BİZİ AFFETMEYİN!!!
Ayşegül Garabli
08 Aralık 2018 Cumartesi 12:31
Bu gün kalem hiçbir şey yazamıyor.
Kolum kanadım kırılmış ve yüreğim susmuş bu gün.
İçime oturan acının altında eziliyorum adeta.
Ama diğer yandan içimdeki isyanın sesi,
“Susma! Susamazsın. Her susuşumuz bize acıyı getiriyor” diye haykırıyor.
Doğru söylüyor.
Çünkü ben kardeşimi bir trafik kazasında kaybettim.
Kazanın olduğu yerde yolda olması gereken bariyerler ve gerekli ışıklandırma yoktu.
Ne yazık ki; O yolda her gün onlarca kaza olmasına rağmen “bilir kişi” raporları hep “doğal kaza” diye hazırlanan bir sistem oturtulmuş.
Böylesi ihmalin olduğu yolda, kardeşimin aracının yanında kocaman bir büyük araç lastiğinin izi olmasına rağmen bize verilen rapor da “doğal kaza” raporu oldu.
Tüm çabalarımıza rağmen sonuç değişmedi çünkü aslında boşaltılan hukuk sisteminin içi değil, hukuka hizmet etmesi gerekenlerin vicdanıydı.
Siyasi çıkar üzerine terk edilen ahlak ve adalet anlayışında olanlar kolaylıkla “doğal” diyebildi ve demeye devam ediyor ama bizim acımız hiç bitmedi.
Babamı kaybettiğimde, bundan daha büyük bir acı olamaz diye düşünüyordum.
Sonra kardeşim elimden alınınca, “yok en büyük acı kardeş acısıymış” dedim.
Ancak anneme her bakışımda gerçek acının ne olduğu tokat gibi çarpıyor yüzüme.
Evlat acısı!!!
Bundan daha büyük acı yok sanırım.
Düşünsenize, yere düşüp dizleri kanayacak diye her an içinizin titrediği,
Kokusunu nefesiniz, varlığını yaşama sebebiniz saydığınız en değerli varlığınızı kaybediyorsunuz.
Hayalleri ile umut dolduğunuz çocuğunuzu, hayalleri ile birlikte toprağa gömüp, artık geleceğini hayal bile edemiyorsunuz.
Özlüyorsunuz, öpüp koklamak istiyorsunuz ama kollarınız ya boşluğu sarıyor ya da ondan kalan eşyaları.
Yastığına sarılıp, kokusuyla tekrar nefes almaya çalışıyorsunuz ama aldığınız nefes yaşama yeniden tutunmak için yetmiyor.
Hayatta kalan diğer değerlileriniz için ayakta durmaya çalışsanız da, gidenin anıları ile yaşayan boş bir vücutsunuz artık.
O’nun sevdiği yemekleri pişiremez, O’nun geçtiği yollardan geçemezsiniz.
Esen rüzgar bile getirdiği gül kokusu ile O’nu hatırlatır size.
Çünkü bütün evlatlar gül kokuludur ve yoklukları dayanılmaz bir acıdır.
Hele ki sizin en değerlinizin yapılan hatalar ve ihmaller yüzünden yok olduğunu bilerek yaşamak, acınızı kat be kat artırır.
Tıpkı dün ellerinden yavruları alınan dört yaralı annenin çektiği acı gibi.
Kendimi bu annelerin yerine koyup, onların çektiği acıyı düşünmek bile çok ağır geliyor bana.
Düşünemiyorum.
Kalbim eziliyor, yüreğim daralıp, nefesim kesiliyor ama yavrumu gidenlerin yerine koyamıyorum.
Yakıştıramıyorum.
Zaten hangi yavruya yakışır ki ölüm?
Ama şunu da çok iyi biliyorum ki, görmezden geldiğimiz her hata, sustuğumuz her yanlış, evlatlarımıza yakıştıramadığımız sonları hazırlıyor.
O yüzden bu gün darma dağınım.
Kardeşimin gidişine sebep olan sorumsuzlukları susmadan haykırsaydım, herkes “yine mi aynı mevzu” dese bile aldırmadan bu konuyu dile getirseydim, belki Ciklos’taki insanlar da dünkü evlatları yok eden yolun virajlarında bariyer olmadığını ve bunun bir gün evlatlarının gidişine sebep olacağını görür ve önlem alırlardı.
Ya da geçen defa Güzelyur Bostancı’da yaşanan sel felaketine dere yatağına yapılan evin sebep olduğunu her gün yazsaydım, Ciklos’ta yol yapılacak diye kapatılan kanalların bir gün ölüm getireceğine dikkat çekebilirdim.
Evet eğer yol yapımı için avr olan ve suyun dağlardan denize ulaşmasını sağlayan kanallar sırf yol yapımı uğruna plansız programsız kapatılmasaydı,
En azından yapılan yoldaki virajlara bariyerler konsaydı belki bu gün bu yavrular toprağın altında olmayacaktı.
Ya da ganimet düzeninden dere yatakları parsel parsel dağıtılıp üzerine evler yapılmasaydı.
Toprak tamamen betonla kapatılmasaydı dünkü felaket yaşanmayacaktı.
Çünkü yaşananlar doğal afet değil, insanların hem insanlara hem de doğaya yaptığı ihanetin bedelidir.
Doğa normal akışında devam ederken , önüne konulan engelleri aşamadığı için önüne geleni alıp götürdü.
Doğa’nın önüne biz koyduk gidenleri.
O yüzden ben bu dört gençten kendi adıma özür diliyorum.
Ama gençler, asla ve asla ne beni ne de toplum olarak bizi affetmeyin.
Bunu yapmayın.
Ta ki, sizin gidişinize sebep olan nedenler ortadan kaldırılmadan,
Doğaya hakkı teslim edilmeden,
Kalan gençlerin hayatlarına mal olacak engeller ortadan kaldırılmadan, bunu yapmayın.
Bizi affetmeyin.
Toplum olarak sustuğumuz her dakika,
Doğanın akışının önündeki engellerin kaldırılmadığı her an
Ve gereğinin yapılmadığı her saniye aklımıza gelin, yüreğimizi ve vicdanlarımızı kanatarak kendinizi bize hatırlatın.
Ve bu ülke ihmal sonucu birilerinin ölmediği bir ülke olana kadar bizi affetmeyin.
Vicdanlarımızın kabusu olun ve bizi affetmeyin!!
Ama siz, o gül kokunuzla cennette ,ışıklarda uyuyun…
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2014 Detay Kıbrıs
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.