ÇOK ŞEY Mİ İSTİYOR?
Ayşegül Garabli
05 Ocak 2016 Salı 09:37
Maliye Bakanı Sn. Birikim Özgür’ün açıklamalarını okuyunca, ciddi anlamda bir ikilem yaşadım. Bir yanım sevinirken; diğer yanım kuşkuyu elden bırakmadı. Sn. Özgür’ün, "Biz Türkiye’nin bize iltimas geçip karşılıklı taahhütler dışında ilave bir mali yardım yapmasını istemiyoruz. Çünkü uzun yıllar içerisinde gördük ki bu ilave katkılar sadece mali yardım bağımlılığı sorunumuzu derinleştirmiyor aynı zamanda çarpık ekonomik yapı nedeniyle toplumumuzda ciddi sosyal bozulmalara da yol açabiliyor.” açıklamaları ayakta alkışlanacak nitelikte. Ancak “On üçüncü maaşlar olmazsa vesayet biter.” cümlesi, kuşkulu yanımı, harekete geçiriyor. Ne yani, bu kadar basit miydi vesayet sorununun çözümü? Bunca ezilenin, aşağılananın sebebi bir maaş mıydı? Bu halkı esarete mahkum etmenin bedeli birkaç bin lira mıydı? Eğer öyleyse, gerçekten yazıklar olsun. Demek ki, bu siyasiler bu halkı hiç tanıyamamış. Bu ülkede hiç kimse, daha doğrusu onurla yaşayan hiç kimse, özgürlüğünü birkaç bin liraya satmaz. Eğer gerçekten sorun on üçüncü maaş ile bitecekse, hodri meydan. Hükümeti de sendikaları da bu işi çözmeye çağırıyorum. Hükümet, söylediğinde samimi olup, on üçüncü maaş karşılığında vesayetimizi geri alsın. Varsın on üçüncü maaşları ödemesin. Ne olacak ki? En fazla vatandaş burada bir maaş eksik harcar. Dolayısıyla Türkiye ekonomisine bir maaş eksik gider. Her şeyin Türkiyeden geldiği bu ülkede, bir maaşın eksikliği ülke ekonomisine bir şey kaybettirmez. O yüzden hükümet gönül rahatlığıyla çıkıp, “On üçüncü maaş karşılığı kimseden para istemiyoruz. Merkez bankamızın yönetimini geri istiyoruz. Biz, bize yeteriz” demeli. Ancak sendikalar da ucuz kahramanlık söylemlerini bırakıp, hükümetin yanında olmalı. Kimse alınmasın ama böylesi önemli bir durumda, yani var olma kavgasında, on üçüncü maaşlar için “Kazanılmış haktır. Hükümetsen nerden bulursan bul ve öde” demek, ucuz kahramanlıktır. Bir babanın önce kızına “git para bul da nerden bulursan bul” deyip sonra da kızının “namusunu ve ahlakını” sorgulaması ne kadar samimiyse, hem maaşları isteyip hem de vesayetten kurtulmaktan söz etmek o denli samimidir. Ne yazık ki hem köpek tok hem de ekmek bütün olmuyor. Elbette ki halkını refah içinde yaşatacak ekonomiyi düzenlemek ve kaynak yaratmak hükümetlerin görevidir. Ancak gün, hükümetin görevini sorgulama günü değil; hükümeti, halkın gerçek hükümeti yapma günüdür. El birliği ile vesayetten kurtulma günüdür. Sendikalara da halka da sivil toplum örgütlerine de düşen görev, böylesi bir günde hem hükümete destek olmak hem de bu konuda hükümeti takip altına almaktır. Hükümete düşen görev ise, bu tür söylemlerle on üçüncü maaş ödeme sorumluluğundan kurtulup günün sonunda “ e ne yapalım olmadı” demek değil, tüm siyasi partilerle, sendikalarla, sivil toplum örgütleriyle ve en önemlisi halk ile bütünleşip vesayetten kurtulmak için gerekirse seferberlik ilan etmektir. Yani demem şu ki; bu halk artık söylem değil, eylem istiyor. Açık yüreklilik istiyor. Karagözlük değil, gözü karalık istiyor. Kararlılık istiyor. Sözün özü onurlu, dürüst ve dik duran siyasiler ve sendikacılar istiyor. Paraya satılan bir gelecek değil, parayı kazanabilecekleri bir gelecek istiyor. Bu halk, tüm bunları sizin çocuklarınız için de istiyor. Peki çok şey mi istiyor?
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2014 Detay Kıbrıs
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.