27 Kasım 2024
  • Lefkoşa16°C
  • Mağusa17°C
  • Girne17°C
  • Güzelyurt17°C
  • İskele17°C
  • İstanbul10°C
  • Ankara2°C

BİR PLAJIN HİKAYESİ

Oshan SABIRLI

19 Ekim 2014 Pazar 13:42

Güneşli bir gündü. Sabah saatlerinde Girne’nin Alsancak bölgesinde Altınkaya Restoran`da  bulunmak durumunda kaldım.  Aslında hayatımdaki gürültü, patırtının içinde, istemeden de olsa özel bir görüşme için gitmek zorunda kaldığım bu mekanda ruhumun temizlendiğini düşündüm. Beklentilerimin ötesinde, dalga sesleri arasında güne hazırlanmak benim için inanılmaz bir detoks şeklini aldı. Ortam, şaşırtıcı şekilde bana iyi geldi. Bulunduğum mekanın hemen aşağısında Çıkartma Plajı, oturduğum yerin hemen karşısında şehitler abidesi ve şehitler abidesinin ardında ise boydan boya uzanan Beşparmak dağlarını seyre koyuldum. Hani derler ya “karamboldan bulmak” diye, işte dün, tam da öyle bir gün olmuştu benim için. Ne kadar sığ, ne kadar ruhsuz ve gergin yaşadığımızı fark ettim. O restorana defalarca gitmeme karşın, ilk kez böylesi garip bir ruh haline büründüm. Manzara eşliğinde, bir an Şafak Nöbeti gözlerimin önünden geçti. Sonrasında, 20 Temmuz 1974`u düşündüm. Sevgili Mesut Günsev, Ergin Konuksever hatta Neşet Abi aklıma geldi. O plajın hikayesini defalarca farklı ağızlardan duymama, farklı kaynaklardan okumama karşın Cumartesi sabahında, 20 Temmuz sabahını, bir de kendi senaryom ile kafamda canlandırmaya çalıştım. O çıkartma coşkusunu ve heyecanını kurguladım beynimde. Derken birden aklıma evimin oturma odasında, kütüphanemin en görünen yerinde duran, içki masasında olduğunu tahmin ettiğim Ecvet Yusuf’un resmi geldi. Siyah beyaz o resmide, hiç tanıma şansına sahip olmadığım, ben doğmadan birkaç yıl önce yaşamını kaybeden delikanlıyı düşündüm. Lefkoşa’nın en büyük caddelerinden birine ismi verilen ve “Şehit Ecvet Yusuf Caddesi” diye sık sık konuştuğumuz, anlattığımız gencin hikayesini çok fazla kişinin umursamadığını düşünüp üzüldüm. Benim, şu anki yaşımdan büyük olmayan, yakışıklı, insancıl, genç öğretmenin gülüşü aklıma geldi. Her gün binlerce kişinin geçip gittiği, kim olduğunu bilmediği Ecvet`i düşünüp, o ve babasız kalan iki çocuğu ve eşi gözlerimin önünden geçti. Halkın Sesi Gazetesi’nin hemen arkasında bulunan şehitlikte, siyah mezarda yatışı, abisinin, Ecvet’in cesedi ile karşılaştığı dakikalar ve diğer anlatılanlar tıpkı bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçti. O an, çıkartmanın yapıldığı ilk dakikalarda yaşamını kaybeden Ecvet`in ve savaşın kirli yüzünde ölenlerin yasını tuttum kendimce. Tüm bu düşünceler, tek bir sahilin öyküsünde benimle beraber oldu. Kime kızmalı, kime lanet etmeli diye sorguladım dün sabah. Peşkeş çekilen, parsel parsel satılan ülkemde, bizim dediğimiz her şeyin avucumuzun içinden kayışını izlerken,hak ettiğimiz noktada miyiz? diye sorguladım. İşsizlikle boğuşan gençler, kamunun ballı kaymağa dönüştüğü bir yaşam tarzı, insanların birbirini yediği ülke şartları ve barışa, aidiyete aç bir toplum varken bu topraklarda narkoz verilmiş gibiyiz. Sığıntı gibi, hatta eğreti. Yalnızca bir sabahtı belki, yalnızca bir sahil, yalnızca bir Cumartesi Ama yine hüzünlü, yine eksik, yine tutsak sanki.     ÖDÜLLÜ FOTOĞRAFLAR 1 Horst Faas tarafından 19 Mart 1964'de çekilen bu fotoğraf, kendisine 1965'de Pulitzer kazandırmış. Vietnamlı bir çiftçi, ölü çocuğunun bedenini, onun ölümünden sorumlu olan Güney Vietnam askerlerine gösterirken 1   ÖDÜLLÜ FOTOĞRAF 2

Ron Edmunds tarafından 1981'de çekilen bu fotoğraf, ABD başkanı Ronald Reagan'a doğru ateşlenen 6 el silahtan hemen sonra çekilmiş. Vurulup yerde yatanlar bir gizli seris ajanı, bir polis ve dönemin basın ilişkileri danışmanı Brady. Olaydan sonra felç kalan Brady daha sonra hayatını sivillerin silah almasının bu kadar kolay olmaması için çalışmaya adamış.

2    

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.