25 Nisan 2024
  • Lefkoşa36°C
  • Mağusa34°C
  • Girne34°C
  • Güzelyurt35°C
  • İskele34°C
  • İstanbul23°C
  • Ankara27°C

ENDİŞELENMEMEK  MÜMKÜN MÜ?...

Hatice İNTAÇ

29 Haziran 2018 Cuma 10:00

Kaç gündür şakımayı unutan dut yemiş bülbül gibiyim.Duygularım başını almış gitmiş, umutlarım, hayallerim bir anda yok olmuş gibiyim. Ruhsuz bir robot gibi ortalıkta  dolanıyorum.Söyleyecek, yazacak ne var ki bu saatten sonar?..Heyecanla, umutla beklenen o meş’um 24 Hazirandan sonra  kuvvetle muhtemel olabilecekleri kara kara düşünmemek için insan aklını tatile yollamaktan ve sus pus olmaktan başka ne yapabilir ki?..
 O günün akşamı alınan sonuç, demokrasinin üstüne bir kâbus gibi çökerken, bundan sonar Kıbrıslı Türk halkının neler yaşayabileceğini; nasıl empozelerle, tehditlerle, söz hakkının elinden alınmasıyla ve uzaktan kumandanın en şiddetlisiyle karşılaşacağını ürpermeden düşünemiyorum. Bu öngörümde yanılmış olabilmeyi ne kadar istesem de  iç sesim bunun pek muhtemel olmadığını söylüyor. Yine de hep birlikte bekleyip görelim. Belki ulaşmak için bütün olanakları leyhine çevirenler son merhaleye de bayrak diktikten sonra değişir, kendi halkına demokrasi kurallarıyla yaklaşır ve bizim milli ve dini inançlarımızı da sorgulamaktan vazgeçer.. 

Geçenlerde tesadüfen yıllar once Prof. Dr. Faruk Karaca’ın “ Kuzey Kıbrıs’ta Psiko- sosyal ve Dini hayat üzerine yazılmış bir araştırmasına rastladım.Araştırmalarının neticesinde bizim hakkımızdaki saptamaları o kadar onur kırıcı, o kadar aşağılayıcı ki…Yıllar önceki bu haksız yargılama daha sonraki yıllarda başkaları tarafından da artırılarak devam etmiş ve son zamanlarda adeta empozeye dönmüşken şimdi gelinen aşamada başımıza geleceklerden endişe etmemek mümkün mü?...Bu zatı muhterem bakın Kıbrıslı Türklerin milli ve dini inançlarını nasıl değerlendirmiş. Yazısının bir bölümünü aynen aktarıyorum.

"Kıbrıs'ta dini hayatta büyük bir boşluk ve ihmalkarlık var. Bugün Türkiye ile Kıbrıs toplumları arasında geçmişteki güçlü bağların giderek zayıflıyor olmasının en önemli nedenlerinden biri Kıbrıs halkının dini hassasiyetinin giderek zayıflamasıdır. Çünkü doğru düzgün dini eğitim yok. Liselerde din dersleri var ancak, pedagojik formasyon almamış imamlar derse giriyor. Türkiye oraya her branştan öğretmen göndermiş ama din kültürü öğretmeni göndermemiş. İnsanlara din eğitimi verilmemiş. Kıbrıs'taki Türkiye'ye olan yabancılaşma hissinin önemli belirleyicilerinden biri dinin sosyal hayatta etkin olmamasıdır. Din eğitimi işi Kıbrıs'ta ihmal edilmiş. 

Kıbrıs'ta bütünleştirici iki factör vardır ki bunlardan biri milliyet,öteki de dindir.

Milliyet şu anda yeterince iş görmüyor. Önemli bir kesim, kendini Kıbrıs Türkü olarak görüyor. Türkiye'ye 'defol' diye pankart açanlar oluyor. Bu olaylarda siyasi bir takım mülahazalar olabilir. Netice itibariyle böyle 'defol git' diyebiliyorlar. Türkiye Türklerinin onları kendinden görmesine karşılık kesinlikle onlar Türkiye Türklerini kendilerinden görmüyorlar. Bu özellikle genç jenerasyon arasında daha yaygındır. Ne yapılabilir, neler ihmal edilmişse o ihmal edilen şeylerde düzeltme yapmak lazım. Kıbrıs halkı dinden uzaklaşınca, aynı zamanda kültüründen ve Türkiye ile olan ortak değerlerinden de uzaklaşarak kendine yabancılaşıyor. Kendileri Türk, kendine yabancılaştığı zaman Türkiye'ye de yabancılaşıyor. Bu insanlara dini ve tarihlerinin, kültürlerinin öğretilmesi lazım, değerlerinin öğretilmesi lazım. Din burada önemli çimento vazifesi görebilir ama doğru bir şekilde öğretilmesi şartıyla." 

Okudukça cinlerim tepeme çıkıyor. Kıbrıs halkı sanki okula yeni başlayan çocuk da ailesine, anasına onu terbiye etmesi için uyarıda bulunuluyor. 1974 e kadar biz dinsiz, imansız yaşadık da şimdi onlar bize öğretecekler.. Ne kadar onur kırıcı ve aşağılayıcı bir duruma düşürüldüğümüzün farkında mıyız?
Bir de Türkiyeden milli ve dini olarak günden güne uzaklaştığımız vurgulanıyor bu yazıda. Sadece bu yazıda mı? Türkiyedeki iktidarın bu konulardaki  tutumu ortada değil mi zaten? Güya oradan gelen Türkleri istemiyor muşuz, onları kendimizden görmüyormuşuz. Bunda bir doğruluk payı varsa –ki var- Acaba neden?...

1974 teki Barış hareketini, Türk askerine nasıl kucak açtığımızı, Türkiye’ye nasıl gönülden bağlandığımızı da hatırlıyorum.Esasen ezelden beri anavatanımıza olan bu bağlılık ve sevgi uzun zaman devam etti. Hala da ediyor ama oradaki iktidarın yanlış uygulamalarıyla bu bağ eskisi gibi kalmamışsa, zedelenmişse bunun sebeplerinin de araştırılması gerekmiyor mu? 

 Bir kere kuranda bile dini inançlara empoze yoktur, olamaz da. Biz 74 ten önce de  müslümandık. Şimdi de müslümanız.Bizim dedelerimiz, büyüklerimiz de din adamıydı, medrese bitirmiş hocalardı ama hiç bir zaman kendi inandıklarını zorla empoze etmeye çalışmıyorlardı.Allaha inancımızı sorgulamıyorlardı. Kendi hür irademizle bunu idrak ediyor ve inanıyorduk. Esasen Kulla Tanrı arassına kimsenin giremeyeceğini de Kurandan öğrenmiştik.Bunun savunmasını yapmak bile ağır geliyor insana. Siz ne bizim inançlarımızdan, ibadetimizden ki bizi eğitmeye yelteniyorsunuz?
Sizde öyle bir izlenim uyandırmışsak eğer bunun suçunu biraz da kendinizde aramalısınız. Hurafeci cübbeli hocalarınız, kimin cennete kimin cehenneme gideceğine karar verme yeteneğine sahip sözde din adamlarınız ve onların her dediğine sorgulamadan inanan öcü kılıklılarınız sayesinde sizin uyguladığınız dinden soğumuş olabiliriz ama imanımızdan asla.

Kıbrıs adası Osmanlı medeniyetinden önce de sayısız medeniyete ev sahipliğini yaptı. Bu kültürlerin eserleriyle zenginleşti. Ada Hitit, Mısır, Fenike, Roma, B. Britanya ve daha nice uygarlıkların  kültür miraslarıyla doludur.Bu yüzden kabul edilmelidir ki tüm bu medeniyetlerin nesiller üzerinde etkisi büyüktür. Türkiyeden daha medenidir, daha kültürlüdür Kıbrıs halkı.

Biz 74 ten önce kilit kullanmıyorduk kapılarmızda. Kilit vardı da kullanmaya gerek yoktu. Böyle sıcak yaz gecelerinde damlarda uyurduk.Hırsızlık çok ender duyulan olaylardandı. Hele cinayet!... hemen hemen hiç yoktu veya o kadar azdı ki bir cinayetin etkileri uzun yıllar sürerdi. Bizim de namı diyar eşkiyalarımız vardı.Midalar, Hasan Bulliler gibi ama onların eşkiyalığında bile bir asalet vardı. Zenginden alıp fakire vermek gibi… Hele son zamanlarda ardı arkası kesilmeyen tecavüz olayları hiç yoktu. Biz okullarda erkek kız birlikte okur, ayni sıralarda otururduk. Denize bile birlikte giderdik, kimse kimseye yan gözle bakmaz, içinden fesat duygular geçirmezdi.
Bu yüzden bizim ne kadar Türk ne kadar müslüman olduğumuz araştırılacağına  cennet dediğimiz bu yerin nasıl cehenneme çevrildiğini araştırmak daha yerinde olur sanırım.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.