BULUT’DAN SONRA FIRTINA..
Arif Alasya
28 Nisan 2017 Cuma 09:17
Cumhurbaşkanı R.T.Erdoğan’ın danışmanlarından Yiğit Bulut İki lider arasında yeniden başlayacak görüşmeler öncesi üstelik çoklu görüşmelere geçilip Toprak ve Garantiler konusunun netleştirileceği süreç öncesi yeni bir söylemle ortaya çıkmıştır.
Her ne kadar kendi görüşlerim diye izah etmeye çalışmışsa da programda taşıdığı etiket Cumhurbaşkanı Danışmanı etiketiydi. Bu nedenle ciddiye alınması gereken bir açıklamadır.
Bu açıklama iki boyutta incelenmelidir.
Birincisi:
Görüşmeler öncesi TC’nin tutumu bu mudur? Bu konuda gerekli cevabı vermesi gereken taraf cumhurbaşkanlığıdır.
Cumhurbaşkanı sözcüsü: Bilgi hatalarıyla dolu gayrı ciddi açıklamalarını ciddiye almaya değer bulmamakla birlikte, taşıdığı sıfat dikkate alındığında, görmezden gelinemeyeceği, Türkiye’nin de destek verdiği resmi tezimiz olan eşitliğimizi, özgürlüğümüzü ve güvenliğimizi sağlayacak iki kurucu devlet esasına dayalı, iki toplumlu federal bir Kıbrıs’ı ortaya çıkarmaktır.
Cumhurbaşkanı ise bundan önceki Cumhurbaşkanları gibi topu Anastasiyadis’in kucağına atarak onu ‘’Seçim havasına erken girmekle’’suçlamaktadır.
İkincisi:
Hükümetler ve onların yürütmesi ile ilgilidir. Yiğit Bulut’un bu beyanları öncesi Hükümetin bir bakanı Lefkoşa Terminalinde yapılan Ümmet mitingine katılarak ‘’Önemli olan Bakan olmak değil Ümmet olmaktır’’diye nutuk atmıştır. Bir diğeri ise Kıbrıs’ta TC. Başbakanı Binali Yıldırım’ın katıldığı Referandumda EVET mitinginde sahne alıp ‘’Bayrağı ve ezanı biz Türkiye sayesinde gördük duyduk’’derken Kıbrıs Türk’ünün yıllarca süren mücadelesine hakaret etmiştir.1974 sonrası Hükümetlere üç parti damgasını vurmuştur. Bu üç parti 2013 yılında yapılan seçimlerde vatandaştan %88.83 oranında destek almış ve üç yılda üç Hükümet değişikliği yapmıştır. Eğer bu toplum Yiğit Bulut’un söylediği noktada ise bizi bu duruma onlar düşürmüştür.
Üretim kaynaklarımızı onlar kurutmuş, Devlette ayırımcılığı ve partizanlığı onlar getirmiş. Bizi Türkiye’ye el açar duruma onlar sürüklemiştir. Fakat bu noktada sergiledikleri tutuma bakın.
Başbakan : : “Sayın Bulut’un bir vatandaş olarak ve kişisel görüşünü belirttiğini ifade etmesine rağmen, en az söylenenler kadar; KKTC olarak, Anavatan Türkiye ile en üst düzeyde yapılan tüm toplantılarda mutabık kalınan ‘resmi devlet’ politikasıyla örtüşmeyen bu tür görüşlerin ‘resmi görüş’ gibi önemsetilerek gündem yaratılması da gereksizdir, anlamsızdır ve abesle iştigaldir.
Başbakan yardımcısı: Yiğit Bulut'un açıklamalarıyla ilgili basına herhangi bir açıklama yapmadığını, ancak rahatsızlığını dile getirmek için Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bir mektup yazdığı ve mektubu Türkiye’nin Lefkoşa Büyükelçiliği’ne teslim ettiğini söylemiştir
Üçüncü sorumluluk sahibi CTP başkanı : : “Sabrımızın ve tahammülümüzün bir sınırı var. Yiğit Bulut'un söyledikleri sınırları zorluyor. Kıbrıs Türk halkının haysiyetiyle oynamak kimsenin hakkı ve haddi değildir. Nezaketimiz yanlış anlaşılmamalıdır... Cumhurbaşkanının başdanışmanı 'yurttaş olarak' konuşamaz. Bir unvanı olan kişi vatandaş olarak ikide birde bu şekilde görüş ortaya koyma hakkına sahip değildir.’’
Sonuç olarak bizleri Yiğit Bulut’un söylediklerine duçar eden partilerin biri biz memnunuz, diğeri mektupla rahatsızlığımızı bildirdik, Bir diğeri da tahammül sınırımızı zorlamayın diyor.
Görüşmeleri yürüten Cumhurbaşkanı daha görüşme masasına oturmadan umutsuz beyanatlar vererek Anastasiyadis’i suçlu gösterme gayreti içinde.
Sonuç olarak kırk üç yılda Kıbrıs’ta ekonomik kaynakların kurutulmasına. Yeraltı ve yerüstü tüm kaynaklarının sıra sıra peşkeş çekilmesine, Nüfus ve sermaye yapısının tümden değişmesine onay veren partiler ve kendi bireysel çıkarları için bu partilere oy veren seçmen şimdi gerçekleri yüzlerine vuran Yiğit Bulut’a söyleyecekleri söz bunlar mıdır?
Biri biz Türkiye ile mutabıkız, Diğeri şikâyetimizi mektup ile bildirdik bir diğeri ise tahammül sınırından bahsediyor.
Cumhurbaşkanı hala daha Çözümden bahsederken artık çözümün tamamen Türkiye’nin inisiyatifinde olduğunu son gelinen noktada Toprak ve Garantiler konusunda sözün tamamen Türkiye’de olduğunu. Kendisinin ne bir karış toprak verme, ne de Garantiler konusunda karar verme yetisine sahip olmadığını açıklaması gerekmektedir. Karşı tarafı suçlamak sadece bundan önceki Cumhurbaşkanlarının izlediği yolun dışında bir yol değildir.
Ben kendi adıma Jöleli Yiğit’in söylemleri iki cümledir ve toplam gerçeği yansıtmaktadır.
Birincisi: Çözüm olursa Kıbrıs adasına Avrupa Birliği bayrağı çekip Schengen vizesiyle mi gideceğiz? Şehitlerimizin ruhu bizi affetmez.
İkincisi: Normali KKTC topraklarının Türkiye’nin bir vilayeti olmasıdır. KKTC Türkiye’nin deniz aşırı bir vilayetidir.
İster katılın ister katılmayın gerçek bu.
Bu gerçeklerle yaşamaya hazır mıyız değil miyiz? Her dönemde bu hakaretleri yaşamaya, kendimiz bir hiç olarak görmeye razı mıyız? Hala daha bizi tüketenlerden hesap sormamaya hazır mıyız? Yoksa sağladığımız menfaatleri korumak için statükoyu ayakta tutmaya devam mı edeceğiz?
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2014 Detay Kıbrıs
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.