklık edenlere silah sağlandığını itiraf etmiş, hatta CIA bu konularla ilgili olarak 400 sayfalık bir rapor da yayınlayıp kendi pisliklerini deşifre etmek zorunda kalmış, bu rapor da Clinton-Monica Lewinsky seks skandalının gölgesinde kalarak basında fazla ilgi görmemiştir.

Özetle bu rapor neydi? CIA uyuşturucu ve silah kaçakcılığı ticaretini kontrol ediyor, kullanıyor, elde edilen gelirle de yurt dışında Amerika'nın emperyalist çıkarları uğruna kendini harcayan ve harcatan geri zekalılar sürüsünün maddi ihtiyaçları karşılanıyor!

Bölgemizde bu işin en sistematik şekilde yapıldığı yer ise Altın Hilal denen ve Afganistan, İran, Pakistan'ın başını çektiği, Batı'ya geçiş için de Türkiye'nin kullanıldığı bölgedir.

Afganistan'da bu işin başını kim çekiyor derseniz, Taliban! Asya, Avrupa, Afrika ve Amerika'ya giden eroinin hammaddesi afyonun nerdeyse yüzde doksanı Afganistan'da üretiliyor.

Pakistan zaten ABD'nin Asya'daki uydusu rolünde.

Her türlü kokuşmuşluğun yaşandığı bu ülkelerde göze çarpan en önemli iki şey var: din sömürüsü, din sömürüsüne dayalı terör (FETÖ ve IŞİD gibi) ve uyuşturucu parasıyla finanse edilen sözde etnik kökenli terör (PKK gibi)!

Bunun bir de yan etkisi var ki o da terör ve savaş bölgelerinde meydana gelen göçtür ve bu göçler genel olarak Amerikan emperyalizminin hedefinde olan ülkelere yönlendirilir.

Örneğin şu anda Türkiye en az beş milyon Arap kökenlinin istilasına uğramış durumdadır.

Bu istila neden Türkiye yerine Ürdün ve Suudi Arabistan gibi ülkelere yönlendirilmedi!

Bu beş milyon Arap şu anda Türkiye'nin aylık bütçe açığının üçte ikisinin sebebidir ve Türkiye'ye sadece maddi yönden değil, Türkiye'nin kültürel yapısıyla da hiçbir şekilde uyum sağlamayarak manevi yönden de büyük bir külfet getirmektedir. 

Hedef coğrafyalarda yaratılan kaosla ve soykırımlarla dünya üzerinde sadece tüketici pozisyonunda olan, bir taraftan tavşan gibi kontrolsüz şekilde çoğalan, aynı zamanda da gelişmiş medeniyetlerin ihtiyacı olan enerji kaynaklarının da üzerinde oturan "lüzumsuz yaratık" pozisyonunda olanların da nüfus kontrolü kısmen de olsa sağlanmaktadır.

Dünyanın başına demokrasi havarisi kesilmiş olan ABD'nin emperyalist emelleri uğruna hedefe aldığı coğrafyalarda özetle yaptığı iş budur; kaos yaratmak, hedefleri birbirine vurdurmak, kardeşi kardeşe kırdırmak, dengeleri istediği gibi ayarlamak…

Ha, unutmadan, Gary Webb isimli bir vatandaş da bu işlerin peşine düşüyor, deşifre ediyor, sonra da intihar ediyor, kendi kafasına bir değil iki kurşun sıkıyor, birincisi beynini patlatmaya yetmediğini görünce, ikincisini de sıkıyor ve kendini temize havale ediyor, bu olayın adı da intihar oluyor!

Şimdi gelelim günümüze, "yeni dünya" politikalarına…

Önce PKK, sonra da IŞİD ve FETÖ belalarına bulaştırılan Türkiye (ki bu durumda gelmiş geçmiş ve mevcut Türkiye siyasetçilerin tümünün vizyonsuzluğunun da az ya da çok payı var), enerji siyaseti vesilesiyle şimdi 70 senelik Kıbrıs sorunuyla yeniden yüzleşiyor.

Rakipleri Kıbrıs Cumhuriyeti adına Kıbrıs Rum Kesimi, İngiltere, Fransa, Amerika, İsrail, Mısır ve Kısmen de Rusya…

Türkiye gelinen noktada Amerika'nın ayak oyunlarından iyice bunalmış durumdayken oyunu değiştirmek adına bir hamle yaptı ve Rusya'dan S-400 füzelerini satın aldı.

Buna karşılık da Amerika'da ortağı olduğu F-35 savaş uçağı projesinden atılmayı göze aldı.

Türkiye S-400 hamlesiyle Rusya'nın Rum tarafına olan desteğini kısmen pasifize etti ama bu yetmez.

Rusya mevcut şartlarda açık açık Türkiye'nin yanında yer almaz, sadece Türkiye'ye karşı belirgin bir cephe almaz, hepsi o kadar.

Mevcut şartlarda Türkiye Kıbrıs'ın güney kesimindeki enerji çatışmasından hiçbir şey elde edemez, sadece sürtüşmeden karşı tarafın bunalmasını ve çözüm arayışına girmesini bekleyebilir.

Arkasına AB, ABD, İsrail ve kısmen de Rusya'yı alan Rum kesimi bu şartlarda asla Türkiye'nin istediği tavizi vermez.

Diğer taraftan, Türkiye ile ticari ilişkiler içinde olan AB Rum kesiminin çıkarları için Türkiye'yi gözden çıkarır mı, tereddütsüz çıkarır.

Türkiye AB'nin dışındadır ve ticari bakımdan hiç olmasa da AB için olur, Türkiye'nin bırakacağı boşluğu AB kendi içinde çabucak doldurur, dolayısıyla AB'nin Türkiye'siz yapamayacağı tamamen ütopik ve temelsiz bir düşüncedir.

Peki Türkiye ne yapmalıdır da rakiplerini siyasi olarak köşeye sıkıştırmalıdır!

Tek bir çözüm vardır: Türkiye ABD'ye ve NATO'ya resti çekip İncirlik üssünü kapatacağını, gerekirse de Rusya'nın kullanımına vereceğini ciddi şekilde masaya koymalıdır.

İncirlik üssü bugün ABD'nin ve NATO'nun dünyadaki en önemli üslerinden ve strateji merkezlerinden biridir, aynı zamanda ABD'nin Doğu Akdeniz coğrafyasındaki enerji siyasetinin de kontrol ve koruma merkezidir.

Dolayısıyla, Doğu Akdeniz coğrafyasında İncirlik üssü gibi bir merkezi kaybetmek, Amerika ve NATO için bir felaketle eş anlamlıdır.

Bu bakımdan, "ya Kıbrıs'ta iki tarafın eşit şartlarda yaşayacağı bir çözüme gidilir ve AB kapıları Türkiye'ye açılır, PKK ve PYD'ye sağlanan destek de sıfırlanır, ya da İncirlik üssü kapı dışarı edilir" oyunu oynanmalıdır.

İncirlik üssünün kapatılması demek, Rum tarafının ve onunla birlikte olanların enerji siyasetinin çatır çatır çökmesi demektir.

En azından, ABD ve NATO'nun herşeyi silbaştan yapıp, bölgede yeni arayışlara girmesi demektir ki bu da ABD'nin bölgedeki planlarının uzun bir zaman ertelenmesi demektir, ki bu da çok büyük maddi kayıplar demektir…

Bu iş öyle Türkiye'nin araştırma gemilerinin bölgeye gönderilmesiyle, savaş nutukları atılarak çözülecek bir iş değil, tek kurşun atmadan da çatır çatır çözülebilecek bir "iştir"…

Sadece akıl ve irade gereklidir, gerisi fasa fisodur.

Araştırma gemileriyle enerji kaynağını bulabilirsiniz ama enerjiyi kaynağından çıkarmak, taşımak, pazarlamak da korkunç ekonomik külfetler getirecek süreçlerdir.

Türkiye karşı karşıya kaldığı istiladan, haç ve hilalin çıkar çatışmasından en az zararla ancak aklını kullanarak çıkabilir…

Bin yıl önceki Haçlı Seferleri ve Kudüs hikayesi artık yok, artık uzay çağı teknolojilerine sahip Hristiyan dünyasın hala 1500 yıl öncesinde takılı kalmış Müslüman dünyasına karşı düzenlediği teknolojik haçlı seferleri var ve başarı oranları da yüzde yüz!

Kısacası, bugünkü şartlarda hilalin hacca karşı hiçbir şansı yoktur, ancak dengeleri sağlayabilecek imkanları vardır, Türkiye de elindeki imkanları akıllıca kullanırsa, içine çekildiği kaostan kısmen de olsa çıkabilecek imkanlara sahiptir…

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.