26 Kasım 2024
  • Lefkoşa15°C
  • Mağusa14°C
  • Girne15°C
  • Güzelyurt13°C
  • İskele14°C
  • İstanbul8°C
  • Ankara3°C

HETERONORMATİVİTE, PATRİYARKA VE MONOEKSİZMİN ŞİDDETİNDEN DAHA GÜÇLÜYÜZ

Kuir Kıbrıs Derneği: “25 Kasım günü kadına yönelik şiddetle mücadele ederken eril devlet iktidarı ve onun toplum içerisindeki tezahürlerine karşı her alanda sesimizi yükselteceğimizin hem bedenimize hem de ülkemize yapılan müdahalelere karşı duracağız"

Heteronormativite, Patriyarka ve Monoeksizmin Şiddetinden Daha Güçlüyüz

25 Kasım 2020 Çarşamba 09:21

25 Kasım tüm dünyada olduğu gibi, ülkemizde de ataerkil sistemin ürettiği kadına yönelik şiddete karşı mücadele etmek için önemli sembol günlerden biri. Gerek devletin dayanağı olan gerekse toplumsal cinsiyet kurgularının yarattığı eril iktidar özellikle lezbiyen, biseksüel, heteroseksüel cis ve trans kadınlar üzerinde şiddetin her türü aracılığıyla tahakküm kurmayı hedefler.

Şiddet uzun bir süre fiziksel manada kullanılmış olsa da, alandaki feminist mücadeleler neticesinde meselenin psikolojik, cinsel ve ekonomik boyutu da tartışılır oldu. Tabi ki bunun görünür olmasındaki en önemli araçlardan biri de yazılı yasalar üzerinde birtakım iyileştirmelerdir. 2011 yılında mevzuata dahil edilen İstanbul Sözleşmesi ve onun ardından değişikliğe tabi tutulan Fasıl 154 Ceza Yasası, ciddi eksikliklerin giderilmesine yardımcı oldu. Bu noktada cinsel suçlar başlığı altındaki pek çok madde cinsiyetten arındırılmış bir dille tekrardan düzenlenmiş, bir kişinin cinsiyetinden, cinsel yöneliminden ve cinsiyet kimliğinden ötürü hakarete uğraması, psikolojik ve ekonomik şiddete maruz bırakılması suç kapsamına alınmıştır.

Ayrıca 2014 yılında yasalaşan Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Dairesi (TOCED) ise hem koruyucu – önleyici hem de rehabilite edip güçlendirici mekanizmaları hayata geçirmek adına önemli bir kazanımdır. Fakat bugüne kadar bölük pörçük hayata geçirilmiş, somut ilerleme olarak Polis Teşkilatı içerisindeki şiddetle mücadele birimi kurulmuştur. Tabi ki onun içinde de aksaklıklar yaşanmaktadır. Örneğin, Polis Teşkilatı içerisinde kurulan Kadına Yönelik Şiddet birimi, sadece aralarında heteroseksüel ilişki bulunan partnerler arasında yaşanan şiddette cis kadınların şikayetlerini almakta, trans kadınların başvuruları adli şubenin çalışma alanında değerlendirilmekte ve çoğu zaman üstü kapatılmakta, şikayetçiler bezdirilerek yaşanan mağduriyet geçiştirilmektedir. Genel olarak değerlendirme yapıldığında, söz konusu Dairenin en kısa zamanda tam randımanlı olarak faaliyete geçirilmesi büyük bir öneme sahiptir.

Şiddetle mücadele etmek için kullanılan araçlardan sığınma evi kurulması, yardım hatlarının daha etkili kullanılması, ekonomik olarak kadınların güçlendirilmesi, ücretsiz hukuki ve psikolojik destek alabilmelerinin hayata geçirilmesi için TOCED’in, toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı bütçelemeyi sağlayabilmesi elzemdir. Gereken kaynağın ayrılmaması sebebiyle yıllardır bu alanlarda ilerleme sağlanamamakta, özel günlerde siyasilerin süslü cümleleri arasında sıkışıp kalmaktadır.

Yasal ilerlemeler her alanda olduğu gibi eril şiddette de toplumsal değişim ve dönüşümün sağlanmasında yeterli değildir. Hepimizin bildiği yazılı olmayan toplumsal kurallar, çoğu zaman şiddeti gizlemekte hatta meşrulaştırmaktadır. Bu sebeple edinilen yasal kazanımların yarattığı illüzyonu dağıtmak için her daim tetikte olmalı ve şiddetin normalleştirilmemesi için toplumsal cinsiyetlenmiş nedenleri deşifre edilmelidir. Özellikle kadına yönelik şiddete ilişkin haberlerin servis edilmesinde kullanılan dil ve sunulan aşk – kıskançlık – boşanma – ayrılık gibi gerekçelerin hiçbir anlam ifade etmediği yükseltilmelidir. Tüm bunlar eşitsizlik ve kadınlar üzerinde tahakküm kurmaya dönük toplumsal algının yansımalarıdır. Çözüm yolu ise ayrımcılığı körükleyen ve eşitsizliğe kendince gerekçe bulan toplumsal kuralları alaşağı etmekten geçmektedir.

İçinden geçtiğimiz dönemde, AKP iktidarının ülkemize yönelik yürüttüğü müdahale ve baskılara değinmeden 25 Kasım’ın öneminden bahsedebileceğimizi düşünmüyoruz. Sadece bugün değil, geçmişte de aynı iktidar Kıbrıslı kadınlara yönelik 5 çocuk doğurmalarını, böylece daha güçlü bir toplum yolunda ilerleneceğini buyurmuştu. Milliyetçilik ve militarizmin ürettiği düşman algısını eril şiddetten ayrı tutmak mümkün değildir. Bunun en bariz örnekleri olarak kadınları ‘milleti üreten kuluçka makinesi’ olarak görmek ve savaş zamanlarında öteki millete mensup kadınlara tecavüz etmek sayılabilir, ki her ikisi de Kıbrıs’ta yaşanmıştır.

25 Kasım günü kadına yönelik şiddetle mücadele ederken eril devlet iktidarı ve onun toplum içerisindeki tezahürlerine karşı her alanda sesimizi yükselteceğimizin hem bedenimize, hem de ülkemize yapılan müdahalelere karşı duracağımızın altını bir kez daha çizeriz.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
SON DAKİKA