“BEN ÇEKTİM O ÇEKMESİN”
Oshan SABIRLI
20 Temmuz 2016 Çarşamba 08:20
Türkiye’de yaşanan darbe girişimini biz aylar, hatta yıllarca konuşacağız.
Konu ile ilgili yüz binlerce haber yapılacak.
Darbe girişiminin belgeselleri, dizlileri, filimleri çekilecek.
Darbe kitapları yayınlanacak.
Fotoğraf sergileri açılacak “bir daha olmasın” temalı.
Hatta master doktora tezlerine konu olacak yaşananlar.
Mahkeme süreçleri başlayacak.
Adaletin terazisi ve yargıçların adaleti sorgulanacak yaşananların ardından.
Üstelik uluslararası örgütler, dünyadan farklı gazeteciler akın edecek Türkiye’ye mahkemeyi takip etmek için.
Binlerce insan cezaevine gönderilecek.
Ölenlerin ardından yas tutulacak ve gerçeğin ne olduğu sorgulanacak zihinlerde.
Tartışmalar henüz çok sıcak.
Taşların yerine oturması için, daha çok fazla zamana ihtiyaç var.
Aslında bu sıcaklık geçecek gibi de değil. Daha önümüzde çok büyük tartışmalar, yeni gelişmeler ve endişe dolu bekleyiş var geleceğe dair.
Televizyonlar “Son Dakika” şeklinde veriyor tüm gelişmeleri. Yaşanan hızlı gelişmeler ile darbe girişimi her yanı alarma geçirmiş durumda.
Asker, polis, mahkeme, kamu kuruluşları, üniversiteler ve daha birçok noktada el çektirmeler devam ediyor.
Onlarca yılın birikimi, deneyimi, potansiyel tehdidi Türkiye’nin geleceğini hazırlıyor.
İşin acı yanı, siyasi söylemlerde tonun düşmemesi, bu yaşananları geride bırakmak ve toplumu kucaklamak, acıları bertaraf etmek anlamında bir ifade yok henüz ortaya konulanlarda.
15 Temmuz gecesine dair birçok yeni hikâye var.
Kimi sokaktan, kimi kışladan, kimi meclisten, kime televizyon ekranlarından…
Binlercesinin hikayesi ise kulaktan kulağa, nesilden nesile aktarılacak ama hiç kaleme alınmayacak.
Gezi direnişi sonrasında bu kez darbe direnişi ve oralarda yaşanan çatışmalar “demokrasi” kavramını ve “kimin demokrasisi”, “neye demokrasi” gibi soruları beraberinde getirdi.
Geceyi anlatan dostlarım yaşanan gerginliği, bomba seslerini, F16’ların kulakları patlatan sesini anlatıyor.
Daha çok konuşacağız 15 Temmuz gecesini.
***
15 Temmuz Kıbrıs adasına da çok büyük acılar verdi.
Bundan tam 42 yıl önce Yunan darbesi ile Makarios devrildi. Makarios Birleşmiş Milletler’de tarihi bir açıklama yaptı. Türkiye ise Yunan Darbesi’nin verdiği imkan ile Kıbrıs’a tek taraflı müdahale etme hakkını kullandı ve ortaya 20 Temmuz çıktı.
Darbe sonrasında yaşanan süreçte ada ikiye bölündü.
Yüz binlerce insan göç etmek zorunda kaldı.
Binlerce insan kayboldu, ölümler kan ve gözyaşı ise iki toplum arasında kin, nefret ve öfkeyi pekiştirdi.
Anasız, babasız çocuklar, yitip giden anılar, katliamlar, tecavüzler, sakatlanmalar ve dahası yaşandı yine bu darbenin ardından.
Benim neslim savaşı görmese bile savaşın yarattığı acıların farklı etkilerini yaşıyor.
Hala dolaplar dolusu, ihtiyaç fazlası, pirinç, bulgur, şeker biriktiriyoruz evlerimizin dolabında. Aslında farkında bile değiliz neden 3-5 paket olduğunu bu gıdaların.
Hala korumacıyız çoluk çocuğumuz için. Üstelik ana babaların kendi evlerinin dibine çocukları için yaptıkları evlerin, çocuklarına aldıkları son model arabaların, trafik kazalarının bu kadar çok olması bile yaşanan savaşlar değil de nedir?
Kıbrıs Türk insanının çocuklarına karşı bu denli korumacı, verici olması bonkörlüğünden değil “Ben çektim, o çekmesin” zihniyetindendir.
İşte böylesi garip bir tarihsel dönemeç aslında Temmuz ayı.
İşte böylesi bir zamanda barışın önemi ve barışa olan ihtiyaç net şekilde ortada.
***
Şimdi özgürlüğün, demokrasinin, militarist harcamaların varlığı bir kez daha sorgulanmalı.
Ütopya belki ama güvenlik gereksinimi olmayan bir demokrasinin Kıbrıs’a ve Türkiye’ye en kısa zamanda ulaşması arzusunu yaşıyorum.
Gerisi yalnızca laf salatası.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2014 Detay Kıbrıs
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.