BAŞKANLIK SİSTEMİ İYİ Mİ? KÖTÜ MÜ? ÇARE Mİ? (6)
Cenk DİLER
31 Ekim 2014 Cuma 07:30
Bugün yazı dizimizin altıncı bölümü ile başkanlık sistemini anlatmaya devam ediyoruz. Dün sistemin üstün varsayılan yanlarından bahsetmiştik. Şimdi de sistemin olumsuz olduğu düşünülen yanlarına bakacağız. Sistemi tanıtırken hem taraftar, hem de karşıt görüşlerin fikirlerinden demetler sunuyorum. Şimdi kısaca olumsuz yanlarını özetleyerek aktaralım: 1) Katılık: Bu sistemde yürütme gücünü tek başına kullanacak olan başkanın, halk tarafından doğrudan doğruya veya dolaylı olarak sabit bir süre için seçilmesidir. Başkanın sabit bir süre için bu makama seçilmesi, bir sonraki başkanlık seçimine kadar yürütme yetkisinin kesintisiz olarak kullanılacağı anlamına gelmektedir. Bu, başkanlık sistemlerinde kuvvetlerin parlamenter sistemlere kıyasla daha kesin olarak ayrılmasının yarattığı bir sonuçtur. Çünkü başkanlık sistemlerinde yasama ve yürütme organları birbirlerinin yaşayabilirliğini etkileyecek yetkilere sahip değildir. Başkan görevden ancak, anayasada öngörülen vatan hainliği, rüşvet gibi sınırlı hukuki nedenlerle işletilen, IMPEACHMENT mekanizması sayesinde mahkûm olursa görevden alınabilir. Sabit bir sürenin oluşu İSTİKRAR için önemli bir etken olabiliyorken, bu sistemleri ESNEKLİKTEN yoksun bırakarak KATILIĞA yol açabilmektedir. Başkan popülaritesini ve meşruiyetini kaybetse bile süresi bitmeden değiştirilememektedir. Burada eklenmesi gereken husus, parlamenter sistemlerde Cumhurbaşkanı bu özelliklerini kaybetse bile değiştirilmekte midirler? 2) Çift Meşruiyet: Sistemin karşılaşabileceği önemli güçlüklerden biri de, bu sistemlerde yasama ve yürütme organlarının birbiriyle yarışan meşruiyet iddiasında bulunabilmeleridir. Bu iddia, başkan ve kongrenin her ikisinin de halk tarafından seçilmesinden kaynaklanmaktadır. Özellikle parti sisteminin parçalandığı çok partili başkanlık sistemlerinde, başkanı destekleyen çoğunluk ve kongreye hâkim olan çoğunluğun birbirinden farklı siyasi eğilimlere sahip olmaları, bu iki gücün izlenecek politikalar üzerinde çatışma içine girmesi ihtimalini güçlendirebilecektir. Bazı yazarlar, başkan ve kongrenin kilitlenmesi karşısında, sivil siyasi elitlerin askeri müdahaleleri teşvik edeceğini ve hoş karşılayacağını ileri sürmektedirler. 3) Kazananın Her Şeyi Aldığı Toplam-Sıfır Oyunu: Başkanlık sistemlerinin yarattığı sorunlardan biri de, bu sistemlerin demokratik siyaseti, kazananın her şeyi aldığı, kaybedenin her şeyi kaybettiği bir toplam sıfır oyununa indirgemeleridir. Gerçekten, yürütme gücü üzerinde cereyan eden başkanlık yarışı, doğası gereği, kazanan adaya yürütme gücünün tamamını sunan, kaybeden adaya ise yönetim sürecinde etkili herhangi bir rol tanımayan, ya hep ya hiç oyunudur. Kazanan aday bir sonraki başkanlık seçimine kadar tek başına kontrol edecektir. Kaybeden aday için ise, parlamenter sistemlerde olduğu gibi, garanti edilmiş muhalefet sıraları mevcut değildir. Kaybeden başkan adayları, geri kalan hayatlarını siyaset sürecinin dışında sürdürmek zorunda kalabilirler. Başkanlık yarışını kaybeden aday, elde ettiği oy oranı ne olursa olsun, bir sonraki başkanlık seçimi için tercih edilen bir aday olmayacaktır. Bu nedenle belki partisindeki liderlik pozisyonunu da kaybedecektir. 4) Siyaset Yarışının Dışarıdan Katılanlara Açık Olması: Başkanlık sistemlerinin temel özelliklerinin birisi de, bu sistemlerde siyaset sürecinin dışardan gelenlerin katılımına açık olmasıdır. Dışarıdan gelen deyimi, bir partiyle özdeşleşmeyen, bir partinin desteğine sahip olmayan, idari hatta siyasi deneyimi olmayan kişileri ifade etmektedir. Bu tür kişiler partilere ve politikacılara duyulan güvensizlik ortamında veya kriz dönemlerinde daha şanslı olabilirler. Başkanlık sistemlerinde, adayların gerisinde bir parti organının bulunması gerekmez. Diğer politikacıların desteğine ihtiyaç duymazlar. Kendi kendilerini aday gösterip sahneye meteorlar gibi girebilirler. Bu özelliğin daha fazla Latin Amerika ülkelerini kapsadığını da belirtmeliyiz. Başkanlık sistemleri, kamuoyunun herhangi bir vesileyle tanıdığı, halkın sempatisi ve beğenisini kazanmış kişilere –askeri liderler gibi- siyasi deneyimleri olmasa da, başkanlık yarışında iktidarı ele geçirme şansını sunabilirler. Gerçekten de, Hindenburg, Mannerheim, Eisenhower ve Eanes’in başkanlığında seçilmelerinde askeri kariyerleri etkili olmuş, partinin desteği sadece bunların başkanlıkları süresince izledikleri politikaların başarıya ulaşmasında rol oynamıştır. Partilerin adayların tümüne açık olduğu, adayların parti kaynaklarından çok, kamu kaynaklarıyla finanse edildiği ve medyadan eşit yararlandığı ülkelerde başkanlık seçimlerinde partilerin etkisi zayıflamış, siyasete dışardan katılanların seçim yarışını kazanma şansları yükselmiştir. 5) Başkanlık Sistemlerinin Siyasi Üslubu: Başkanlık sistemlerinin temel bir özelliği, bu sistemlerde siyaset sürecinin kendine özgü bir üsluba sahip olmasıdır. Bu üslup kutuplaşma, çoğunlukçuluk, temsilde dengesizlik, yönetimde kişiselleşme kavramlarıyla açıklanabilir. Bu sistemlerde başkanlık yarışının plebisitçi doğası ve siyaset sürecinin toplam-sıfır kuralına göre işlemesi, kutuplaşmaya yol açmaktadır. Yürütme gücünün monist yapısının iktidar paylaşımını, partiler arası koalisyon oluşumunu engellemesi ise, başkanlık demokrasilerini çoğunlukçuluğa yaklaştıran önemli bir faktördür. Nihayet, başkanlık yarışında adayların kurumsallaşmış parti programlarına dayanan gerçekçi taahhütler yerine popülist vaatlerde bulunması, bu yarışı kazanmalarının ardından iyi planlanmış uzun vadeyi gerektiren politikalardan çok, değişen şartlara göre duygusal ve kişisel tercihlerle belirlenen, tahmin edilmesi güç politikalar uygulaması kişiselciliğe yol açmaktadır. Yukarıda sıraladığım, başkanlığın olumsuz yönleri olarak düşünülen faktörleri, Serap Yazıcı’nın “Başkanlık ve Yarı-Başkanlık Sistemleri, Türkiye İçin Bir Değerlendirme, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları adlı kitabının 39-77. Sayfaları arasından özetledim. Başkanlık sisteminin bu yönlerini olumsuzluk olarak değerlendiren yazarların da görüşlerini özetledikten sonra, yarın sizlere Türkiye’de önerilen sistemin aslında pek de SAF BAŞKANLIK sistemine benzemediğinden ve DİKTATÖRLÜĞE yol açma endişelerinden bahsedeceğim. Başkanlık sisteminin en sıkı savunucusu olan Prof. Dr. Burhan Kuzu, kitabında saf başkanlık sisteminin nimetlerinden bahsedip “BAŞKAN” sistemini red edip çürütme yolunu seçmişken, meclise sunmuş oldukları yasa teklifinde saf başkanlıktan sapıp, Türk Tipi Başkanlık Modeli diye adlandırdıkları model ile GARİP bir başkanlık sistemine yelken açmıştır. Yarın bu GARİP modeli ve SAF başkanlık sisteminden nasıl SAPILDIĞINI incelemeye çalışacağız.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2014 Detay Kıbrıs
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.