İÇİMİZDEKİ SESLER
Mesut GÜNSEV
11 Ağustos 2014 Pazartesi 11:43
Türkiye’de çocuk cerrahisinin ilk kadın doktorlarından olan Doç. Dr.Şafak Nakajima ; Türkiye,Japonya,Kanada,Çin, İngiltere’de süren ilim serüvenini İstanbul’daki özel kliniğinde devam ettirirken,kendi bloğunda da benim çok yakından izlemekte olduğum yazılarını da takipçileri,hastalar,okurları ile paylaşıyor. İnsanı ruhsal, bedensel, sosyal ve ekolojik bütünlüğü ile ele alan, tanı ve tedavide modern ve doğal tıbbın tüm olanaklarından yararlanan “Holistik Tıp” ın Türkiye’de en önde gelen isimlerinden olan Şafak Hoca, ” İçimizdeki Ses”i anlattı… Bu haftanın yazı-anlatısı genç ilim insanı Şafak Nakajima’ dan: “Yaşamımız boyunca en çok kimle konuşuruz, hiç düşündünüz mü? Gece-gündüz demeden, karşımızdakinin keyifli-keyifsiz olduğuna aldırmadan başlatıp sürdürdüğümüz sohbetin muhatabı, aslında çok da yabancı olmayan birisidir: Kendimiz! Bazen bu bitimsiz konuşmalar sırasında, kendi kendimizi sakinleştirmeye çalışırız: ''Telaşlanma! Sakin ol! Bu günkü sunumunu başarıyla yapacaksın!'' Kimi zaman, kendi kendimize tavsiyede bulunuruz: ''Daha sade giyinmelisin! Koyu renler seç; aşırı dikkat çekici olma!'' Nadiren de kendi kendimizi kutlarız: ''Bravo! Bak herkes sana nasıl da hayran kaldı! Şahanesin!'' Ne yazık ki, bu konuşmalarımızda en sık rastlanan tema, eleştiridir: ''Berbat görünüyorsun! Eğitimin de yetersiz. Senden bir şey olmaz! Herkes seninle dalga geçecek!'' Kendimizle sohbetin eleştiri dozu, çoğumuzun kaldıramayacağı kadar yüksektir. Konuşma sürdükçe içimizde kaygı ve korku, utanç ve suçluluk duyguları doğmaya başlar. Ve söylenenler, bizi motive etmek yerine, hayattan zevk alamaz hale getirir. Özgüvenimizi yerle bir eder. İyi olan hiçbir şeye hakkımız olmadığına inanmaya başlarız. Eleştirel sohbetimiz, kendisini farklı iç seslerle ortaya koyar: • Mükemmeliyetçi iç ses: Bu ses bize, gerçekleştirilmesi imkânsız düzeyde bir kusursuzluk ölçüsü koyar. Bu ölçü çoğu kez, önemli bulduğumuz başkaları tarafından belirlenmiştir. Her şeyi hiç kusursuz yapmamızı ister ve yapamadığımız zamanlarda, eleştirinin dozunu arttırır. Hoşgörüsüz ve yıkıcı yaklaşımıyla, bizi daha iyi olmaya yönlendirme amacını taşıyan yapıcı eleştirel sesten farklıdır. Giderek bir şey yapmaya korkar oluruz. • Suçluluk hissettiren iç ses: Çoğu kez geçmişte yaptığımız davranışları, kurduğumuz ilişkileri ve seçimlerimizi, aile ve toplumun değerleriyle yargılar. Geçmişi, o günün koşullarıyla ele almaz, anlamaya çalışmaz. Yaşadığımız çevreyle uyum kurmamızı ve geçmiş hatalarımızı tekrar etmemizi engellemeyi amaçlayan iç sesten farklı olarak, acımasız yargısıyla bizde, suçluluk duygusu ve utanç yaratır. • Yıkıcı iç ses: İnsan olarak değerimizi hedef alan bu iç ses, bize varoluşumuzu sorgulatır. Yaşamaya bile hakkımız olmadığını hissettirir. Kaynağı sıklıkla, çocukluk ve ilk gençlik yıllarındadır. Sevilmemiş, değer verilmemiş ve onaylanmamış bireyler, yaşamlarının ilerleyen dönemlerinde, bu kötü deneyimleri bilinç dışı yollardan iç ses haline getirir, kendilerini sevmez, onaylamaz, yaşamaya layık görmez ve ‘’yok olmak’’ isterler. • Cesaret kırıcı iç ses: Toplumun belirlediği sınırların ötesine geçmeye kalkıştığımızda, bu iç ses bizi geri çeker. Nasıl mı? Başaramayacağımızı, toplumun bizi reddedeceğini, her şeyi riske atacağımızı kulağımıza fısıldayarak. Akılcı risk almamızı sağlayan iç sesimizle karıştırılmamalıdır. Bu ses, başkaldıran, yeni ufuklar arayan, yaşamı keşfetmek isteyen özgür ruhumuzu hedef alır. Onu parçalamayı, yavaş yavaş öldürmeyi amaçlar. Listemize, daha farklı iç sesler de eklenebilir. Az sonra, aşağıda yer alan yorum bölümüne, ''Hocam, çok haklısınız ama çözüm ne?'' sorusunu yazacağınızı bildiğimden, siz sormadan ben söyleyeyim: Yıkıcı iç seslerimizle başa çıkmada ilk yapmamız gereken şey, onları fark etmemizdir. Etkilerinde kalıyor ve hayatlarımızı berbat ediyoruz ama onları yeterince tanımıyoruz. İlk iş olarak, yukarıda yazdığım veya kendinize özgü biçimleriyle, sizi üzen, yoran, hayattan bezdiren iç seslerinizi tanıyın, tanımlayın! Onların, sizin içinizden çıktığını unutmayın! O seslerin her birinin bir amacı ve kendilerine özgü ajandaları var. Dolayısıyla, bir anlamda sizden farklılar, bağımsızlar. Bu nedenle, onları muhatap alıp almamakta, dinleyip dinlememekte özgürsünüz. Anlattıklarının işinize yarayıp yaramayacağını, mantıklı olup olmadığını sorgulayın! Bu amaçla, bir kâğıdı ortadan bir çizgiyle ikiye bölüp, bir tarafına iç sesinizin söylediklerini tek tek yazın! Söylenen doğru mu, bu günün değerlerini yansıtıyor mu yoksa geçmişe mi takılı kalmış, özgürlüğünüzü, gelişiminizi engelliyor mu? Bu soruların cevaplarını iyice irdeleyin! Ve çizginin diğer tarafına da, o söylemlere karşı düşünerek ve araştırarak geliştirdiğiniz kendi tezlerinizi yazın! Onlardan öğrenebileceğiniz şeyleri öğrenin ve: ''Artık sus! Sana ihtiyacım yok! Kendim için en doğru olanın ne olduğunu biliyorum!'' diyerek onları susturun! Sonra da, içinizin kuytu odalarından birine gizlenmiş olan, ''yapıcı'' iç sesinizi bulup çıkarın! Sevgi, şefkat dolu, bilge bir anne gibi, size değer veren, yıkıcı etkilerden koruyan, hatalarınızı fark etmenize ve düzeltmenize yardımcı olan, cesaretlendiren, yaralarınızı saran, akılcı yollar gösteren iç sesinizi, kalbinizin ortasına yerleştirin! Ve kulağınızı ondan ayırmayın!”
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2014 Detay Kıbrıs
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.