BAHARIN TADINI KAÇIRAN İHTİRAS…
Hatice İNTAÇ
15 Nisan 2019 Pazartesi 11:06
Kıbrıs’ta çok kısa süren bahar, yerini uzun sürecek yaza ve sıcaklara bırakırken İstanbul’da Nisan ve Mayıs’ta en şaşaalı dönemini yaşar. Aylarca özlemi çekilen; ısıtan ama yakmayan güneş, rengârenk çiçeklerle bezenmiş doğa; adeta bayramlık elbiselerini giyinmiş bir çocuk gibi coşku ve sevinç sunar gönüllere. Havanın ve doğanın güzelliği, uzun süren karanlık bir kışın ardından edata sokaklara, parklara, piknik alanlarına ve bahçelere çağırır İstanbul insanını. “Bahar oldu güzel evde durulmaz, bu mevsimde çemenzare doyulmaz” şarkısı dökülür dudaklardan bu mevsimde.
Hey gidi İstanbul!...Her karış toprağında doğanın eşsiz güzelliğini ve tarihi barındıran, yürekleri ilhamla coşturan efsunlu şehir!.. Şiirlere, şarkılara ilham olmuş sevdalı şehir!.. Bu yıl da bahara eriştin ve yine büyüledin lalenle, sümbülünle ama ille de erguvanınla.
Bu şehre alışmaya görsün insan. Onun yollarına düşmeden, kollarına atılmadan duramaz. Kız kulesine el sallamadan, Çamlıca’nın sarmaşık güllerini selamlamadan, Adalarda; çamların eski bir masalı anlatan uğultusunu dinlemeden yapamaz. Hele mevsim ilkbaharsa ve boğazın iki yakasını, pembe inciden bir gerdanlık gibi süsleyen erguvanlar kucak açmışsa!
******
Birkaç yıl önce bu mevsimde İstanbul’da yazdığım “ baharın rengi” adlı uzun bir yazımdan küçük bir alıntıydı yukarıdaki satırlar. Ömrümün uzun bir bölümünü kucağında geçirdiğim ama bir süredir gitmediğim şehrin özlemi baharın gelişiyle birlikte yeniden depreşti.
Bir süredir gitmedim demiştim ama gidemedim desem daha doğru olacak galiba. Bunun en büyük nedeni, değişen yönetim sistemiyle birlikte orada yaşanan sayısız olumsuzluklardı ki bunların başında iç kavgalar, sokakların güvensizliği, insanların yaşadığı korkular, adalet yoksunluğu ve hukuksuzluktu.
31 Aralıkta yapılan belediye seçimlerinden sonra çeşitli senaryolarla, dayatmalarla, oldu bitti lerle seçimi kaybedenin kazandı gibi gösterilmesine rağmen gerçeğin ortaya çıkması ve İmamoğlu’nun kazandığının açıklanmasıyla beni oraya gitmekten alıkoyan sebeplerin tümü sanki sihirli bir el dokunmuş gibi yüreğimden kalkmış; çok sevdiğim bu şehre adeta yeniden kanatlanmıştım. Ne yazık ki kanatlarım uçamadan yere indirildi. Sadece benim mi?.. Demokrasiye, hak ve özgürlüklere, hukuka hasret kalmış her insanın bir kez daha umutları suya düşürülmek istendi.
Seçimin üzerinden iki hafta geçmesine rağmen aklın, mantığın alamayacağı haksızlıklarla, yeni yeni senaryolarla, yalan ve iftiralarla kazanılan bir hak, hâlâ gasp edilmeye; vicdanın ve sağduyunun hayal bile edemeyeceği gayrı meşru yollar aranmaya devam ediliyor, şeytanın aklına bile gelmeyen formüller üretiliyor. Oy sayımları bir türlü bitirilemiyor, seçim sonucunu iktidar partisi kendi lehine çevirmek için her gün başka yollar deniyor. Seçimden önceki kumpaslar, tuzaklar seçimde devreye sokulamadığından şimdi yeni yeni tuzaklar denenmeye çalışılıyor. Yenilgiyi bir türlü hazmedemeyenler her gün halkın gözünden düşmeye devam etseler de bunu sürdürmekte direniyorlar çünkü Türkiye’nin kalbi, can damarı olan bu şehrin yönetimini kaçırmak demek onların çıkarlarını kaybetmeleri anlamına geliyor. Taşıma seçmenlerle kazandıkları önceki seçimleri mübah sayıp şimdi kazananları bu silahla vurmaya çalışıyor; bunu ispat ettirmek için de en aşağılık yollara başvurup halkı taciz ediyorlar. Hani kendi yaptıklarını başkalarının da yaptığını sananlar için söylenen şöyle bir hikâye vardır: İki kör dolma yiyorlarmış. Körün biri diğerine “ dolmaları bir bir ye” demiş. Diğeri “ nerden biliyorsun bir bir yemediğimi” diye sorunca diğeri “ kendimden biliyorum” demiş ya aynen öyle işte.
Memleketin getirildiği durumun vahameti ortada iken maalesef paraya secde eden Tusiat, bazı iş adamları ve kumandayla idare edilen çoğu medya kuruluşları hakkı hukuku tamamen unutmuş, vicdanlarını çöpe atmış sadece gelirlerini hesaplıyor, gelen paralarını sayıyorlar. Döviz bu keşmekeşle yükseliyormuş, enflasyon zirve yapmış, insanlar işsizmiş, açmış en mühimi vatan elden gidiyormuş onların umurunda değil bunlar. Çalınan ve çıkarlar için dağıtılan paralar bir yana, onlardan daha da önemlisi çalınan hayatlardır. Din kisvesine bürünenler yeteneksizliklerine rağmen sırf emir kulu oldukları için işe yerleştirilirken memleketin parlak ve yetenekli gençleri bugün sokaklarda işsiz dolaşıyor veya yurdunu terk ediyorsa bunun vebali de yönetenlerin boynunda çalınmış hayatlar olarak asılıdır.
Yaşanan bu durumlar sadece kazanılmış o hakkın gerçek sahibini çileden çıkarmakla kalmaz, halkın ve sağduyunun da sabrını taşırır, sinirlerine tavan yaptırır.
Hakkıyla kazanılan bir zafer birinin elinden alınıp kazanmayana verilmeye çalışılıyor; bu konuda belki içinde aleyhe bir ipucu bulurum diye incir çekirdeğinden bile medet umuluyorsa, YSK ya tutanak bulmaları; bulamazlarsa üretmeleri konusunda baskı yapılıyorsa, kapılara polis gönderilip insanlar evlerinde sorgulanıyorsa bunun adına demokrasi demek mümkün mü?. Bunun adı olsa olsa diktatörlük olur.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2014 Detay Kıbrıs
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.