BAZI HATALAR VARDIR Kİ, İZLERİ HİÇ SİLİNMEZ
Hatice İNTAÇ
24 Ekim 2015 Cumartesi 15:47
Uzun süren sıcak yazdan sonra havaların serinlemesiyle biraz soluklandık diyeceğim de diyemiyorum. Ankara’da geçtiğimiz Cumartesi günkü katliamdan sonra değil soluklanmak; kalbimizi yakan acıdan, kederden daha da yandık, tutuştuk. Bu menfur olayın etkisinin kolay kolay geçeceğini de sanmıyorum. Buna kendi coğrafyamızdaki olumsuzluklar da eklenirse huzurlu bir nefese sanırım uzun süre daha hasret kalacağız. Son zamanlarda biteviye yaşanan talihsizlikler bize neşeyi, sevinci yasakladı uzun zamandır. İçten gelen ağız dolusu kahkahalarımız çok gerilerde kaldı. Gülüyoruz gülmesine de daha çok sinirden, gerginlikten gülüyoruz. Televizyon yayınlarında bile bizi bir süreliğine bu olumsuzluklardan uzaklaştıracak komedi programları, belgeseller, eğitici öğretici, yaratıcı programlar bulmak neredeyse imkânsız oldu. Yüzlerce kanalın arasından onları mumla arıyoruz. Elimiz komutada kanal değiştirmekten yoruluyor ama yok. Varsa yoksa evlendirme programları, İnsanları genelde kandırmaya çalışan kampanyalar, saçı sakalı birbirine karışmış, ürkütücü görüntüleriyle en inançlı insanı bile dinden imanda soğutan sarıklı hocaların yer aldığı programlar ve bunlar gibiler. Hele yemek programları! O yemekleri yapamayanların ağzını sulandıran ama yapacak maddi olanaktan yoksun olan insanların varlığını dikkate almayan programlar. Bir de entrikalarla dolu, normal bir insanın kabullenemeyeceği akıl almaz olaylarla dolu dizler vardır ki; onlar değil huzur vermek, sinirleri tel gibi germeğe yarıyorlar ancak. Bizim yaşadığımız coğrafyadaysa hep ayni terane.. Grevler, elektrik, eğitim, trafik, sağlık sorunları ve son günlere damgasını vurarak artık trajikomik hale gelen suyu kimin idare edeceği konusu. Yıllardır geleceğini bildikleri su konusunda hiçbir proje hazırlamayan, hiçbir hazırlık yapmayan; sadece biblo gibi koltuklarında oturup uyuyan bizim siyasiler yumurta kapıya dayandıktan sonra güya formüller arıyorlar. Artık geçmiş ola. Her konuyu kimler idare ediyorsa yine onlar idare edecekler işte. Belki de kaderimizin başkaları tarafından yazılması bizimkilerin hoşuna bile gidiyor. Nasılsa hatırı sayılır maaşlarını alıyorlar, devletin olanaklarını tepe tepe kullanıyorlar. Rahatlarını niye bozsunlar, niye zahmete girsinler ki!. Geçtiğimiz gün yerel gazetelerde gördüğüm bir haber vardı ki, kanımı dondurdu desem yalan olmaz. Haber sağlıkla ilgiliydi ve manşetten verilmişti. Anestezi uzmanı ameliyat esnasındaki hastasını bırakıp özel hastasına gitmiş. Sağlık konusunda bile bu tür akıl almaz olaylar yaşanıyorsa diğerlerini yadsımamak gerekir. Ne yazık ki bazı doktorlarımız diploma alırken ettikleri yemini unutuyorlar. Bu haber bir süre önce çok doğru bir kaynaktan öğrendiğim bir hastanın ameliyat serüvenini ve hastanede yaşadıklarını hatırlattı bana. Basit bir ameliyatı faciaya dönüştüren bir olaydı bu da. Bundan bir yıl kadar önceydi. Yakından tanıdığım bir genç bel fıtığından ameliyat olmuştu. Bir süre geçtiği halde belindeki şikâyetler geçmediğinden ayni doktor onu yeniden ameliyata aldı. Bir süre sonra da taburcu etti. Günler geçti ama hasta bir türlü iyileşemiyor, karnındaki ağrıdan ve şişkinlikten dolayı daha da kötü oluyordu. Sonunda acilen hastaneye kaldırıldı. Ne olmuştu biliyor musunuz? Ameliyatı yapan doktor yanlışlıkla böbrekten çıkan kanallardan birkaçını kesmişti ve bu yüzden de idrar dışarı değil hastanın karnına akıyordu. Hayati riski olan hasta acilen başka bir doktor tarafından ameliyat edilerek kurtarıldı. Hayatı kurtulmuştu ama haftalarca hastanede aylarca da evde yatmak zorunda kaldı. Hayattan, işinden geri kaldı, hastaneyle evi arasında aylarca mekik dokudu. Doktorun bu büyük hatasından dolayı bu adam ölebilirdi, ömür boyu sakat kalabilirdi. Çok şükür ki uzun zamandan sonra hasta sağlığına kavuştu ama kavuşamayabilirdi de ve bunun sorumlusu da belliydi. Hata affedilir cinsten olmasa da hasta doktordan şikâyetçi olmamıştı. Ama o doktorun, hatasından daha da büyük ve affedilemeyen bir ayıbı vardı ki o da; hastanın başına getirdiği onca sorundan sonra onunla ilgilenmemiş, ne durumda olduğunu öğrenmek gereği bile duymamıştı. Duyarsızlık, bana necilik, empati yoksunluğu, menfaatçilik, kayırmacılık almış başını gidiyor. Dış meselelerden geçtim de iç sorunlarını bile çözmekten aciz bir iktidarın beceriksizliğinin cezasını ne yazık ki biz çekiyoruz. Yaşamın insana sunduğu güzellikler ve olanaklar ne yazık ki böyleleri tarafından azar azar tüketiliyor. Tevekkül mü? Asla!. İster bir gün, isterse bir asır yaşasın insan; bilinmesi gereken, hayatın amacının ne olduğudur ki, bu amaç da mutluluğu ve huzuru aramak olmalıdır. Bunu sağlamanın ilk şartı da farkında olmak ve hayatımızda süregelen olumsuzlukların müsebbiplerine artık o fırsatı vermemektir.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2014 Detay Kıbrıs
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.