HAKLARINI HELAL EDERLER MİYDİ ACABA?
Ayşegül Garabli
21 Aralık 2018 Cuma 08:30
Kemal’in, Erbay’ın, Osman’ın, Cem’in,….,Ali’nin, Tuğsan’ın.,,, minicik cansız bedenlerini, musalla taşına koydular.
Sonra hoca sordu; “Hakkınızı helal ediyor musunuz?” diye.
Biz de hep bir ağızdan, var gücümüzle “Helal olsun” dedik.
Artık vicdanlarımız rahattı, kuş kadar hafiftik, çünkü hakkımızı (!) helal etmiştik.
Belki de vicdanımızın sesini susturmuştuk.
Ama hoca ne Erbay’a ne Ali’ye ne de Tuğsan’a sormadı “Hakkınızı helal ediyor musunuz?” diye.
Sorsa helal ederler miydi acaba?
Mesela Ali, köyümde kurdurduğunuz “baz istasyonlarıyla, narenciyeden daha fazla verim almak için sıktığınız ve doğanın bile temizleyemediği ilaçlarla, beni yavaş yavaş zehirlediniz.” Diye.
Ya da Tuğsan minicik bedenini tam karşısına yatırdığınız beş parmak dağlarını göstererek,” daha fazla para kazanmak için patlatıp, delik deşik ettiğiniz bu dağlarda kullandığınız kimyasallarla öldüm” der miydi?
Minik Makhir,” beni ihmal öldürdü, silah olmassa, savaş olmasa, çocuklar ölmese “ diye haykırır mıydı acaba?
Peki ya Cem?
“ Beni hala daha çocuklarınıza düşünmeden yedirdiğiniz yiyeceklerdeki ziraii ilaçlar öldürdü” diye ağlar mıydı?
Mesela Onur” beni de diğerleri gibi sizin bu olanlar karşısındaki sessizliğiniz öldürdü” diye haykırır mıydı?
Bize haklarını helal ederler miydi?
Onlar ederdi.
Çünkü onlar, minicik kalplerine dünyayı sığdıracak kadar sevgi dolu, gülüşlerinde kocaman hayallerini saklayacak kadar kocaman ama minicik çocuktular.
Bize haklarını helal ederlerdi ama hala daha onların gidişine sebep olan nedenler karşısında suskun kalıp, diğer çocukları hala daha aynı zehirli havada büyütüp, aynı zehirli ortamda yetiştirdiğimiz için bizi affederler miydi bilmem.
Her gün doğum günü resimlerini, okula ilk başladığı günün resmini ya da en sevimli hallerini paylaştığımız çocukların o hayat dolu gözlerine bakıp, “ bizim gidişimizden bile ders almadılar ve hala daha senin zehirlenmene seyirci kalıyorlar” diye üzülürler miydi acaba?
Mesela hep birlikte “Dünya sosyal medya üzerinden örgütlenip devrim yaparken, ülke sorunlarını çözerken, Fransa koca bir isyanı başlatırken, bizim ana babalarımız neden her gün yazarak tepkilerini koymuyorlar” diye merakla sorarlar mıydı acaba?
Hep bir ağızdan;
“Artık bu ülkenin dağlarında ölüm var.
Ovalarında ,sularında ölüm var.
Bu ülkeni havasında ölüm var.
Yollarında ölüm var ölümmmm.
Ülkede ise sadece ölüm sessizliği var!!!
Erbaycık, Alicik, Tuğsancık ve onlarca çocuk olan bizler yavaş yavaş zehirlenerek öldürüldük
Makhircik ölmedi öldürüldü
Toprakta, suda, havada zehir var artık zehirrr.
Hangi kaderden söz ediyorsunuz !!!
Trafik kazası kader mi?
Yolları kader mi hatalı yapıyor?
Doğayı kader mi zehirliyor?
Neden bu kadar acıyı kabullenip bir birinizi teselli ediyorsunuz da ölümün gerçek sebepleriyle yüzleşmiyorsunuz nedennn???
Bu devlet nerede?
Tarım politikası nerede??
Baz istasyonundan, ziraii ilaçlara kadar, kimyasallara kadar hoyratça kullanılıp, dağlar patlatılıp daha çok para kazanılıyor, bedelini de biz çocuklar canımızla ödüyoruz.
Denetim nerede?
Analar, babalar nerede?
Vicdanlar nerede?
Peki ya biz neredeyiz ve neden buradayız ?
Cem’in ailesi Erbay için ağladı.
Sonra Cem gitti, Ali’nin, Tuğsan’ın, Kemal’in ailesi Cem için ağladı.
Cem’in ailesi de dahil olup Ali’ye ağladılar.
Sonra hepsi birden Tuğsan için ağlıyorlar.
Hepimizin ailesi birlikte başka hangi çocuk için ağlayacaklar?
Yetmedi mi” diye haykırır mıydı acaba?
“Yeter artık susmayın, doğanın da çocukların da daha fazla zehirlenmesine izin vermeyin.” Diye isyan ederler miydi?
“Siz orada çoğalıp bu gidişe dur demediğiniz için biz bu tarafta çoğalıyoruz” diye sitem ederler miydi bize?
Haklarını gerçekten bize helal ederler miydi?
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2014 Detay Kıbrıs
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.