GECİKMİŞ BİR SİTEM
Hatice İNTAÇ
07 Ocak 2019 Pazartesi 08:30
Bilgisayarınızın veya boş bir sayfanın önünde dakikalarca oturup hiçbir şey yazamadığınız oluyor mu hiç? Muhakkak ki oluyordur. Ben de bugün öyleydim işte. Sorunum konu kıtlığından çok konu fazlalığından ve onlar arasından hangisini seçeceğime karar veremeyişimden… Belki de her gün yazılanlardan, söylenenlerden farklı bir konu arayışımdan..
Kararsızlık içindeyken telefondan bir arkadaşımın arayışı ve uzun zamandır beklediği bir haberi müjdelemesi; sevincini benimle paylaşması imdadıma yetişti, yazacağım konuyu belirledi.Paylaşımların güzelliği olacaktı bu günkü konum.
Yanlış anlaşılmasın!. İnternet; özellikle de face book sayfalarındaki “paylaş” mak değil sözünü ettiğim. Kızıyorum hatta teknolojinin bu her şeye burnunu sokan bilgiçliğine!.. Ben sanal değil, hakiki paylaşımlardan; fikirleri, düşünceleri, doğru bilgileri, hüznü, sevinci, kederi, umudu, dostluğu, hayalleri paylaşmaktan söz ediyorum. Çünkü paylaştıkça çoğalır bilgiler, paylaştıkça umutlu olur yarınlar, hayat anlam kazanır paylaştıkça. Paylaştıkça büyür sevgiler ve güven. Paylaştıkça azalır yalnızlıklar ve çaresizlikler.
Paylaşılması gereken en önemli şeylerin başında da sevgi gelir. Onu paylaşmayı bilirsek eğer, diğer paylaşımlar da çorap söküğü gibi ardından gelir. Sevgimizin uzanabildiği unsurlar ne kadar çoksa, ne kadar çok insana ulaşabiliyorsa o kadar çoğalırız. Onun yaydığı enerji, evreni o nispette kuşatır ki bu da dünyamızın ihtiyacı olan huzuru ve barışı sağlar. Bu yüzden paylaşmak güzeldir.
Paylaşmayı bilmeyen veya istemeyen insan, başkasının paylaşımlarına da dâhil olmayı hak etmez. “Ekmeğini yalnız yiyen yükünü de yalnız taşır” atasözü sanırım böyleleri için söylenmiştir.
Bazılarının lûgatında vermek, paylaşmak diye bir kavram yokken bunu başkalarından beklemekte bir sakınca görmez, aldıkça kendilerini kazançlı sayarlar. Oysa vermek bazı durumlarda almaktan çok daha makbuldür. Karşılık beklemeden vermeyi bilmektir en büyük başarı ve kazanç.
Maddi paylaşımlar ne kadar önemliyse manevi olanlar da önemlidir. Hatta bazıları maddeden çok daha değerli ve önemlidirler. Bunların bir kısmı yazımın başında sözünü ettiğim şahıslar arası paylaşımlardan başka, toplumla paylaşılması gereken değerlerdir. Gün olur, toplumu sarsan, onu derinden etkileyen acı ve felâketlerle karşı karşıya kalır, acı duyarız. Gün olur, bir mutluluk haberiyle yüreğimiz sevinçle çarpar. Bütün bu duyguları sadece içimizde değil, çevremizle, yaşadığımız toplumla birlikte yaşarız. Üzüntü ve sevinçlerimizi paylaşmak isteriz.
Acıların paylaşıldıkça azaldığını, sevinç ve mutlulukların paylaşıldıkça artacağını biliyoruz bilmesine de, buna rağmen, toplumsal hayatımızda bunu yeterince gerçekleştiremiyoruz. Duygularımızı, düşüncelerimizi, fikirlerimizi, hayallerimizi, çalışmalarımızı birbirimizle yeterince paylaşmıyoruz. Oysa duyan, düşünen, hayal eden, medeniyetler kuran varlıklar olarak yaratıldık. Farklı yapılardaki, farklı coğrafyalardaki insanlarla paylaşmamız gereken çok şeyimiz vardır. Ticari alanda, kültür ve sanat alanlarındaki paylaşımlar yadsınamayacak kadar önemlidir. Özellikle de güzel sanatlar!. Çünkü sanat evrenseldir. Her coğrafyada geçerlidir. Onun dini ve ırkı yoktur.
Genel anlamda sanat; hayal gücünün ve yaratıcılığın ifadesidir. Bir duygunun, tasarının veya güzelliğin anlatımında kullanılan yöntemlerin tümüdür.( resim, müzik, şiir, edebiyat, tiyatro vb.) Sanat, toplumun öz değerlerinden doğar ve gelişir. Bu yüzden toplumdan ayrı düşünülemez. İnsanlığın geçirdiği evrimler yaşama biçimlerini, yaşama bakışlarını, sanat biçimlerini ve sanata bakışlarını değiştirir. Her toplumda, her dönemde farklı görünümlerde ortaya çıkar. İnsanlık tarihinin her döneminde var olan sanat; “bir duygu ve düşüncenin en güzel ve en estetik şekilde görsel ve işitsel bir eserde ortaya çıkması, vücut bulmasıdır” şeklinde ifade edilir.
Peki de; toplumdan ayrı düşünülemeyen; bir bakıma içinde yaşanan coğrafyayı ve toplumu bu kadar yakından ilgilendiren ve onu dünyaya bağlayacak, tanıtacak en önemli bir unsur olan sanata ve sanatçıya bizim ülkemizde ne kadar değer veriliyor? Daha doğrusu değer veriliyor mu?.. Maalesef!..
Bizim sanatçılarımızın ürünlerini başka ülkelerle, toplumlarla paylaşmak bir yana, kendi ülkemizde bile paylaşamıyoruz. Gerek devlete bağlı kurumlar, gerekse sivil kurumlar ve kuruluşlar kendi ülkelerinin sanatçısına ve sanatına gereken ilgiyi ne yazık ki göstermiyorlar, onları önemsemiyorlar. Oysa sanatçı, yüreğini ortaya koyup yarattığı eserini paylaşmak ister. Bunun nedeni ille de yarattığı eserle kendini ölümsüzleştirmek düşüncesi değildir. O, ülkesinin kültürüne katkı yapmak, kendinden sonraki nesillere eserlerini miras bırakmak ister.
Çok merak ediyorum biz neden kendi insanımızı o kadar küçümsüyoruz? Neden her konuda olduğu gibi ithal mallara, kişilere rağbet edip kendimizinkileri hep göz ardı ediyoruz? Şunu da söylemek gerekir ki, yerli sanatçılar arasında bazı istisnalar da var. Aynen politikacılar gibi onlar da yerlerini kimseye kaptırmak istemiyorlar. Bu konuda da ne gerekiyorsa yapıyorlar. Köşe başlarını tutmuş olan bu şahıslar ne yazık ki kendilerinden başka kimseye geçit vermek istemiyorlar.
Örneğin radyo kanallarındaki müzik programlarında, eğer orada eşiniz dostunuz varsa şarkılarınız, türküleriniz bıktırıncaya kadar çalınıyor. Eser kıtlığı varmış gibi ayni şarkıları gün boyunca temcit pilâvı gibi defalarca dinletiyorlar. Listeleri hiç değişmiyor, yenilenmiyor nedense bazı kanalların.
Sizden yeni ürünlerinizi istiyorlar, veriyorsunuz. Albümlerinizi tanıtmak için stüdyolarına davet ediyorlar; gerekirse evinize kadar gelip sizinle röportaj yapıyorlar. Birkaç kez de yaptıkları programı yayına koyuyorlar. Buna bir diyeceğim yok. Sağ olsunlar!.. Ama sonrası yok!.. Bir kez bile duyamıyorsunuz şarkınızı, türkünüzü o kanallardan. Sanki buhar olup uçmuş, kaybolmuş eserleriniz. O zaman da üzülerek anlıyorsunuz ki maksat sizi tanıtmak ve eserlerinizi duyurmak değil programı doldurmaktır. Oysa siz yeni besteler, yeni albümler yapmayı düşünüyordunuz ama onlar yelkenlerinizi suya indirmeyi, şevkinizi kırmayı bu tür uygulamalarıyla başarıyorlar.
Bu arada benim de kitaplarımı okuyan, şarkılarımı dinleyen yakın arkadaşlarım eserlerimin neden duyurulmadığını soruyorlar hep. Kendi eserlerimi ben çocuklarım yerine koyduğum için onları savunmayı hep gurur meselesi yaptım. Belki ondan.. Artık bir şey beklemediğim için bu sefer gurur yapmayacak; en azından gecikmiş bir sitemimi dile getirmiş olacak ve rahatlayacağım.
Uzun yıllar İstanbul Başkonsolosluğunda Ataşe olarak görev yaptım. Orada bulunduğum süre içinde edebiyata ve müziğe ezelden beri tutkun olduğumdan dört kitap ( iki şiir, bir anı ve bir denemeler kitabı) ile söz ve müziği bana ait olan dört Türk Sanat Müziği albümü yaptım. Mesam’ın ( müzik eserleri sahipleri Birliği) ve Müyap ( müzik yapımcıları birliği) nin asli üyesiyim. Tüm eserlerim bu birliklerde kayıtlıdır. İstanbul’da iken şarkılarım bazı sanatçılar tarafından satın alınmak istendi, satmadım. Oradaki bazı kanallarda misafir edildim ve eserlerimle takdir ve beğeni kazandım ama kısa süre sonra görevim bitti, adaya döndüm. Sevinçliydim, umutluydum çünkü birikimlerimi ve eserlerimi kendi insanlarımla paylaşacaktım. Oradan getirdiğim enerjiyle ilk zamanlar bunu yaptım da… Televizyon ve radyo kanallarındaki programlara katıldım, eserlerimi gerek devlete bağlı kurumlar gerekse ilgili sivil kurum ve kuruluşlara verdim. Zaman geçtikçe sadece benim değil, diğer Kıbrıslı sanat gönüllülerinin eserlerinin de buhar olup uçtuğunu, onca emeğin beceriksiz ellerde ziyan edildiğini gördüm. Bugün kendilerini bu işin uzmanı sayanlar ayni eserler ve ayni kişileri usandıracak kadar gözler önüne sererken ne yazık ki araştırma yapma ve yeni ürünlere ulaşma gereği bile duymuyorlar. Beni en çok üzen de İstanbul gibi bir yerde bile rağbet gören eserlerimin kendi memleketimde hiç edilmesi… Ne diyeyim?..Canları sağ olsun…Burası Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti….
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2014 Detay Kıbrıs
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.