24 Kasım 2024
  • Lefkoşa15°C
  • Mağusa17°C
  • Girne18°C
  • Güzelyurt14°C
  • İskele17°C
  • İstanbul5°C
  • Ankara1°C

GERÇEK Mİ EFSANE Mİ?

Hatice İNTAÇ

15 Mart 2015 Pazar 07:56

İçinde bulunduğumuz çağda gerek ülkemizde gerekse tüm dünyada yaşanan negatiflikler eski zamanları özletir oldu. Ne yazık ki onlara dönmek mümkün değil. Bu yüzden o zamanları ben de kitaplarda arar oldum. Öyle ki; dünyada ilk insanın yaratıldığı devirlere kadar indim ve çok ilginç; ilginç olduğu kadar da araştırmalara dayalı inandırıcı bilgilere ulaştım. Bizim ders kitaplarından, öğretmenlerimizden hatta öğretmenlik yaptığım yıllarda öğrencilerime öğrettiklerimden çok fazla, çok farklı bilgiler buldum bu kitaplarda. Hepsi de yıllarca yapılan araştırmalar sonucu ortaya çıkmış olan bilgiler. Araştırmacıların, bilim adamlarının son zamanlarda ve özellikle de 2000 li yıllardaki bulguları bu güne kadar efsane diye bildiğimiz bazı kavramların aslında gerçek olduğunu kanıtlar nitelikte. Gerçekten de içinde bulunduğumuz zaman insanlığın kendi özüne dönüp kendi yaratılışının sırrını; kâinattaki yerini keşfetme zamanı mıdır? İnsanlık tarihi bizim bildiklerimizden çok daha eskiye mi dayanıyor? Efsane diye bildiğimiz, Mu ve Atlantis* ve bu kıtalarda yaşayan insanlar gerçek miydi? İnsanın yeryüzündeki varlığı bizim öğrendiğimiz tarihlerden çok eskilere mi dayanıyor? Dünyada yaşamın gayesi nedir? Varoluşun sırrı nedir? Aslında bu soruları yanıtlamak; geçmişi araştırmak pek de ilgimizi çekmiyor. Klasik anlayışımız ve inançlarımızla yetiniyoruz. Çünkü dünyaya hakim olan karanlık güçler bunu yapmamızı fark ettirmeden engelliyorlar. Bize sunulanlarla, çaktırmadan empoze edilenlerle yetiniyoruz. Acaba araştırmacı yazar Texe Marrs’ın dediği gibi İnsanları ayakta uyutan; kontrol eden, onları işine geldiği gibi idare eden, dünyada kaos yaratmakla beslenen ve servetlerine servet katmayı amaçlayan doymak bilmez süper zenginlerin idare ettiği bir entrika çemberinin içinde miyiz? Gerçekten de tüm insanlık olarak öyle bir dejenerasyonun, kaosun içindeyiz de bunların sebeplerinin ne olduğunu düşünmek aklımızın ucundan bile geçmiyor. Hepimiz kendi kişisel dünyamızdaki yaşam çarkına kapılmış, günü nasıl kurtarırım gailesi ile yaşayıp gidiyoruz etrafımızda dönen entrikalardan habersiz olarak!.. ***** Son zamanlarda, özellikle de 2000 li yıllarda bilim adamlarının, araştırmacıların bulguları dünyada insanlık tarihinin çok eskilere dayandığını kanıtlar nitelikte olsa da, bunun doğruluğuna inanmak için çok daha fazla araştırmaya ve somut bilgilere ihtiyaç vardır. Bu yüzden Mu ve Atlantis kıtaları hakkındaki bilgiler henüz efsaneliğini korumaktadır. Efsaneye göre ilk insan asırlar önce bu kıtalarda türemiş. Ve yine efsaneye göre bu insanlar zamanımızda bile hala ulaşılamamış kültür seviyesine ve teknolojiye sahiplermiş. Aralarında hiç geçimsizlik yokmuş.Gül gibi yaşayıp gidiyorlarmış!. Bu nedenden olsa gerek ki o zamana “Altın çağ” denmiş. Sonradan onlar da ihtiraslarına yenilmişler, kötülükler başlamış. Tanrı da onları cezalandırmış, “ tufan” olmuş ve bu kara parçaları suların altında kalmış. Son zamanlarda okyanuslarda bu kıtaların gerçekten var olup olmadığı konusunda araştırmalar yoğunlaşmış ve sayısız kitap yazılmıştır. Kim bilir!.. Belki de gerçekten bu insanlar asırlar önce dünyamızda yaşamışlardı.Gerçek da olsa, masal da olsa güzel !.. Deniliyor ki; içinde bulunduğumuz, insanlığın en dibe vurduğu “demir çağı” denen bu dönemden sonra insanoğlunun bilinçlenip yaratılışının sırrını öğrenmesiyle dünyada güzel şeyler olacak ve yeniden bir “Altın çağ” başlayacak!.. Hadi bakalım!.. ***** * “Bazı bilim adamları son buzul döneminden önceki uzak çağda yeyüzünde sonraki kuşakları bir hayli etkileyen tek bir kavmin yaşadığı kanısında. Efsaneye göre Atlantis kıtası bir zamanlar Pasifik Okyanusu boyunca uzanan ve Mu adı verilen daha büyük bir kara kütlesinin parçasıydı. Platon’un anlatımına göre Atlantis’te yüksek ve görkemli dağlar, göller, nehirler, yemyeşil ovalar, zengin ormanlar vardı. Madenler boldu. Fakat bu güzel kıta bir tsunami dalgası yüzünden okyanus sularının altında kalmış ve yok olmuştur. Batık Mu kıtası ve Mu uygarlığı hakkındaki bilgilerin çok büyük bir bölümü, 19. yüzyılda yaşamış olan İngiliz araştırmacı James Churchward'ın incelemeleri neticesinde gün yüzüne çıkmıştır. Bilim dünyası, gerek Churchward'ın ortaya çıkardığı Mu uygarlığının, gerekse bir diğer batık kıta olan Atlantis'in varlıklarını kuşkuyla karşılamaktadır. Ancak yine bilim dünyası, bu iki kıtanın battığı öne sürülen tarih olan 12 bin yıl önce dünyada büyük bir jeolojik olayın yaşandığını onaylamaktadır. Kaldı ki, dünyanın hemen her yerindeki kavim ve milletlerin tufan efsaneleri de, büyük bir felaketin yaşandığını doğrulamaktadır ve bilim dünyası ister kabul etsin, ister etmesin, Mısır, Maya kalıntıları, Paskalya adası uygarlığı gibi bugün nasıl ortaya çıktıkları izah edilemeyen birçok eser bu batık kıta uygarlıklarının varlığı ile mantıklı izahlara kavuşabilmektedir. Ancak, dünyanın geçirdiği tufan felaketi nedeniyle çok az belge ve bulgunun kalmış olmasına rağmen, bu belge ve bulgular, insanoğlunun dünya üzerindeki uzun geçmişinde, günümüz uygarlığının dışında en az bir büyük uygarlık daha yaratmış olduğunu ve hatta bugünkü uygarlığın temellerinin de bu eski uygarlıkta atıldığını ortaya koymaktadır.” (Alıntı)

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.