BİZLERE ULUSLAR ARASI HUKUK ŞART !..
Taner ULUTAŞ
28 Haziran 2015 Pazar 10:00
KKTC denilen coğrafyada Diyanellos Sigara Fabrikasından bozma Meclisi Mebusan’da görev yapan birçok siyasiyi ülkelerine yaptıkları kötülük nedeniyle tarih affetmeyecek. For Ever dediğimiz cumhuriyettin sonsuza kadar yaşamasını isteyen bazı kompradorların halkın kanını bıraktık iliklerine kadar emmesine katkı sağlayan. Alınan 5 bin liralık kredilerin 95 bin liralara ulaşmasını önleyemeyen. Ticari borçtan dolayı çıkartılan ‘Mazbata’ nedeni ile vatandaşın hapis edilmesine çare üretemeyen. Ve bir kredinin kartopu gibi giderek büyümesinin yanı sıra temerrüt faizi ile bileşik faize yasal engel koyamayan bu siyasileri yarattıkları tahribat nedeniyle Tanrı bile affetmeyecek. AS TV’deki Akşam Üstü programında sürekli dile getirdiğimiz konuya duyarlı davranan Türkiyeli bir kardeşimiz Ali Kaşan Bey bugün yaşadıklarımızın bir süre önce Türkiye’de yaşandığını ve insanların perişan olduğunu dile getirdi. AB zoru ile Türkiye’de bu duruma neşter atılarak bugünkü duruma gelindiğini ve halkın rahat bir nefes aldığını belirtti. Bakın Ali Kaşan Bey yazdığı mesajında bakın ne diyor. ‘ İyi günler Taner gardaş. Uzun zamandır uğraş verdiğiniz bankaların faiz işleri ile ilgili buradaki olanları ve neden Kıbrıs’ta yapılamadığını sizlere yardımcı olmak amacıyla uzun uzun yazmak istedim. Belki açıklamalarımla sizlere faydam olabilir. 2008 den önce burada da ayni şeyler vardı. Adamın bin lira olan borcu elli bin, yüz bin oluveriyordu. Tabi ödemeyince varsa ev, araba, menkul, gayrı menkul hatta evinde ne varsa alıp götürüyorlardı. Ve bu işler öyle noktalara vardı ki ölümler intiharlar aile faciaları aşırı derecede olmaya başladı. Tabii TC, Avrupa birliğine girmek için uyum yasaları çıkarıyordu. Bu arada AB’ye çok şikayetler oldu. Onlarda hükümete bankalar yasasını, kredi vs yasalarını Avrupa Standartlarına getirmesini istedi. Öyle sizin sandığınız gibi TC hükümeti kendiliğinden değil, Avrupa Birliğinin dayatması ile bu yasaları çıkarttı ve millet rahat nefes aldı. Önce neden Kıbrıs’ta olmuyor? Çünkü KKTC diye BM’de tanınan bir devlet yoktur ve hiç bir devletten, BM’ den, AB’ den kimse bu konuda düzenleme yapın diye baskı yapamaz. Kıbrıs’taki bankacılık işleri bence özel düzenlemelerle yapılıyor. 2008 den önce burada örneğin bir kişi borçlu ise icra gelince borçluda bir şey bulamazsa, oğlu kızı esi yedi sülalesine kadar tahsil edebiliyordu. Ama 2008 den sonra kim borçlu ise sadece borçlu muhataptır. Ne eşinden. Ne çocuklarından hiç bir kimseden alacağınızı tahsile edemezsiniz. (varsa kefillerinden alabilirler) 2008 den önce SSK’ya kayıtlıysanız (Sosyal Sigortalar Kurumu) ve eğer SSK emeklisiyseniz ve borcunuz da varsa, borcunuzu da ödeyememişseniz maaşınıza haciz konamıyordu çünkü maaşlar düşüktü. Ama emekli sandığı emeklisiyseniz burada maaşlar yüksek olduğu için maaşınızın 4/1’ine hacız konabiliyordu.2008 yılında tüm emeklileri SGK (Sosyal Güvenlik kurumu) olarak birleştirdiler. Ve madde konularak nereden emekli olunursa olunsun emeklinin rızası olmadan hiçbir şekilde maaşına haciz konulamaz denildi. Bu durum İcra Müdürlüklerine de bildirildi. TV’lerde ekonomi Prof’ları, Banka uzmanları bu durumu çok konuştular. Bankaların dünyanın hiçbir ülkesinde bu kadar faiz alamadıkları ve alamayacakları söylendi. 2008’den önce önüne gelen banka şubesi açtı. Maaşın varmı? Gelirin nedir diye sorulmadan sadece bildirimler yeterli görülerek bir kişiye onlarca kredi kartı verdiler. Hatta bir kişide yirmi, otuz kredi kartı da oldu. Birinden ötekine ötekinden diğerine derken ödeme gücü olmayanlar battılar. Aile faciaları yaşandı. Geri gelmeyen kredilere rağmen bankalar yüksek faizler nedeniyle sizdeki gibi hatırı sayılır karlar elde ettiler. Sonrasında deniz bitince ahlar vahlar ve aynen sizdeki gibi nerede devlet denmeler başladı. Şimdi bankaya gidin bakalım kart veriyor mu? Kılı kırk yarıyor ve garanti kefili alıyor ve senin gelirini bilerek limit veriliyor. Yani Avrupa’daki gibi ödeyebileceğin kadar limit veriliyor. Önceleri kimsecikler burada da bilmezdi. Avukat hacize gelince ve eşyaları götürmek isteyince çaresiz kalan adam günü kurtarayım diye 3 ay sonra 5 ay sonra ödeyeceğim deyip imzayı basıyordu. Tabi günü gelip ödeyemeyince Taahhüdü ihlal denilerek 3 aydan başlayan hapis cezası ile cezalandırılıyordu. Yani şimdi sizin Mazbata dediğiniz durumun benzeri bir durum yaşanıyordu. Şimdi herkes öğrendi ve kanunlar B yasaları gibi oldu. Öyle eve gelip ev eşyasını kesinlikle hacız edemiyorlar. Çünkü o evdeki eşyalar yasam için gerekli sayılıyor kanuna göre. Ancak iki tane olursa bir tanesini alma yetkisi verilmiş. Hiç bir avukat icra memuru ile eve gelip eşya hacız edemiyor. Kısacası Erdoğan değil AB uyum yasaları gereğince millet rahat nefes aldı. Yoksa Erdoğan’a kalsa yandaşlar falan derken durum aynen devam ederdi’ İşte biz Uluslar arası hukuk ve bir çözüm derken, Ali Kaşan Beyin yukarıda söylediklerini söylemeye çalışıyoruz. Burada da mevcut durumun devam etmemesi için mutlak surette bir çözüm ve mutlak surette Uluslar arası hukuk dememiz bundandır. ***** Çok kötü sonuçlar doğacak !.. Yaşamını mazbata ve buna benzer nedenlerden dolayı Limasol’da sürdürmekte olan Kıbrıslı Türk Neşet Ziya 5 yaşındaki oğlu Fatih Sultan Mehmet’in kiliseye götürülerek vaftiz edilmek istenmesine yönelik mücadelesini sürdürüyor. CTP – DP hükümetine çağrıda bulunarak yaşanmakta olan çağ dışı duruma müdahale edilmesini isteyen Neşet Ziya, oğlunun kendisine verilmemesi halinde doğacak kötü sonuçlardan sorumlu olmayacağını belirtti. Limasol’da 15 yıldır hayat arkadaşı Özbekistanlı Obibua Habibova ile birlikte yaşamakta olan Kıbrıslı Türk Neşet Ziya, 5 yaşındaki oğlu Fatih Sultan Mehmet’in, Rum Yönetimi tarafından eşinin hasta olduğu, kendisinin de çocuğa bakamayacak kadar fakir olduğu yalanı ile elinden alınmaya çalıştığını öne sürdü. Limasol’dan, Lefkoşa’ya gelerek Ledra Street’te (Uzun Yol) Detay Gazetesi Genel Müdürü Taner Ulutaş ile buluşan Neşet Ziya, yaptığı açıklamada, ben Türküm. Birlikte yaşadığım Özbekistan’lı hayat arkadaşımda Özbek Türküdür. Bende eşim de Müslüman’dır. Bizim 5 yaşında bir çocuğumuz var. İsmini Fatih Sultan Mehmet koydum. Bu isime Rum Yönetimi tepki göstertti. Bu ismi değiştirmemi istedi ben kabul etmedim dedi. Neşet Ziya açıklamasına devamla şunları kaydetti. ‘‘ Ben oğlumun isminin Fatih olmasında ısrar edince bir süre önce eşimin akıl hastası olduğunu ileri sürerek çocuğu bizden aldılar. Biz Rum kesiminde birçok doktora giderek eşimin aklının yerinde olduğunu ispat eden raporlar aldık. Ancak yine de çocuğumuzu bize vermediler. Benim fakir olduğumu ve çocuğa bakamayacağımı öne sürdüler. Allah aşkına ben 300 Euro kira öderim. Belki zengin değilim ama ailemi geçindirecek kadar da halim vaktim yerindedir. Bana çocuğumu vermezlerse bunun bedelini ben fena ödetirim. Bundan sonra doğacak sonuçların sorumlusu ben olmayacağım. Çok kötü şeyler olacak. Şimdi oğlumu kiliseye götürüp vaftiz edeceklermiş. Türklüğümden asla taviz vermem. Bunun yapılması halinde inanın çok ama çok kötü şeyler yaşanacak. Cumhurbaşkanı Akıncı ile Anastasiadis’ten rica ediyorum. Devreye girsinler ve bana oğlumu versinler. Haftada bir çocuğumu bana gösteriyorlar. Çocuğum bana sarılarak gitme beni bırakma baba dedikçe ben kahroluyorum. Birkez daha Sayın Anastasiadis ve Akıncı’ya çağrıda bulunuyorum. Lütfen bana çocuğumun verilmesinde yardımcı olun.’ Neşet Ziya bir ara sinirlenerek gömleğinin düğmelerini sökerken, Uzun Yol’daki Rum Barikatında bulunan Polislere de bakarak oğlumu kilisede vaftiz yaptırtmam diye bağırdı. Neşet Ziya’nın hayat arkadaşı Özbekistanlı Türk Obibua Habibova ise yaptığı açıklamada, ben oğlumu isterim. Lütfen liderler bize yardımcı olsun. Ben hastaymışım dediler. Bir değil birçok doktora gittim. Laboratuarlara gidip test yaptırdım. Doktor raporlarıma bakın. Doktorlar gayet normalim diyor. Lütfen bize yardımcı olun ve bana çocuğumu versinler dedi.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2014 Detay Kıbrıs
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.