“ EŞEĞE GEM VURURSAN KENDİNİ AT ZANNEDER ”
Hatice İNTAÇ
01 Ağustos 2015 Cumartesi 17:36
Sabahın tazeliği, yasemin ve fulların mis kokusu yaşama coşkusu veriyor. Bu saatlerde insanın düşünceleri, hatırlayışları da daha berrak oluyor. Bazen bir güvercin veya su kenarına konan ürkek bir serçe çok şey hatırlatabiliyor. Bu hatırlayışlar bazen dudaklarınızda bir tebessüm yaratabildiği gibi bazen de içinizi acıtabiliyor. Hayattan alınan dersler hiç bitmiyor. Dersimizi alıyoruz ama yine de bildiğimizi okuyoruz. İnsan ne kadar istese de bazı huylarını değiştiremiyor veya bunu bir yere kadar başarabiliyor. Ben de ne yazık ki bu gruba dahil olanlardanım. İnsan çok yönlü ve her zaman kendine göre istekleri, hayalleri ve beklentileri olan bir varlık! Hatta bazen hayalleri ve beklentileri o kadar engindir ki, bunları gerçekleştirmeye bir ömür yetmez. İnsanın bu hayallerini, isteklerini gerçekleştirmesi ise; doğru düşünme, araştırma, değerlendirme, yaşadığı çevreyi tanıma ve o çevre ile ilişkilerini düzenleme, toplumla bütünleşme yollarından geçer. Olup biten olayları analiz ederek doğru ve tarafsız değerlendirme ve insanlarla olan münasebetlerinde inandırıcı olma; idealleri gerçekleştirmenin ve başarılı olmanın en önemli etkenlerinden biridir. İnandırıcı olmanın en etkili yolu ise, samimi, dürüst ve tevazu sahibi olmaktır. Batılı sosyolog Duclos, insani ilişkilerde tevazuun önemini ifade ederken; “İyilik ve tevazu bütün düşmanlıkları yener. Bu nedenle, başarı ve zafere ilave edilecek yegane süs tevazudur.”der. Hayalleri, istekleri gerçekleştirebilmenin ilk şartı doğru düşünmektir. Doğru düşünmek de aslında soyut bir kavram, çünkü her insanın doğruları farklıdır. Size göre doğru olan bir başkasına göre doğru olmayabilir. İnsanlar çoğu zaman görmek istedikleri gibi görme; duymak istedikleri gibi duyma eğilimindedirler. Buna bir de ön yargı eklenince, doğru düşünebilmenin o kadar da kolay olmadığı anlaşılır. Çıkarlar, beklentiler, toplumsal baskı, kültür seviyesi doğru düşünmeyi zorlaştıran etkenlerin başında gelir. Bunlara bir de gelenekler, örf ve adetler eklenirse durum daha da zorlaşır; çünkü gelenekler birtakım düşünce kalıplarını ve davranış biçimlerini adeta dayatırlar. Bütün bu unsurların engelleyici etkileri altında düşüncelerimizin, tercih ve kararlarımızın acaba ne kadarı bize ait olabilir? Bu yüzden doğru düşünmek ancak doğru bilgi ile mümkündür. Doğru bilgi ise bu unsurların etkisinden mümkün olduğunca soyutlanarak; eşyanın hakikatine, yaratılışın yasalarına ve akla uygun olana göre edinilendir. Zaman zaman çelişkilere düşülse de insan aklı, vicdanı ve sağduyusu ile bu çelişkileri fark edebilir. İyiyi kötüden, güzeli çirkinden, yararlıyı zararlıdan ancak bu sayede ayırabilir ve gelişebilir. Tevazuun karşıtı olan aşırı gurur ve kibir, insanın gelişmesinin, yeteneklerinin ve yaratıcılığının en büyük engellerinden biridir. Kendini başkalarından üstün görme de denilen kibir; insanın kendi kendine icat ettiği ve kendi gelişiminin önüne çektiği bir setten başka bir şey değildir. Sağlıklı düşünebilen, varlığını ve evrendeki yerini doğru algılayabilen her insan; makamı, ekonomik ve sosyal durumu ne olursa olsun, temelde etten ve kemikten yaratılmış bir varlık olduğunun ve sahip olduğu her şeyin her an yok olma ihtimalinin bilincinde olarak kendini başkalarından üstün tutmaması gerektiğini bilir. Her insan doğal olarak kendini beğenir. Esasen kendini beğenmeyen insan kendiyle barışık olamaz. Kendiyle barışık olmayansa kimseyle barışık olamaz. Ama bu beğenme başkalarını küçük görme, aşağılama haline dönüşürse, bunda birtakım psikolojik sorunların mevcudiyetini aramak, hatta kaynağının ciddi bir aşağılık kompleksi olduğundan şüphelenmek gerekir. Asırlar önce “Yaratılanı hoş gör, Yaratan’dan ötürü” demiş Yunus Emre. Doğru da demiş, ama nereye kadar?. Bir insana ne kadar hoşgörü gösterilebilir; veya her halde ve durumda hoşgörülü davranmak doğru mudur? Bu da aslında çelişkili bir konu. Tevazu sahibi olmak, alçak gönüllü olmak hoşgörü sahibi olmak, insanlar arasında ayırım yapmamak, herkesi eşit görmek her ne kadar güzel meziyetlerse de haksızlık karşısında susmak, ezilmek, küçümsenmek, değersizleştirilmek ve incitilmek suretiyle ihanete uğrayan bir tevazu anlayışına da karşı çıkmamak mümkün değildir. Siz istediğiniz kadar mütevazi olun; kapasitesi sizin toleransınızı anlamaya yeterli olmayan insanlar sizin iyi niyetinizi kullanmaya; duygularınızı sömürmeye çalışırlar ki bu da kendi varlığınıza saygısızlık olur. O takdirde de; “Eşeğe gem vurursan kendini at sanır” cümlesinden yola çıkarak tevazuun da aynen kibir gibi bazen zararlı olabileceğini söylemekte sakınca görmüyorum. . Makbul olan davranış biçimi, kibre varmayan, sadece özüne saygıyı korumayı hedefleyen gurur ve utanç derecesine düşmeyen, vakarını koruyan tevazudur.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2014 Detay Kıbrıs
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.