CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİM TİYATROSUNDAN SAHNELER…
Ediz TUNCEL
24 Şubat 2020 Pazartesi 08:45
Bu yazıyı yayına göndermeden önce, gündem o kadar hızlı değişiyor ki, üzerinden birkaç kez geçmek zorunda kaldım.
Hemen herkesin ve herşeyin bencillik, çıkarcılık, sorumsuzluk, vurdumduymazlık, beleşçilik, rant, fırsatçılık üzerine odaklandığı, kurgulandığı ülkemizde tek bir günümüz bile “normal” geçmiyor, illa ki bir veya birden çok rezalete, utanç verici durumlara şahit olacağız.
Bütün bu rezaletlerin arasında Cumhurbaşkanlığı seçimi gündeme girdi ve yine gündem değişti, sorunlar ve sorumluları unutuldu, şimdi varsa yoksa Nisan’ın sonuna kadar seçimle uğraşacağız, vaatler, rüşvetler, envai tür palavralar havalarda uçuşup duracak, güdümlü basın atıp tutacak…
Geçenlerde Nur Nadir’in basındaki kirlenmişliği cesaretle, en yalın haliyle ve basit bir örnekle ifade etmesi, arada unutuldu gitti bile, ne yazık ki…
Adaylar da yine bildik pozisyonlardan çıktı, parti başkanları ve mevcut Cumhurbaşkanı.
Bir zamanlar Lefkoşa’yı başarıyla yöneten, siyasi parti kimliğine bürününce başına geçtiği siyasi oluşumları gün be gün eriten ve devlet yönetimi gerektiren siyasette bir türlü dikiş tutturamayan, sonra oldukça alengirli bir dönemde aniden Cumhurbaşkanlığına aday olan ve kazanan, bugün 72 yaşında olan ve eğer yeniden seçilirse, bir sonraki seçime kadar 77 yaşına ulaşacak olan Mustafa Akıncı (Allah sağlık esenlik versin), CB koltuğuna oturduğu günden beri ülkeye ciddi anlamda zerre zırnık fayda koyamadı, akıllarda kalan tek tük icraatları; önce AKP’nin güdümünde gittiği görünümü vermesi, sonra bu görünüm Kıbrıslı Türkler arasında tepkiler doğurunca AKP ile ipleri koparması ve Rum tarafından çok AKP ile mücadele eder pozisyona düşmesi ve YÖDAK eski başkanı Hüseyin Gökçekuş’u usülsüz ve haksız şekilde görevinden alması, sonra da bu haksız kararının mahkemede Gökçekuş lehine sonuçlanması ve buna rağmen Cumhurbaşkanı olarak hatasında ısrar etmesi oldu…
Ha, bir de, geleneği bozmayarak, kendinden öncekilerin yaptığı gibi, Cumhurbaşkanlığını ahbap çavuşlarıyla doldurması oldu…
Tam sıfırı tüketmişken AKP ile ters düşmesi, kasten yapıldığı izlenimi veren bazı açıklamaları ve başta AKP kanadından olmak üzere Türkiye siyasilerinin şahsına karşı şiddetli eleştiriler Akıncı için tam anlamıyla cankurtaran simidi görevi gördü ve Kıbrıslı Türkler arasında “Madem AKP ile ters düştü, o zaman doğru aday budur” mantığıyla kendisine yine ve yeni bir şans kapısı açıldı.
Federasyon temelinde bir çözüm istediğini farklı argümanlarla ifade edebileceği yerde, sanki da kasten tepki fitillerini ateşleyeceğini bile bile ve konuyla tamamen alakasız olduğu halde, buram buram kurgulanmış izlenimi veren bir söyleşide Hatay’ı Fransız mandasından kurtarıp Türkiye’ye bağlamak için uğraş veren Tayfur Sökmen’e atıfta bulundu, ikinci bir Tayfur Sökmen olmayacağını ifade etti.
Normal şartlarda kendisine Tayfur Sökmen kimdir diye sorsalar, bu sorunun cevabını anında verebileceğinden şüpheliyim…
Türkiye tarafındaki siyaset arenasında Akıncı’ya karşı bir patlama oldu, eleştirinin dozu kaçırıldı, tepkiler tepki olmaktan çıktı, küfürler havada uçuştu, böylece Akıncı “mağdur” oldu…
Zaten Akıncı’nın kapı arkasında iş kotaran “propaganda uzmanlarının” hedeflediği senaryo da buydu, fitili ateşle, bombayı patlat, ortalık toz duman olsun, eleştiri yağmuruna tutul, mağdurları oyna, nasılsa gerek bizim gerekse Türkiye’nin siyasi arenasında en çok tutan taktik budur…
Nitekim, bir daha asla Akıncı’ya oy vermem diyenler, alternatif olarak Tufan Erhürman’ı görenler, isemeye istemeye Akıncı’yı destekler duruma geldi.
Diğer taraftan, Akıncı’nın adaylığını ilan etmesiyle Rum basını da çoştu, sanki kendi adaylarıymış gibi bir hava yaratmaya çalıştı, sonra da sus pus oldu, sanki bir el düğmeye basıp onları susturdu…
Rum medyası böyle bir tavrın Akıncı’ya karşı ters tepeceğini bilmiyor mu, pekala da biliyor!
Diğer taraftan, Rum medyasının algı operasyonu iki yönlü okumak da lazım, Rumların bunu kasten yaptıklarını ve Akıncı’yı desteklemiş gibi görünmelerinin altında yatan sebebin esasında onu desteklemediklerinin anlaşılmasını istemeleri de olabilirler…
Bir diğer deyişle, algı operasyonu yaptıklarının anlaşılmasını istiyor da olabilirler, ki bu da yine her türlü Akıncı’nın artı hanesine yazılacaktır.
Kimbilir, belki de bu gidişat çift yönlü, her şekilde aynı kapıya çıkan bir algı operasyonudur ve esasen istenen de Akıncı’nın yeniden seçilmesidir, ki Akıncı’nın Türkiye kanadından uğradığı saldırılardan sonra tekrar seçilmesi artık neredeyse kesindir.
Diğer taraftan, CTP’nin adayı Tufan Erhürman.
Partinin başına parti odakları arasındaki çatışmaların dindirilmesi veya sindirilmesi amacıyla ortak müşterekte buluşulan aday olarak seçimsiz geçti, birçok CTP’li bunu içine sindiremedi, hatta CTP’li olmayıp da CTP’ye sempatisinden dolayı CTP’ye oy verenler de bunu sindiremedi ve son seçimde hatırı sayılır bir tepki oyu HP’ye gitti, Kudret Özersay rüyasında göremeyeceği oylar alarak iktidar ortağı da oldu.
Tufan Hoca milletvekilliği döneminde güzel bir çalışmaya imza attı, İyi İdare Yasası’nın çıkarılmasına ön ayak oldu, hukuksal açıdan memlekete önemli bir katkı koydu, ama hepsi bu!
Bunun ötesinde, herhangi bir bakanlık görevinde bulunmadan, o güne kadar devlet yönetiminde sorumluluk gerektiren ciddi bir görev almadan aniden Başbakan oldu.
15 ay kadar süren Başbakanlığı döneminde ülkenin refahı ve sıkıntıların giderilmesi için ciddi tek bir adım bile atılamadı, alınması gereken radikal tedbirlerin bir teki bile alınamadı, hatta bütçe açıklarının giderilebilmesi için tarihte görülen en büyük zam yağmurlarından biri yapıldı, muhalefetteyken eleştirdiği konuların beş beteri kendi iktidarı döneminde yapılır oldu, Başbakan olmasına rağmen hükümet üzerinde yeterli kontrol sağladığı görüntüsünü veremedi, sonra Kudret Özersay’ın hamlesiyle bir anda iktidar altından çekildi, kendini boşlukta buluverdi.
Adaylığı kesinleştikten sonra bir önceki seçimde bazı CTP’lilerin CTP’nin adayı Sibel Siber’e destek çıkmayıp, Akıncı’yı desteklemelerini hatırlattı ve bunun bir daha yaşanması durumunda tespit edilenlerin partiden ihraç edileceğini dile getirdi, bir yerde tehdit etti, ancak Tufan Hoca’nın parti başkanlığını bile hazmetmeyenler kendisine karşı daha fazla bilendi…
Bir diğer aday, Kudret Özersay…
Bugün iktidarda olmasına ve iki sene dolmadan ikinci hükümette yer almasına rağmen güvenirliği çok ciddi bir erozyona uğramış durumda, kendisine oy verenlerin çok büyük bir kısmı bugün adını bile duymak istemiyor.
Muhalefetteyken eleştirdiği herşeyin iktidara geldikten sonra değil beş beterini, belki on beterini yaptı veya yapılmasına göz yumdu, isteyerek veya istemeyerek yaptıklarından da ne kendisi ne de partisi zerre zırnık gocunmadı, dün dündür bugün bugündür moduna girdi ve “bizi tek başımıza iktidara getirmediğiniz için hakettiğiniz de budur” modunda devam ettiler, eleştirirken yerden yere vurduğu UBP ile ani bir manevrayla hükümet kurdu, herkesin ağzını şaşkınlıktan açık bıraktı, ülke tarihindeki en büyük vergi zammı fırtınası yine onun döneminde yaşandı, hatta belki de en büyük ekonomik kaos da onun dönemine denk geldi, ülke sorunlarıyla uğraşacağına ve radikal çözümler üreteceğine ülke dışında, özellikle de Amerika’da ve İngiltere’de kapı kapı gezerek devletin cebinden ülkeye ve halka zerre zırnık fayda getirmeyen ama kendisine yaradığını zannettiği reklamlar peşinde koştu, bu reklamların da devlete maliyetini hiçbir zaman açıklamadı...
Halbuki kırk senedir herkesin gözünün içine giren sorunları o da görmüştü ve bu sorunların çözümlerini de biliyordu, halkın bir kesimi için ciddi bir umuttu, hatta ben bile belki yanılırım da bu ülkede birşeylerin değiştiğini görürüm umuduna kapıldım, ancak kendi iktidarı döneminde o eleştirdiği sorunlar katmerlendi, özellikle de kendi partisinin bakanlığına bağlı trafik ve ulaştırma konusu tam bir felakete dönüştü.
Önümüzdeki CB seçiminin tek faydasının yeni Cumhurbaşkanı’nı belirleyecek olmasından ziyade Kudret Özersay’ın KKTC siyasetinden tamamen silinmesine vesile olması gözüyle bakan ciddi sayıda kendi çevresinde etkili insan var, ki bu insanlar geçmiş genel seçimde Kudret Özersay ve HP için çok ciddi uğraşlar vermişlerdi...
Umutlar suya düşünce, yaşanan hayal kırıklıkları büyük olunca, tepki ve öfke de o oranda büyük oluyor, Özersay malesef ki bunu hesaplayamadı.
Bir diğer aday, Erhan Arıklı.
Kıbrıs Türk siyasetinde inişli çıkışlı dönemleri oldu, ancak herkesin hafızasında hep duygusallıkla dile getirdiği aşırı milliyetçilik kokan ifadeleri kaldı, zaman zaman kendisi de anlık öfke patlamalarının sonucu olan bu tutumlarını samimi itiraflarla eleştirdi, ve belki de bugüne kadarki parti liderleri arasında kendi kendini dozunda eleştiren tek lider oldu…
Arıklı’nın partisel bazda partisinin en büyük dezavantajı partisinden milletvekili seçilen Bertan Zaroğlu oldu, ki vatandaş olmasındaki süreçteki şaibelerden ve tartışmalardan tutun da ülkedeki varlığı süresince ve seçilmesinden sonra yaptıkları da ciddi şekilde hoşnutsuzluk yarattı, bu hoşnutsuzluk da Arıklı’nın eksi hanesine yazıldı.
Halbuki Arıklı’nın ülkenin sorunlarına dair saptamaları ve çözüm önerileri daha önemliydi, akademisyen kimliğiyle yapılan ciddi saptamalardı, ancak kimse onun bu yönüne bakmadı, çünkü günün sonunda o bir “rakipti” ve hep de öyle kalacaktı.
Ve Ersin Tatar!
Kıbrıs Türkünün gelmiş geçmiş en rahat mizaçlı Başbakanı, belki de siyasetçisi…
Yöneticilik kabiliyeti yüksek, aniden karşısına çıkan bir soruna ya da soruya, kendisini kışkırtmak için ortaya atılmış olsa bile, birkaç saniyelik fikir cimnastiğinden sonra çözümü ya da cevabı bulabilecek çapta biri, ancak geçmiş kırk yılın tüm sorunlarını da şu anda Başbakan olarak sırtına yüklenmiş durumda ve bu yükü taşıyabilmek onun için çok ama çok zor, ancak imkansız da değil.
Memleketin özellikle ekonomik sorunlarına çareler üretebilecek birikime ve potansiyele de sahip, ancak bu sorunlarla uğraşacağı yerde kendisini şak diye UBP’nin Cumhurbaşkanı adayı olarak buldu, ki seçilirse CB makamı kendisi için sorunlardan kaçış yeri olacak, ama yağmurdan kaçayım darken doluya da tutulabilir!
Halbuki bir ekonomist olarak Başbakanlık koltuğunda oturmaya devam etse ve özellikle ülkedeki ekonomik sorunları düzeltmeye odaklansa, çok daha iyi olurdu, ki Karpaz Emirnamesi dedikleri ve imar planı kılığındaki rant planına karşı çıkışı da bu ülke için ciddi ciddi her türlü konuyu 360 derece gözlemleyebilecek, değerlendirebilecek, geleceğine yön verebilecek çapı olduğunun göstergelerinden biriydi.
Diğer taraftan, UBP de tıpkı CTP ve diğer partiler gibi kendi içinde büyük entrikaların yaşandığı bir partidir ve bu entrikalardan bir tanesi de Tatar’ı CB seçimi yoluyla, seçilsin ya da seçilmesin, “temizlemektir”…
Seçilirse, kendisinden önceki cumhurbaşkanlarından farklı birşey yapamayacak, çünkü cesaretle Kıbrıs sorununun çözümü için uğraşırsa, hem Türkiye hem de Rum tarafı ile ciddi ciddi kapışmak zorunda kalacak ve başı fena halde ağrıyacak, ya da başını ağrıtmamak için işi oluruna bırakacak, günün sonunda başarısız ve verimsiz cumhurbaşkanları listesine o da eklenecek…
Seçilmezse, seçim kaybetmiş parti başkanı olarak hep bir eziklik hissedecek veya kendisine bu eziklik parti içindeki rakipleri tarafından hissettirilecek, bu da partisi içindeki başkanlık rolünün hep sorgulanmasına neden olacak, seçimi kaybettirilen değil, kaybeden aday olarak hafızalara bir algı operasyonuyla yerleştirilecek…
Bu aslında seçimi kaybedecek diğer parti başkanı adaylar için de geçerli, özellikle de Tufan Erhürman ve Kudret Özersay için.
Bizde tilkilik çok, sırf bu yüzden bizim siyasi partilerin siyasi çete ve siyasi tarikattan başka birşey olmadıkları, ülkenin ve toplumun sorunlarında çok kendi rantlarına ve entrikalarına odaklandıkları konusunu defalarca dile getirdim, yazdım, ve hala da aynı noktadayım.
Bu seçimde de her zamanki gibi entrikalar ve duygusal yaklaşımlar devrede…
Geçmiş seçimde HP’ye destek vermis olanların büyük bir kısmı Özersay’ı değil, Akıncı’yı destekleyecek, CTP’de Tufan Erhürman’dan memnun olmayanlar ve tehditlerden de korkmayanlar ikinci tura garanti kalsın ve olası sağ aday Tatar karşısında daha güçlü görünüm versin diye Akıncı’yı destekleyecek, UBP’li olup da mevcut durumdan hoşnut olmayan, Tatar’a misilleme yapmak isteyen ve nasıl olursa olsun da olsun artık moduyla acil bir çözüm isteyen ve AKP’nin Kıbrıs Türküne karşı tutumundan hoşnut olmayan bir grup da Akıncı’yı destekleyecek, ki bunlar tahmin değil, tahminlerimin belli odaklar tarafından doğrulanmasından sonra yazılanlardır.
Akıncı’dan memnun olmayan, Rumların tavrından hoşnut olmayan, Türkiye ile ne olursa olsun ters düşmek istemeyen hatırı sayılır bir seçmen kitlesi de Tatar’ı destekleyecek, ama bu destek Tatar için ikinci turu garantilese bile, önde bitirmesine yeter mi, orası zayıf bir olasılık…
Seçim yaklaşırken dengeler yine entrikalarla, müdahalelerle değişir mi, belki ama fazla değişmez, zaten en büyük manevra yapıldı ve sonucu alındı bile.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2014 Detay Kıbrıs
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.