24 Kasım 2024
  • Lefkoşa15°C
  • Mağusa17°C
  • Girne18°C
  • Güzelyurt14°C
  • İskele17°C
  • İstanbul5°C
  • Ankara1°C

BAŞARININ SIRRI…

Mesut GÜNSEV

26 Mayıs 2014 Pazartesi 13:45

Okurlarımdan biri, hayatta başarının sırrına ışık tutan bir öykü ulaştırdı bana... Okurum kısa notunda diyor ki “Pazartesi günleri alışılmışın dışında nostaljik ve öykü çağrışımlı yazılar yayımladığınızı izliyorum. Uygun görürseniz bu gönderdiğim öyküyü de sizin bu Pazartesi yazıları dizisine katmanızı dilerim.” Neden olmasın? Bu köşe sadece benim değil, aynı zamanda okurlarımındır da. Onların paylaşımlarının bu köşede baş üzerine yeri vardır. Üstelik de, bana ulaştırılan öykü hiç de sıradan değil. Geçekten ilginç ve ders verici... Hayatta başarıyı yakalayabilmeye dair çok öykü anlatılır, nice kritere işaret edilir… Bir o kadar da öğütte ve tavsiyede bulunulur. Ama  sunduğum bu öykünün özelliği şu ki, tıpkı o çok bilinen ve sevilen O’Henry öyküleri gibi sürpriz bir sonuçla noktalanması... * * * Buyurun okuyun bakalım, öykünün son satırına geldiğinizde siz de benimle aynı görüşte olacak mısınız?: “New Yorklu, Orta yaşlı iş adamının işleri de, düzeni de fena bozulmuştu. Ne yaptıysa olmuyordu. Bir zamanlar çok başarılı bir insan, büyük bir iş adamı olmasına rağmen şimdi büyük olan sadece borçlarıydı. Bir taraftan kredi verenler onu sıkıştırırken, diğer taraftan da piyasa ve bir sürü insan ondan acil ödeme bekliyordu. Alacaklılarının kuşatması altındaydı…Çok bunalmıştı… Ve o kadar çabalamasına rağmen, bu acıtıcı kuşatmadan hiçbir çıkış yolu bulamıyordu. Müflis iş adamı, o bunalımlı günlerinden birinde, azıcık nefes almak ve kafasını dinleyebilmek için Central Park’a gitti. Bir banka oturdu, başını ellerinin arasına aldı ve bu feci ekonomik durumundan nasıl kurtulacağını düşünmeye başladı. Tam bu sırada birden, önünde yaşlı bir adam durdu. 'Çok üzgün görünüyorsun. Seni rahatsız eden bir şey olduğu belli… Benimle Paylaşmak ister misin?' diye sordu yaşlı adam. Müflis iş adamının da zaten konuşmaya ihtiyacı vardı. Karşısında, o tenha yerde, bir olgun dert ortağı bulduğuna memnun olur. Bir çırpıda yaşlı adama tüm sıkıntılarını anlatıverir… İşadamının yakınmalarını dikkatle dinledikten sonra 'Sana yardım edebilirim' der yaşlı adam. Çek defterini çıkarır. İşadamının adını sorar ve ona bir çek yazar. Çeki ona verirken de şöyle der: 'Bu para senin. Bir yıl sonra seninle burada buluştuğumuzda bana olan borcunu ödersin. Hadi çekinme, al'. Ve yaşlı adam geldiği gibi hızla gözden kaybolur. İşadamı elindeki çeke bakar. Çekte 500 bin dolar yazıyordu… Ve asıl önemlisi, imza da John Rockefeller' e aitti… Yani o gün için dünyanın en zengin adamına… Adam, 'Tüm borçlarımı hemen ödeyebilirim' diye düşünür. John Rockefeller' e ait bu çekle her şeyi çözebilirdi. Ama çeki bozdurmaktan vazgeçer. Oradan ayrılır. O değerli çeki kasasına koyar. Yüklü çekin kasasında olduğunu bilmenin güveniyle ve yepyeni bir iyimserlikle işine tekrar dört elle sarılır. Büyük küçük demeden tüm işleri değerlendirmeye başlar. Ödeme planlarını yeniden yapılandırır. İyi yapılan işler yeni işleri doğurur. Ve birkaç ay içinde, çöken tüm işlerini tekrar yoluna koyabilmeyi başarır.. Takip eden aylarda ise borçlarından tümüyle kurtulur. Hatta para kazanmaya başlar. Tüm bir yıl boyunca çalışıp durur. Ve tam bir yıl sonra, elinde bozulmamış çek ile parka gider. Kararlaştırılmış saatin gelmesini bekler. Tam zamanında yaşlı adamın yine hızla kendisine doğru geldiğini görür. Tam ona çekini geri verip başarı öyküsünü paylaşacakken bir hemşire koşarak gelir ve adamı sımsıkı yakalar. Hemşire 'Onu bulduğuma çok sevindim, umarım sizi rahatsız etmemiştir' der. İş adamı ‘beni niye rahatsız etsin ki?’ der. Hemşire açıklamada bulunur: 'Çünkü bu bey sürekli olarak huzur evinden kaçıp, bu parka geliyor. Herkese kendisinin John Rockfeller olduğunu söylüyor.' Hemşire yaşlı adamın koluna girip onunla birlikte uzaklaşır. * * * İşadamı şaşkın bir şekilde öylece durup, kalır… Sanki donmuştu. Tüm yıl boyunca arkasında yarım milyon dolar olduğuna inanarak işler almış, işler kurmuş, üretmiş ve satmıştı. Ve birden, hayatının akışının değiştiren şeyin para olmadığını fark eder. Hayatını değiştirenin yeniden yakaladığı o kendine özgüven ve inançtı. Başarının sırrı, kasamızda duran para yığınları değildir. Kendi yüreğimizde ve kafamızda olanlardır. Göze alacağımız emeklerdir… Başarıyı asla başka bir yerde aramaya gerek yoktur.” Bu hafta da gökten üç elma düştü …Kim masal gibi mutluluklar,başarılar yaşıyorsa; onun başına….Formun Üstü park **** Fark eder mi? Zamanın birinde iki kasaba bir yarışa girerler. İki kasaba halkı karşı tarafa kendi ülkelerinin ne kadar zengin olduğunu göstermek isterler. Etkileyici bir şey olması için kasabanın ortasına büyük bir havuz yaptırırlar. Daha da ihtişamlı olsun, zenginliği ifade etsin diye de gece herkesin bir kova süt getirerek havuza dökmesi kararlaştırılır. Bu fikir herkesçe kabul edilir ve zenginliklerini gösterebileceklerinin keyfi ile havuz yapılır. Kararlaştırdıkları şekilde herkes gece götürdüklerini havuza döker. Fakat sabah olduğunda havuzun sadece berrak bir su ile dolu olduğu görülür. Araştırıldığında herkesin aynı şekilde düşündüğü ortaya çıkar. "Nasıl olsa bu kadar insanın içinde ben süt yerine su döksem belli olmaz diye düşünmüştür herkes." Böylece havuza süt getiren kimse olmamıştır. Yani herkes ne fark eder ki diye düşünmüştür. Ama bu farklar büyük farka dönüşmektedir. Siz de okulda, günlük yaşamda fark edecek sonuçlar için fark edin, farkında olun. Çünkü farkı yaratan farkınızdır.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.