29 Mart 2024
  • Lefkoşa13°C
  • Mağusa16°C
  • Girne15°C
  • Güzelyurt13°C
  • İskele16°C
  • İstanbul13°C
  • Ankara12°C

DAĞLAR TAŞLAR BETON!

Dağlar taşlar beton!

14 Mayıs 2014 Çarşamba 13:39

Şehir Planlama Dairesi Yetkilileri’nin gazetemize verdikleri bilgilere göre; yıllarca kuraklık yaşanan ülkemizde, dere yataklarına yapılaşma bir tehlike olarak görülmedi. Yıllar itibariyle, dere yatakları yapılaştırıldığı için, ülkemizde taşkınlar yaşanmaya başladı.

‘Doğal risk taşıyan bölgelerde yapılaşmaya izin vermeme veya yapılaşma verilecek alanlarsa, riskleri azaltacak önlemleri alma’ sorumluluğu bulunan Şehir Planlama Dairesi Yetkilileri, ülkemizin dere yataklarındaki sakıncalı yapılaşma sorununu gazetemize değerlendirdi.

Rana SARRO

Dere yataklarında yapılaşmadan kaynaklanan felaketlerden ders alınmıyor. Uzmanlara göre; derelerin ıslah çalışmalarının yetersizliği ve dere yataklarındaki yapılaşma, su baskınlarının felakete dönüşmesine yol açıyor. Meydana gelen sel baskınlarının başlıca sebepleri plansız yapılaşma ve çarpık kentleşme olarak belirtiliyor.

Şehir Planlama Dairesi Yetkilileri’nin gazetemize verdikleri bilgilere göre; yıllarca kuraklık yaşanan ülkemizde, dere yataklarında yapılaşma, bir tehlike olarak görülmedi. Yıllar itibariyle, ülkenin doğal yapısı bozularak, yapılaşma biçimi değiştiği için, 2008 yılı itibariyle taşkınlar yaşanmaya başladı. Ayrıca, suyun saniyedeki akış hızı hesaplanmadan köprüler yapıldı. Suyun aktığı yollar da kontrolsüz bir şekilde yapılaştırılırken, Girne’de de dağlar, taşlar, yamaçlar, meyilli arazilerin üzeri yapı doldu. Kentlerin her yanı kaldırım ve beton yapıldı. Ülkede meydana gelen bu yanlış yapılaşma sonucu, suyun toprağın altına geçecek yer bulamaması ve taşkın tehlikesi sonucunu doğurdu.

‘Doğal risk taşıyan bölgelerde yapılaşmaya izin vermeme veya yapılaşma verilecek alanlarsa, riskleri azaltacak önlemleri alma’ sorumluluğu bulunan Şehir Planlama Dairesi’nin Yetkilileri, ülkemizin dere yataklarındaki sakıncalı yapılaşma sorununu gazetemize değerlendirdi.

Şehir Planlama Dairesi Müdürü Ertan Öztek ve Şehir Planlama Dairesi Müdür Muavini Layık Topcan Mesutoğlu, ülkemizin dere yataklarındaki sakıncalı yapılaşma sorununu gazetemize şöyle değerlendirdi:

Öztek: Derelerin kapasitesi yetersiz

“Sorunun temeli, eskiden tarla olan, yağmur akışlarının birçoğunun emildiği ve dere yatakları olan yerde yavaş yavaş aktığı, bir set yapılaşmaya girmemiz dolayısıyla, akış hızı normal tarlaya akış hızının, 8 ila 12 katı arasında hızlı akmaya başlamıştır. Yani eskiden derelere yavaş yavaş akar ve giderdi. O bağlamda dere yataklarının da kapasitesi gayet rahat yetişirdi. Şimdi 8 ila 12 kat hızlı akması dolayısıyla dereye aniden su akıyor. O zaman da derelerin kapasitesi yeterli olmuyor. Bu bağlamda esas önemli olan, kentsel alanda kalan tüm derelere yönelik olarak çalışmanın yapılarak çözüm üretmektir. Yoksa böyle parçacık şeylerle sonuca varmamız mümkün değildir. Dolayısıyla tüm dere yataklarında bir çalışma yapılması lazım.”

“Birçok tedbir alınmalı”

“Buna yönelik olarak; örneğin global ısınmaya bağlı olarak, dünyadaki yağışların değişmesine yönelik birçok tedbirler alınmalıdır. Bugün Avrupa’da asfaltlar suyu emen ve yavaş yavaş veren türdedir. Bütün kaldırımların altında suyu tutabilecek… Çatılar üzerinde suyu tutabilen bitkiler vardır, suyu emer ve yavaş yavaş bırakır. Suyun yavaş akması için özel malzemeler var, drenajlar ve dere yatakları kapasiteyi karşılaşın diye birçok tedbirler alınması gerekir. Ama bu tedbirlerin ne olacağına yönelik şuanda bir şey söyleyemem. Bunları örnek olarak verdim. Bunlar etüd edilecek, taşkın risk alanları belirlenecek. O taşkın risk alanlarındaki, tedbirler de alınacak. Dolayısıyla, kentsel alandaki yağış hızının dereye ulaşmasını yavaşlatacak tedbirler alınması gerekir. Yani örneğin ağaç ekilecek ki yağmur yavaş yavaş düşsün. Anında dere yatakları dolmasın veya bahçelerin tümü beton yapılmamalı. Teknik olarak yapılması gereken dere yataklarındaki özel mülklerin istimlâk edilmesidir ancak gerçekci olunması lazım. Buna gücümüz yoktur. Bu yüzden olanaklarımız çerçevesinde çözüm üretilmelidir. 100’er metre sağından ve solundan istimlâk edelim en kolayı odur. Ancak yine rahatlatmaz, yine yağış olduğunda taşacaktır. Dolayısıyla tüm dere yatakları ve derelerin 200-500 metre sağı soluyla ilgili çalışmanın yapılması, (dere yataklarının nerelerden beslendiği) ve buna yönelik çözüm getirilmelidir.”

Mesutoğlu: Dere yataklarında durum tespiti yapılmalı

Şehir Planlama Dairesi Müdür Muavini Layık Topcan Mesutoğlu da, ülkede son yıllarda taşkınların arttığını, özellikle sonradan yapılaşmış bölgelerde bu problemin çok daha fazla sorun olduğunun görüldüğünü söyledi.

Yağış biçiminin yanısıra yapılaşma biçiminin de değiştiğini işaret eden Layık Topcan Mesutoğlu, bundan dolayı dere yataklarından taşkınların meydana geldiğini belirtti. Mesutoğlu, hangi derelerde taşkın tehlikesi olduğuna dair ilgili mercilerin elinde halen somut bir veri bulunmadığını da açıkladı.

“Kaymakamlık ile Jeoloji ve Su İşleri’nin görevi”

“Ülkede, tüm dere yatakları güzergâhı üzerinde, suyun aktığı tüm yönlerde, durum tespitinin yapılması gerekliliğini vurgulayan Mesutoğlu şunları söyledi:

“Neyin tıkadığını, neyin oradaki suyun akışını fazlalaştırdığını, nelerin risk altında olduğunu, ne kadar yağdığında taşma noktasına geleceğinin tespit edilmesi gerekir” dedi. Sel baskınların karşı birçok çözüm yöntemi olduğunu ve bunun tüm ilgili mercilerle birlikte yapılması gerektiğini söyleyerek, bu önlemleri alması gereken esas mercilerin; Kaymakamlıklar,  Jeoloji ve Maden Dairesi ile Su İşleri Dairesi olduğunu belirtti. Mesutoğlu, “suyolları, su kaynakları onların görevidir.”

“Dere yataklarında bir hayli özel mülk var”

“İngiliz döneminden beri kayıt altına alınmış ve Dereleri Koruma Yasası ile koruma altına alınmış ve etrafında tedbir alınacak düzenlemeler getirilmiş bir yasal çerçeve var. Bunlar da kayıtlara hep işlenmiştir.

İkinci durum ise; biliyorsunuz dere yataklarının içerisinde özel mülkler var. 74 yılından sonra, eşdeğer olarak verildi. Dolayısıyla doğal dere yataklarının içerisinde veya derenin duvarları denilen yerlerde bir hayli özel mülk vardır. Bu nedenle dere yatakları yapılaştı.”

“Dağlar, taşlar yapılaştı”

“Yıllarca kuraklık olduğu için hiçkimse bunu tehlike olarak görmedi. Ayrıca köprüler yapılırken, suyun debisi (saniyedeki akış hızı) hiç düşünülmeden köprüler yapılmıştır. Örneğin Güzelyurt’ta 2008 yılında su boruyu patlattı ve köprüyü götürdü. Neticede, Girne’de de dağlar, taşlar, yamaçlar, meyilli arazilerin üzeri yapılaşma doldu. Suyun aktığı yerler sadece dere yatakları da değildir. Suyun aktığı yerler vadilerdir, belli eğimin üzerindeki alanlardır. Onlar suyun yer altına geçilmesini veya kendi yolunda akıp da denize kadar ulaşmasını sağlayan yerlerdir. Suyun aktığı bütün yollar kontrolsüz bir şekilde yapılaştırılırsa, temiz olacak diye her taraf kaldırım ve beton yapılırsa ve su toprağın altına geçecek yer bulmazsa, küresel ısınmadan dolayı selli yağmurlarda artış oluyorsa -ki son yıllarda bu şeklide oldu-, sel baskınları yaşanması muhtemeldir. Kentlerde, yağmur suyu drenaj sistemleri de kurulması lazım. Yolların teknik standartlarının da gözden geçirilmesi gerekir.”

“Ülkemizde sel diye bir problem yoktu”

“Avrupa Birliği ile uyum çalışmaları yaparken gelen uzmanlar ile yaptığımız görüşmelerde, bu direktiften (sel riski altında olan alanların belirlenmesi) bahsedilmişti. Ama bu tartışıldığında bizim gündemimizde böyle bir şey yoktu. Çünkü o dönemde ülkemizde sel diye bir problem yoktu. Biz sel ile 2008 yılında yüzleştik. Bir de öncesinde Mesarya’da Düzova’da büyük seller yaşanmıştı.”

“İlgili mercilerden bilgi istiyoruz”

“Jeoloji ve Maden Dairesi ile Kaymakamlıklardan; bu ülkede tarih boyunca gerçekleşmiş maksimum yağışlar dikkate alınarak, o yağışlar sonucunda, derelerin ne kadar dolacağını, nerede taşkınların olabileceğini, suyun nereye kadar çıkabileceğini bizlere belirtmelerini istiyoruz. Biz de oralara bir bant çekelim veya o bantın içerisine gerekli önlemleri koyalım. Ayrıca, Çevre Yasası’nda ‘yüzey sularının korunması’ ile ilgili bir tüzük var. Orada da belli bir metreden geri durulması gerektiği belirtiliyor. Biz de uygulama yaparken, onu yapmaya çabalıyoruz.”

“Önlem için 2 metre mesafe istiyoruz”

“Şehir Planlama Dairesi olarak son dönemde; dere yataklarının özel mülkiyette olduğu veya derelere tecavüz edilen birçok yerde, dere yatağının doğal halinin geniş tutulması için, 2 metre mesafe bırakılmasını talep ediyoruz.”

“Dere yatağına müdahale endişesi”

Hatırlanacağı gibi; gazetemizin Lefkoşa’da dere yatağına inşaat başlatıldığını kamuoyunun bilgisine getiren 6 Mayıs tarihli ‘Ders almıyoruz!’ ve 9 Mayıs tarihli ‘İnşaat izni var ama Allah’la sözleşmesi yok!’ başlıklı haberinde; bahse konu inşaat alanının olduğu dere yatağının yağış sonrası dolduğu ve inşaatı süren inşaatla, dere yatağına müdahale edileceği endişeleri belirtilmişti.

Şehir Planlama Dairesi yetkilileri de, özel mülk olmasına rağmen, tedbir amaçlı bahse konu araziden belli bir mesafe kamu alanı bırakılması şartının koşulduğunu savunmuştu.

Dip Not:

Yeterli genişliğin bırakılmaması sellere neden olur!

Bilindiği gibi, uzmanlara göre; plansız ve kontrolsüz yapılaşmanın yüzey ve yer altı suyu akışını etkilemesi kaçınılmazdır. Dere yatakları işgal edilemez. Şehirleşme süreci içinde yapılan ve can-mal güvenliğini tehdit eden uygulamalardan biri de dere yataklarına bina yapılması, imar uygulamaları ile dere yataklarının daraltılmasıdır. Üzerlerine, içlerine, ev, iş merkezi, akaryakıt istasyonu gibi yapılar yapılması, yol yapılaşması, park yapılması ve üzerlerinin kapatılması derelerin taşmasına yol açmaktadır. Dereler de aynen yollar ve binalar gibi fonksiyonlarını yerine getirebilmeleri için yeterli genişlik ve alanlara ihtiyaç duyar. Bu genişliklerin derelere bırakılmadığı kesimlerde dereler yağışlara bağlı olarak sellere neden olurlar.

(Kutu içerisinde)

Küçük: İzinlerimizi aldık

Öte yandan, Lefkoşa’da Miraj Restoran karşısına yapılmaya başlanan inşaatın sorumlusu olduğunu belirten Murat Küçük gazetemize yaptığı açıklamada, inşaatın yasal olduğunu, gerekli izinlerin alındığını ve yetkili mercilerin kontrolünde yapıldığını belirtti.

İnşaatın yapıldığı özel mülkü olan araziden kamu alanı bırakıldığını da kaydeden Küçük, ‘dere yanına inşaat yapılamaz’ şeklinde bir yasanın olmadığını, kurallara uyulması halinde yapılabileceğini savundu. Murat Küçük, “orada sondaj çalışması aylar önce yapıldı ve gereken jeolojik raporlar alındı. Çoğu inşaat sahibi bunları yaptırmamaktadır. Dere için gerekli koruma bandını, kendi özel mülkümüzden kamuya bıraktık. Derenin akışında herhangi bir problem olması yerine, derenin akışı orada daha düzgün bir şekilde olacaktır. Orada yapılacak iş diğer dere kenarlarına yapılan işlere örnek olacak niteliktedir” dedi.

******

İMO, çöken bina inşaatı hakkında açıklama yaptı:

İnşaat Mühendisleri odası (İMO) önceki gün Gönyeli Akbelen mevkiinde apartman inşaatında beton dökümü sırasında gerçekleşen çökmenin kalıp sistemi ve/veya elemanlarında kullanılan malzemeden kaynaklanmış olabileceğini bildirdi.

İMO Başkanı Seran Aysal yaptığı yazılı açıklamada, İMO’nun çökme olayıyla ilgili genel değerlendirmesini açıkladı.

Aysal, söz konusu inşaat faaliyetine ilişkin projenin 2013 yılı içerisinde İMO’dan vize aldığını, Şehir Planlama Dairesi’nden onay aldığını, inşaat dosyasının Gönyeli Belediyesi’ne sunulduğunu belirterek, 2 kişinin yaralandığı çökmenin dükkân katı plaka betonu sırasında gerçekleştiğini kaydetti.

İnşaat faaliyetinin koruma duvarı ile çevrildiği için çevreye ve çevredekilere zarar verilmesinin önüne geçildiğinin tespit edildiğini ifade eden Aysal, olayın sebep ve sonuçlarının teknik rapordan sonra netleşeceğini ifade etti.

DEV-İŞ: “Gönyeli Yenikent’te yaşanan iş kazası işçi sağlığı ve iş güvenliği konusundayapılması gerekli çok iş olduğunu gösterdi”

Dev-İş Genel Sekreteri Hasan Felek yaptığı açıklamada, Gönyeli Yenikent bölgesinde yaşanan iş kazasında, biri ağır iki işçinin yaralanmasının kendilerini derinden üzdüğünü dile getirerek, olaya; “neoliberal politikaların dayattığı sendikasız, güvencesiz, kuralsız, kayıtsız, taşeron ve uzun çalışma saatlerinin neden olduğunu” kaydetti.

Ülkede iş kazaları ve ölümlerin yoğun yaşandığı sektörün inşaat sektörü olduğunu savunan Felek,  konuyla ilgili şunları ifade etti:

“Ülkemizde İş kazalarının en yoğun yaşandığı sektör inşaat sektörüdür. En fazla ölümlerin yaşandığı sektör yine İnşaat sektörüdür. Bu nedenden dolayı inşaatların daha detaylı ve sıkı denetlenmesi kaçınılmazdır. Yeni iş cinayetleri yaşanmaması için tüm ilgilileri, başta Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığını göreve davet ederiz.”

Açıklamada, iş kazasını görüntülemeye çalışan çeşitli basın kuruluşu mensuplarına yönelik  yapılan saldırıyı da kınayan Hasan Felek, saldırıyı halkın haber alma özgürlüğüne karşı olarak  değerlendirdikleri ifade ederek,  saldırıyı yapanlara karşı gerekli cezai müeyyidenin uygulanmasını talep etti.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
SON DAKİKA