23 Kasım 2024
  • Lefkoşa17°C
  • Mağusa17°C
  • Girne19°C
  • Güzelyurt15°C
  • İskele17°C
  • İstanbul5°C
  • Ankara8°C

İSTANBUL NOTLARI: SELAM OLSUN KÜÇÜK PRENS’E

Mesut GÜNSEV

29 Ocak 2018 Pazartesi 10:00

Bana okunan ilk kitapların başında gelir Küçük Prens..Demek ki yaklaşık 65 yıl olmuş onunla tanışalı.Binlerce kitabımın arasında hep yerini korudu Küçük Prens.Canım sıkıldıkça da çeviririm yapraklarını.Sanki o değişmeyen cümlelerinde yeni,yeni sırlar keşfederim.
Torunlarımla birlikte sömestr tatilini geçirmek için geldiğim  İstanbul’dayım…Geçen yıl  da gene bu zamanlar İstanbul’daki kısa tatilimde kitapçılara yaptığım alışılagelmiş ziyaretler ve yeni kitap keşifleri arasında bildiğim Küçük Prens kitaplarına yenilerinin eklendiğini ve yeni çevirilerinin yapıldığını  görmüştüm..Bu yıl da yayın yelpazesinin genişlediğini ve aynı okur ilgisinin devamını görmek beni mutlu etti.
Tabii bu sevindirici gelişmenin nedeni kitabın “telif hakkı”nın artık serbest kalması idi. . Küçük Prens’in yazarı savaş pilotu ünlü yazar Antoine De Saint- Exupery’nin İkinci Dünya Savaşında bir keşif uçuşu sırasında Akdeniz’e düşerek sonsuzluğa göç edişinin ardından 70 yıl geçmiş ve uluslararası telif kuralları gereği de “telif hakları “ serbest kalmıştı. Yani artık kitabı yayınlayanlar yazarın varislerine para ödemeyeceklerdi. Baskı patlamasının ana nedeni de bu zaten.
Kutsal olduğuna inanılan kitaplar ve Karl Marks ‘ın Das Kapital’inden sonra en fazla dile çevrilmiş, en çok satan kitap olan Küçük Prens genelde “büyüklere yazılan bir çocuk masalı” olarak anılıyor.
Hayatı bir roman kadar maceralarla dolu Fransız yazar –savaş pilotu Exupery’nin bu kitabı Amerika’da İngilizce  ve Fransızca yayınladığında tarihler 6 Nisan 1943 tü. Yazar,Fransa’ nın Alman işgaline uğraması üzerine ABD ‘ye  kaçmış, uzun ve sancılı bir yazma süreci  yaşamış, desen ve suluboya  resimlerle kitabı bizzat kendi resimlemişti.
Bir çocuğun gözünden büyüklerin dünyasının anlatıldığı kitap, aynen daha önce bir deneme uçuşunda sahraya mecburi iniş yapan  Exupery gibi, çöle düşmüş bir pilotun başka bir yıldızdan gelmiş olan Küçük Prens’ le karşılaşması ile başlar. İnsanların hatalarını, aptallıklarını, büyüdükleri zaman artık unuttukları o çocukluklarındaki naif bakışlarını anlatır.
Kütüphanemde Türkçenin yanı sıra çeşitli dillerde yayınlanmış onlarca Küçük Prens kitabı var. Ama gene de Kapı Yayınları arasında çıkan ve Türkçe ilk yayın olan Ahmet Muhip Dıranas’ın çevirisini satın aldım… Çünkü bana ilk okunan Küçük Prens’in bu çeviri olduğunu sanıyorum…  Kitabı yeniden okurken yetişkinlere bir meslek edindirmek için kurulan İstanbul Cağaloğlu Akşam Kız Sanat Okuluna devam eden annemin bazı akşamlar eve dönerken o semtte yoğunlaşan kitapçılardan satın aldığı, gece yatarken de bana okuduğu o güzel çocukluk günlerimi de yaşayacağımı hayal ettim. Yeniden basılan bu çeviri 1953’ de Türkiye Çocuk Esirgeme Kurumu tarafından yayınlanan ”Çocuk ve Yuva “ dergisinin birkaç sayısında da yer almış.
 Küçük Prens kitaplarını incelerken ,raflara dizilmeyi bekleyen,tasnifi yapılmamış kitap,dosya, küpür,dergi ,broşür,dvd ,cd.kaset,lp yığınlarına da baktım..On bine yakın basılı malzeme…Kimi için çöp,benim içinse yaşamımın görgü tanıkları…Aslında kitap düşkünü herkes,bir süre sonra kitapların sorun çıkarmaya başladığını bilir.En hafifinden tozlanmalarından tutun,daha sonra koyacak yer bulmaya kadar sorun yaratmaya başlarlar.Yeni aldıklarınız,okunmayı bekleyenler,aradığınızda bulamadıklarınız,ödünç alınıp ta  geri gelmeyenler,bir şekilde kaybettikleriniz…
Okurların kitaplarına karşı tutumları da değişiktir.Aslında kişiden kişiye değişir.Kimi, okurken satırların altını çizer ,bazıları sevdiği cümleleri keçe  kalemle renkli olarak belirlemeyi sever.Sayfa kenarlarına notlar alır…Ben o takımdanım ..Bu kitabın iyi okunmuşluğunun yaşanmışlığının da göstergesidir bence..Ne demişti ünlü denemeci Bacon ;”Bazı kitaplar tadılmalı,bazıları yutulmalı,bazıları ise yutulduktan sonra hazmedilmelidir.”Ama birçok okura göre ise kitaba herhangi bir müdahale  katliamdır.Altı çizilmiş satırlar kitaba vurulmuş bıçak darbeleridir…Okurken kalınan yerin kıvrılması yaralamadır.Genelde ayraç koyarım kaldığım yere,ama kıvırdığım köşeler de az değildir..Aslında kitapta kaldığın yere ayraç koymak yarına çıkacağını sessizce ümit etmektir de  bence.Önemlidir ayraç koymak kitaba umuttur aslında…
Ama titiz okurlara göre kitap alınıp okunmalı tertemiz, kırışıksız, katkısız raflardaki yerini almalı ve orada durmalıdır. Ben kitabı boylarına, renklerine, kalınlıklarına, konularına  göre dizen çok kişi gördüm… Eve dekor olsun diye metre ile –çoğu güzel ciltli-kitap alanı da duymuşluğum vardır. Kimi ise okuduğu kitabı kütüphanesine bile koymaz hemen birisine verir…
Kimi okurlar da kitabını birilerine ödünç vermek istemez..Genelde bazı zengin kitaplıkların geri verilmeyen kitaplarla “genişlediğini” bilir.Kimi ödünç verir .Kitabın paylaşımı ,okunması ona haz verir.Verdiği kitabı bir yere not eder.Tarihi ve  verdiği kişinin ismini de yazar ama çoğu zaman- benim gibi- geri de isteyemez…Kitap ödünç verme konusunda büyük asker ve devlet adamı İsmet İnönü’nün prensibi aslında hep aklımdadır ama uygulayamam.”Tek olan bir şeyi vermem!”
Yüze duramayışımdan,bilgiyi paylaşmayı sevdiğimden  yıllar önce Varlık Dergisinde bir yazarın kütüphanesine astığı dizeleri istediğim halde yazıp asamam bir köşeye..Maalesef dizeler aklımda ama yazarını hatırlamıyorum .Varlık’ ta yayınlanan kitap hakkındaki yazılarını ders gibi okuduğum ve “bibliyofil” tanımını ilk ondan öğrendiğim Sami N. Özerdim olabilir mi acaba?
Kitaplarının geri gelmeyişine üzülen bir kitap düşkünü şöyle yazıp asmış kitaplığının bir köşesine ”Dostlarım alın.Neyim varsa yitirin.Kitaplarım yerine cenazemi götürün!”Yıl 1969 olmalı..
(Bu arada Varlık için de bir parantez açmalıyım. Türkiye’nin en köklü aylık edebiyat ve kültür dergisi, Yaşar Nabi Nayır ‘ın kurucusu olduğu Varlık, bir dünya rekoruna da gidiyor.  Kıymetli Nayır ‘ın kızı Filiz Deniztekin,ve Enver Ercan’ın üst yönetiminde 84 ünci yayın yılını ve varlığını sürdürmeye seçkin yazarlarla, yazılarla devam ediyor…Ben de 1965 yılından beri de bu dergiyi okumanın mutluluğunu ve bir amatör olarak ilk telif ücretimi bir Rusça çeviri nedeni ile Sayın Yaşar Nabi’den almış olmanın onurunu yaşıyorum..Ünlü Kıbrıslı Türk yazar ve şairler; Özker Yaşin ve Osman Türkay ‘ı da Türkiye’de tanıtan, okurları ile de ilk  buluşturan Yaşar Nabi olmuştur.Yaşar Nabi ‘den sonra yayın bayrağını devralan tanınmış şair ve yayıncı Enver Ercan ‘da amansız hastalıktan çok genç yaşında geçtiğimiz hafta sonsuzluğa göçtü.Onu da rahmetle anıyor ve Varlık’ın kesintisiz yayını ile bir dünya rekoruma doğru gitmesini diliyorum)

Vay be… Küçük Prens, senden başladık .Nerelere geldik kitap konusunda…Hem de kitapların artık işlevini yitireceği, yerini elektronik ortamdaki uygulamalara bırakılacağı tartışılırken .Ama en azından ben yaşadığım sürece kitabın yok olduğunu görmeyeceğim…Küçük Prensle noktalarken yazıyı , kitaba bakmadan kısaca hangi cümlelerin aklımda kaldığını düşündüm yazmak için ..Hatırladım da bazı cümlecikleri …Ama ilk aklıma gelen; “Sevdiğiniz çiçek milyonlarca yıldızdan yalnız birinde bile bulunsa,yıldızlara bakmak mutluluğunuz için yeterlidir.”oldu.
Hadi bu akşam beni dinleyin …Küçük Prens’in  tayyaresi çöle düşmüş pilot Antoine De Saint-Exupery’ye söylediğini siz de uygulayın… Dışarı çıkın ve yıldızlara bakın… Mutlu olacaksınız…
Selam olsun Küçük Prens’e ve Akdeniz’in mavilikleri içinde uyuyan onu yaratan babası Exupery ‘e…
Çocukluğumda beni tanıştırdığı Küçük bir Prensten , kocaman bir “kitap kurdu” yaratmayı başarmıştı…
Yetmişinde yaşamının  kum saati süratle dolarken bile hala “küçük Prens”i okuyor….Ne güzel…

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.