24 Kasım 2024
  • Lefkoşa14°C
  • Mağusa14°C
  • Girne16°C
  • Güzelyurt12°C
  • İskele14°C
  • İstanbul9°C
  • Ankara3°C

BEKLENEN OLDU VE DAHASI DA OLACAKTIR…

Ediz TUNCEL

29 Eylül 2017 Cuma 09:15

ABD’nin Ortadoğu’daki piyonlarından biri olan Barzani önderliğinde Kürtler Kuzey Irak’ta göstere göstere referanduma gitti, bağımsız bir devletin kuruluşunu ilan etti…

Bakmayın siz ABD’nin ve bazı Avrupa devletlerinin Kürt devleti bağımsızlık ilan etmesin diyerekten cart curt etmesine, tavşana kaç tazıya tut yöntemi izlendi ve bu Kürt devletinin kuruluşunu başından beri desteklediler,  şimdi de son noktayı koydular…

PKK denen çapulcu sürüsü yıllar yılıdır bu Kürt devletinin kuruluşu için hedef şaşırtmak için kullanıldı, ABD’nin maşası olarak oyalama taktiğinin harcanan piyonu oldu, onbinlerce militanı sırf Barzani ABD’nin ve İsrail’in Orta Doğu bölgesinde uydusu olacak bir Kürt devletçiği kurabilsin diye yıllar yılı dağlarda öldü, ve yine PKK militanları yıllar yılı onbinlerce masum insanın kanına girdi, acımasızca onbinlerce masum insanı çoluk çocuk demeden katletti…

Ne için?  ABD ve İsrail’in çıkarları doğrultusunda bir uydu Kürt devletçiği kurulabilsin diye, bütün mesele bu…

Ancak böylece PKK için de sonun başlangıcı geldi, artık PKK diye bir çapulcu sürüsüne ihtiyaç kalmadı, tıpkı IŞİD denen çapulculara artık ihtiyaç kalmadığı ve köklerinin kesilmeye başlanması gibi PKK’nın da kökleri kesilecektir, ya da Barzani’nin egemenliği altına girecekler, başka yolu yok…

Neden mi? Bir dalda iki cambaz oynamaz, Barzani ayaklarının altında PKK çapulcularının dolaşmasını ve ayrı bir Kürt devleti kurulması için uğraşmalarını istemez, PKK piyonları için son kullanım tarihi de bu noktadan sonra ister istemez gelmiştir…

Manzara şu: Irak ordusu ABD desteğinde yine ABD tarafından yaratılmış IŞİD ile uğraşırken arka taraftan Barzani yine ABD ve İsrail desteğinde bağımsızlık ilan etti ve bağımsız Kürt devletini kurdu…

Türkiye’deki AKP hükümeti ve TC Cumhurbaşkanı Erdoğan yine ABD tarafından ancak kendilerinin de bilgisi dahilinde yaratılmış FETÖ ile uğraşırken ve Türkiye’deki rejim değişikliği için yapılan referandumda Barzani’nin Güneydoğu’da AKP iktidarının hedeflerini desteklemesine göz yumarken, kısacası benim zaferim için her yok mübahtır zihniyetiyle düşmanla işbirliği yaparken, kaşla göz arasında golü yedi, burnunun dibinde bağımsız bir Kürt devleti peydahlandı…

Üstelik de, Barzani’nin liderliğindeki özerk Kürt devletinde maaşlar  ödensin diye Türkiye bunlara kredi de veriyormuş!

Bunlar çok kıymetliymişler ki herifçioğullarının bir eli yağda,  bir eli de baldayken, üstelik de petrol denizinin üzerinde yüzerken, yetmemiş ki, Türkiye bunlara kredi de açmış, ne güzel anlaşmışlar, kardeş kardeş  geçinip gitmişler meğerse…

Diğer taraftan, Türkiye’nin güneydoğusunda Irak ve Suriye sınırları içinde IŞİD ile çarpışan Kürt güçlerinin sayısı 200 bini geçti, devasa bir Kürt ordusu oluştu…

Elbette bunlar da işleri bittiğinde Barzani’nin ordusuna katılacaklar, bağımsız Kürt devletinin sınırlarını Türkiye’nin güneydoğu sınırının altına doğru genişletecekler, Kuzey Irak ve Suriye ile Türkiye arasında Kuzey Irak petrollerinin ve Asya’dan gelebilecek petrol ve gazın aktarımı için Türkiye’ye ihtiyaç duyulmayacak şekilde geçişin olacağı bir koridor oluşturacaklar, aksi takdirde bu devasa ordunun varlığının hiçbir izahatı olmaz…

Bundan sonra da Büyük Ortadoğu Projesini tamamlamak için geriye yapılacak iki şey kalır…

Türkiye’de ne yapıp edip Erdoğan’ı ve AKP’yi iktidardan indirmek, hesaplarını bitirmek, şu an itibarıyla tam anlamıyla Erdoğan karşıtları ve taraftarları olarak ikiye bölünmüş olan Türkiye’yi yeni baştan dizayn etmek, Erdoğansız ve AKPsiz bir iktidar yaratmak, AKP’nin FETÖ ayağını temizlediği gibi, AKP’nin de ortadan kaldırılması  için bir siyasi darbe daha yaptırmak ve Türkiye’yi yeni bir kaosa daha sokmak…

Bunun için de Türkiye’deki başkanlık seçimi bir dönemeç olacak, bir mihenk taşı olacak…

Bunun için gereken adımlar önümüzdeki kısa dönemde atılacak…

Nasıl mı?

Barzani referandumda Güneydoğu’daki Kürtler üzerinde  etkisini kullanarak AKP’yi destekledi, Türkiye’de kimse buna gık demedi, sadece basında cılız sesler çıktı.

Türkiye iktidarı ise Barzani’nin bağımsızlık referandumunda o kadar cılız ses çıkardı ki nerdeyse gıkı çıkmadı, kısacası bir al gülüm ver gülüm süreci yaşandı intibası oluştu…

İş bittikten sonra söylenen tek şey ise, Barzani bizi aldattı!!!

Gelen giden aldatıyor zaten, bir bu eksik kaldıydı, bu da tamamladı…

Sonuç  olarak, Türkiye iktidarında  iş bittikten sonra atılan nutuklar,  sınırda bir avuç tankla yapılan  şov da dostlar alışverişte görsün şovudur, ne Türkiye kanadından ne de AB veya ABD kanadından kimse Barzani’ye karşı kılını bile kıpırdatmayacaktır, çünkü isteneni ve bekleneni yaptı…

Barzani bu tepkilerin bu şekilde olacağını pekala da biliyordu, oyunu kendinden beklenen kurala göre oynadı, Türkiye’deki referandumdan sonra hemen düğmeye bastı, AKP iktidarına sen sıranı savdın şimdi sıra bende dedi, gereğini de hiç beklemeden yaptı, ABD’den ve dünyanın diğer yerlerinden gelen tepkiler de şovdan başka birşey değildi.

Esas olan İsrail’in açık bir şekilde ve göstere göstere Kürt referandumuna destek vermesiydi.

Aksi takdirde, kendini yaratan ABD’ye karşı Barzani kılını bile kıpırdatamazdı…

Peki ama Barzani’nin abileri ABD ve İsrail Barzani’ye, hadi bakalım, şimdi sıra Erdoğan’ı ve AKP’yi tertiplemekte, gücünü başkanlık seçimlerinde bunlara karşı kullan, indirelim şunları tepetaklak derlerse ne olacak!!!

Diyeceklerinden de emin olabilirsiniz, Barzani de kendi koltuğunu ve rantını düşünerek dün işbirliği yaptığı sözde dostunu arkadan vurmaktan hiç çekinmeyecektir, o zaman seyredin siz alemi, Türkiye’nin güneydoğusundaki Kürtler üzerinde tüm etkisini ABD’nin isteği doğrultusunda kullanacaktır.  

Resimdeki görünüm şu: Bir taraftan kendi içinde tam anlamıyla ikiye bölünmüş bir toplum,  diğer tarafta her tarafından art niyetli düşmanlarla  çevrilmiş bir ülke, kısacası acımasız gerçekler ve Türkiye’nin durumu…

Üstelik burnunun dibinde kurulmuş çiçeği burnunda bir de Kürt devletçiği...

1990’larda başlayan Büyük Ortadoğu Projesi’nin tam anlamıyla yürürlüğe konduğu 2002’den beri, ki o dönemde Türkiye’nin tek derdi Türk ordusu tarafından boynu kırılarak felç hale getirilmiş bir PKK idi, Türkiye’nin dertleri katmerlendi de katmerlendi…

2002’den beri AKP’nin iktidara gelişi ve koltuğu kollamak için herşey mübahtır tarzıyla birlikte, 2002 öncesinde korkusundan sinili bekleyen cemaatler, tarikatlar canlandı, üredikçe üredi, türedikçe türedi, cehaletten ve dinci fanatizmden beslenen bir rant düzeni oluşturuldu, kısa süre öncesinde kaçacak delik arayan PKK’nın yanında radikal ve fanatik İslamizm canlandı, Türkiye’yi sardı, oluşumu doğrudan ABD elinden çıkan FETÖ türedi, gelişti, güçlendi, devleti ele geçirecek konuma geldi, IŞİD türedi, Türkiye’yi yol geçen hanına çevirdi, “IŞİD ve adına özgür Suriye ordusu dedikleri çapulcu sürüsünün turistleri” Türkiye üzerinden Suriye ve Irak’a aktı, oraları ve Türkiye’yi kan gölüne çevirdi, bunlara dur diyecek tek güç olan  Türk ordusu da kumpaslarla çökertildi, etkisiz hale getirildi, yargı ve adalet sistemi leş gibi kokuşturuldu,   dünyanın dikkati bunlardayken bu çapulcularla mücadele adı altında bir Kürt ordusu oluşturuldu, hemen ardından da Türkiye’de rejimi değiştirmek için uğraşan Erdoğan’a da hedef şaşırtmak için bol bol farklı cephelerden atak yapıldı, o da bunlara kapıldı, bu arada yukardaki rezilliklerin tümünü tezgahlayan ABD’yi arkasına alan Barzani siyaseten AKP ile aynı yöntemi izleyerek  yanaşık düzen manevraları ile ABD ve İsrail’in desteğinde malı götürdü, bağımsız Kürt devletini kurdu, Türkiye içinde ise FETÖ’ye indirilen darbeye rağmen cemaatler ve tarikatlar güçlerinden hiçbir şey yitirmedi, tam aksine mevcut şartları değerlendirerek yeni baştan pozisyon aldılar, inlerinde yeni fırsatı beklemeye başladılar, bütün bunlara ek olarak en az dört milyon Suriyeli Türkiye’nin içine doluştu, Türkiye’nin sosyo-kültürel ve ekonomik yapısını darmadağın etti ve etmeye de devam edecek,   gücünü ve prestijini bir kez daha topyekün kaybeden ise bunlara dur diyecek olan Türk ordusu ve artık ciddiyeti ve saygınlığı yerle bir olan Türkiye siyaseti ve devleti oldu…

AKP iktidara geldiğinde bölgede denge unsuru olan, Atatürk ilkelerini savunan, laik bir devletin bekçisi olan, çevredeki ülkelere korku salan, ABD’nin piyonu PKK’nın başını çatır çatır ezmiş olan, terörü nerdeyse tamamen sıfırlayan  güçlü bir Türkiye ordusu vardı, iç olaylarda çok etkili bir polis örgütü vardı, bugünse çevresinde olup bitene karşı hiçbir müdahalede bulunamayan, sadece şov amaçlı kıpırdanmalarda bulunan bir ordu, FETÖ sayesinde etkisi darmadağın edilmiş bir polis örgütü var,  bunun ötesinde ise  kimsenin itibar göstermediği, giderek siyaseten ve ekonomik açıdan darboğaza giren, kendi iç barışını tamamen kaybetmiş, toplumu tamamen ikiye bölünmüş, toplumun kesimleri birbirine düşman, fanatikçe cepheleşmiş, kendi yarattığı şeytanlarla uğraşan, iç barışını sağlamaktan aciz bir Türkiye var…

2000li yılların başından beri süregelen süreçte hem iktidarın hem de muhalefetin korkunç hataları oldu, bu şartlarda  CB Erdoğan ve AKP tam anlamıyla ikiye bölünmüş bir Türkiye’nin yeni baştan dizayn edilmesine karşı daha ne kadar dayanabilirler, veya tersi olursa, kendi istekleri doğrultusunda dizayn edilebilmesi için daha ne kadar etkili olabilirler, bunu önümüzdeki kısa dönemde göreceğiz…

İktidarın yapabileceği tek doğru şey, toplumun kendine düşman olan diğer yarısını, en azından çoğunluğunu yanına almaktır, kendinden olana da olmayana da kucak açmaktır,  ancak bu şartlar altında bunu yapmak da mümkün değildir, hatta imkansızdır.

Türkiye’de birbirine düşman olmuş iki iç cephenin iç çatışması devam edecektir, ta ki biri tamamen pes edene ve ötekinin mutlak iktidarı kurulana kadar…

CHP’nin hem ağlayan hem giden başkanı Kılıçdaroğlu’na gelince, AKP ve Erdoğan’a karşı bir adalet yürüyüşü daha düzenleyecekmiş…

Anladık, gelmişi geçmişi has Atatürk düşmanı olan bir vatandaşı sırf AKP’nin oylarını bölsün diye Cumhurbaşkanı adayı çıkaran ve siyasetteki tüm başarısızlıklarına rağmen koltuğu bırakmamakta akıl almaz bir direnç gösteren bu muhterem başkan Demirel’in ünlü “yürüye yürüye yollar aşınmaz”  lafını da pek sevmedi,  belli ki  inadım inat diyecek ve yolları aşındırana kadar devam edecek, belli ki işin keyfine vardı, bu gidişle ikincisini, üçüncüsünü ve bilmem kaçıncısını da deneyecek…

Haliyle her seferinde de millet usanacak, her seferinde kuyruğuna takılacak daha az bir zevat bulacak…

Sıra bize, yani Kıbrıs’a gelince…

Görünen köy kılavuz istemez, akıl tutulmasının ve rant sevdasının tavan yaptığı bu şartlar altında bir bölünme de Kıbrıs’dan gelecek…

Gidişat ve söylemler Kıbrıs’da birleşmeye değil, bölünmenin kalıcılaşmasına doğru gidiyor.

Zaten yukardaki böl, yönet, son kullanım tarihi gelince yok et politikalarına baktığımızda bölünme tam da ABD’nin istediği şey değil mi!

Bir tarafta, sürekli korkularla yaşayan ve ABD, AB, Rusya ve İsrail güvencesini yanında hissetmek isteyen, dolaylı olarak güdümlenmiş ve aslında güvenlik açısından birden fazla bağımlılığı olan ama Türkiye’nin Kıbrıslı Türkler lehine bir güvenlik pozisyonu almasını istemeyen, şımarıklıkta sınır tanımayan, eline geçirdiği kozları tepe tepe kullanırken Türkiye’yi ve Kıbrıslı Türkleri maskara yerine koymayı adet haline getiren  bir Rum devletçiği, ve diğer tarafta,  artık ne idüğü belirsiz hale gelmiş, varlığıyla yokluğunun esamesi bile okunmayan, kendi nüfusunu bile bilmemesine rağmen hergün seçim rantı hesaplarıyla nüfusuna nüfus ekleyen, sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel yapısını içinden çıkılmaz hale getiren, gökten vahiyle birlikte çözüm de inmesini bekleyen “ganayaklı”  muhalefetinin hem ağlarım hem giderim şarkıları karga korosuna benzeyen, Kıbrıslı Türk denen vatandaşlarının  adı yakında sadece tarih kitaplarında kalmaya mahkum,  anasının tüm kötü huylarını almış, sorma gir hanına dönen, her türlü yolsuzluğun, uğursuzluğun, uyuşturucunun, kara paranın, pisliğin fink attığı, her türlü kirli çamaşırın yıkandığı, her tarafından kaos dökülen,  tam bir korsan devlet kılığında duran, Akdeniz’in kara mizahı, giderek daha da acınası hale gelen Kıbrıslı Türklerin gariban devletçiği…

Rum tarafı bu haliyle kirli çamaşırların çamaşırhanesi olmaz, ancak bir çamaşırhaneye de ihtiyaç var…

On puanlık soru: İhtiyaç duyulan kirli çamaşırhanesi neresi olmalıdır?

Manzara buyken ve bu soruna paydaş olan tüm taraflar kronik akıl tutulmasına uğramışken bölünme olmayacak da ne olacak!!!

 

 

 

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.