AYLAN KÜRDİLERDEN MESAJ VAR...
Ediz TUNCEL
11 Ağustos 2016 Perşembe 10:52
Birimizin adı Aylan'dı, diğerimizinki Amina...
Ötekimizin Aisha, ve bir de Muhammed vardı...
Akşam üzerleri kapının önünde hep birlikte oynardık, annelerimiz kahve içip fal bakarken...
Babalarımız gün batımına doğru gelirdi, yorgun argın...
Bazen bize gülümseyemeyecak kadar yorgundular, amma fırsatı bulup da kucaklarına çıkınca gülümserlerdi, birazcık olsun...
Fani dünyada kral sofralarımız yoktu, ama dualardan sonra yediğimiz güzel yemekler yapardı annelerimiz, nur elleriyle...
Ben en çok yoğurtlu bulgur pilavını severdim, arada sırada birazcık da dondurma olursa, yok demezdim...
Küçük dünyalarımız vardı, sıradan geçerdi günlerimiz, barış doluydu sokaklarımız...
Okula gitme zamanım geliyordu, anneciğim babacığıma "artık zamanı geldi, çocuğa birşeyler alalım, hazırlık olsun okula..." demişti...
Babacığım ertesi gün akşamında eve hediye paketinde sarılı ilk okul çantamla gelmişti.
Ne de sevinmiştim, ağabeyimle okula gidecektim, sırtımda Örümcek Adamlı çantamla...
Sonra, bir gece aniden yer sarsıldı, gök gürültüsünden çok daha şiddetli sesler geldi, evlerimiz sarsılmaya başladı...
Korktum, çok korktum, ağlamaya başladım, annemle babam hemen yanımıza geldiler, bizi sımsıkı kucaklarına aldılar, "bombalanıyoruz" dediler...Anlamadım ki, o da neymiş!
Dışarda çocuklar, büyükler çığlık çığlığa bağırıyordu...
Elektrikler kesildi, karanlık başladı, patlamalar ve çığlıklar giderek artıyordu, yüreğime giren korkuyla nutkum tutulmuştu, dudaklarım titriyordu, korkudan ellerimde anneme sarılacak kadar bile takat kalmamıştı...
Başımı göğsüne sıkı sıkı yaslayan anneciğimin kalbinin normalden çok daha hızlı attığını, nefesinin sıklaştığını ilk kez farkettim...
Bilmiyordum ki o an, artık asla aydınlığa çıkamayacaktık, güneş bile bombaların kapkara dumanları arkasında kalacak, yolumuzu bile bulamayacaktık, yolumuz hep kayıp olacaktı...
Bu bir kabus muydu, yoksa gerçek mi, anlayamamıştım.
Gün çığlıklarla, ağıtlarla birlikte ışıyordu...
Artık eski sokağımız yoktu, yıkılmıştı bombalardan, ve artık komşularımız yoktu, komşularımızın çocukları yoktu, Aisha bez bebeğiyle birlikte paramparça olmuş, ikiye bölünmüştü...
Muhammed'in bisikletinin tekerlekleri yerinde duruyordu, ama artık, Muhammedin ayakları yoktu, elleri yoktu...
Amina'yı pembe dantelli entarisinden tanıdım, başı yoktu Amina'nın...
Annelik rolünü çok severdi, sanki gerçek bir bebekmiş gibi oynadığı bebeğiyle oynarken hep gülen yüzünü, ayrık ön dişlerindeki sevimliliği bir daha göremeycektim...
Sonra kara sakallı, kara giysili, kara bayraklı, çapulcu kılıklı, çirkin suratlı adamlar geldi...
Kudurmuşcasına bağırırken, sağa sola ateş ederken, Allah'ın adını ağızlarından hiç ayırmıyorlardı...
Kimine IŞİD diyorlardı, kimine Özgürlük Ordusu, kimine El Nusra...
Hepsi katiller, caniler, vahşiler, cehennem kaçkınları sürüsüydü benim için...
Annelerimize, ablalarımıza sırayla tecavüz ettiler, sonra onları hayvan gibi boğazladılar, kafalarını kestiler, parçaladılar, vurdular, bunları yaparken "Allah-u ekber" diyorlardı...
Babalarımızı, abilerimizi diz çöktürdüler, kafalarını palalarla kestiler, kazıklara geçirdiler, "Allah-u ekber" demeye devam ettiler...
İnsanların üzerine benzin döktüler, canlı canlı yaktılar, "Allah-u ekber" dediler...
Biz yemeğimizi yerken bize verdiği nimetler için "Allahıma hamdolsun" derdik, çünkü bizim Allahımız güzeldi, merhametliydi, sevecendi, bize annemle, babamla, kardeşimle, yeğenlerimle arkadaşlarımla paylaştığım küçük cennetimizi vermişti...
Vahşet ve dehşet dolu bu karanlık ruhlu adamlarınki bir başka Allah olmalı, onlar bir başka dünyadan gelmiş olmalı, bir başka Allah'ın çocukları olmalıydı...
Bizim Allahımız çok güzeldi, onlarınki çok çirkin, aynı kendileri gibi çirkin, merhametsiz, vahşi, ikiyüzlü, ahlaksız ve cehennemden fırlamış gibi...
Belki de onların Allahı Şeytan'dı, çocuk aklımla bilemiyordum...
Zaten öğrenmeye de vaktim olmayacaktı...
Tek öğrenebildiğim şey, hemen yakınımızdaki ülkenin, hani şu adına Türkiye denen ülkenin topraklarından güya "turist" olarak geliyorlardı, bizim ülkemizi yakıp yıkıyorlardı, insanlarımızı en vahşi şekilde katlediyorlardı, geçtikleri yer yerde vahşet, dehşet ve ölüm bırakıyorlardı...
Kaçıyorduk onlardan, korkuyorduk onlardan...
Kaçarken onlardan, gelemedik "demokrasi ve şehitler" mitinginize, kusura bakmayın...
Bilmezdik, bilemezdik, daha geçenlerde "beraber yürüdük biz bu yollarda" derken, sonrasında birbirinize küfredeceğinizi, birbirinize düşeceğinizi, birbirinize bombalar yağdıracağınızı, birbirinizi acımadan öldüreceğinizi, sonra da biriniz ötekini yendi diye meydanlara toplanıp bayrak sallayacağınızı, sebep olmasına göz yumduğunuz vahşetin arkasından zafer kazandınız diye sevineceğinizi ve sevincinizin adını da "demokrasi ve şehitler" mitingi koyacağınızı...
Bilemezdik, sizden başka hiç kimsenin zerre kadar umurunda bile olmayan bir miting yaptınız ve sanki zafer kazandınız diye boşu boşuna sevineceğinizi...
Bilemezdik, şartlatanların, şeytanın çocuklarının aklına uyup da kardeş kavgasına tutuşacağınızı ve birbirinizi yok edeceğinizi...
Siz, bir an sonrasında ne olacağını bile bilememenin tarifsiz korkusuyla yaşarken yarattığınız yalancı dünyada, yalancıktan sevinirken sallanan bayraklar altında, siz şehitlere şükran çekerken meydanlarda, ve şehitlerin anaları ağlarken buruk yürekleriyle köşelerde, bucaklarda, biz hayretle seyrettik sizi, ölümden ötesi olmayan, bize reva gördüğünüz bir dünyadan...
Mitinginizde hatırlamadınız ama bizi...Biz onbinlerce çocuk şehitleri, biz onbinlercesi katledilmiş günahsız yavruları...
Biz komşunuzduk sizin, kara sakallı, kara giysili, vahşi suratlı şeytanlar sizin topraklarınızdan geldiler bizim topraklarımıza, sizin verdiğiniz silahlarla bizleri parçaladılar, hayatlarımızı mahvettiler, vahşet ve dehşet içinde bıraktılar...
Annelerimizin, ablalarımızın ırzına geçtiler, babalarımızın, abilerimizin kafalarını kestiler, güya Allah adına...
Onlar yaparken siz seyrettiniz, nasıl bir Allahınız, nasıl bir vicdanınız varsaydı...
Sizin sözde demokrasi anlayışınız, bize vahşet ve dehşet getirdi...Nasıl bir hesapsa!
Bir projeniz varmış sizin, adına Büyük Ortadoğu Projesi diyorlarmış...
Uzaklarda bir ülke varmış, adına Amerika diyorlarmış, eş başkanı olmuşsunuz o projenin, beraber uygulamışsınız bu projeyi, üstelik de çok ama çok övünmüşsünüz uygularken...
Projenizle bizlere vahşet ve dehşet getirdiniz, hayatlarımızı mahvettiniz...
Projenizle birlikte topraklarımıza, evlerimize yolladığınız kara sakallı, kara cübbeli, vahşi ruhlu şeytanlara onbinlerce çocuğu paramparça ettirdiniz, yüzbinlerce anneyi, babayı, abiyi parçalattınız, yaktınız ve yıktınız evlerimizi, küçük cennetlerimizi yıktınız, bebeklerimizi yaktınız, bisikletlerimizi parçaladınız, ayaklarımızı, ellerimizi kopardınız...
Annelerimiz, babalarımız, abilerimiz, kardeşlerimiz, arkadaşlarımız gelemediler sizin "demokrasi ve şehitler" mitinginize, halbuki gelmek isterlerdi, eğer yaşasalardı...
Size demokrasi mitingi, bize ise vahşet ve dehşet düştü...
Siz henüz de tanıştınız vahşet ve dehşet ile, siz henüz de tanıştınız aklını ve yüreğini şeytanın şarlatanına satmış olanların diğer yüzüyle...
Siz henüz de anladınız, kendi kazdığınız kuyuya düşmek ve şeytanın ortağıyla işbirliği yapmak ne demekmiş...
Bizse, çoktan tanıştık, çoktannnn...Hem de, sizin sayenizde tanıştık...
Sanki siz baba olmadınız, sanki siz ana olmadınız, sanki siz çocuklarınızı sevmediniz...
Öyle ya, acaba siz bir çocuk, bir yavrucuk nedir, bir çocuğun yaşadığı, hissettiği dehşet nedir, bilir miydiniz ki!!!
Bizim demokrasi ve şehitler mitingimiz, katledilen çocuklar mitingimiz olmadı, olamadı...Bizler çoktan unutulduk.
Sizinkine de gelemedik, kusura bakmayın...
Anladık ki, her nasılsa, siz de birbirinize düşman oldunuz, kardeş olduğunuzu unuttunuz, projeci oldunuz, birbirinizin kanına, canına susadınız...
Kaçmak istedik sizlerden de, ikiyüzlülüğünüzden de...
Bir gece, karanlık korku salarken yüreklerimize, çoluk çocuk bir sala doluştuk, açıldık karanlık sulara, kaçmak için Allah'ın adının arkasına saklanan vahşi şeytanlardan ve ikiyüzlülerden...
Devrildik karanlık sulara, adına Akdeniz dedikleri bir denizmiş meğer...
Adı ak idi, ama suları çok karanlık ve soğuktu...
Dondum bir anda, yüzemedim, yüzme bilmiyordum ki!...Deniz yoktu ki benim artık olmayan küçük cennetimde...
Küçük bir çocuktum, gücüm yoktu, kasıldım, hıçkırdım sular burnuma ve ağzıma dolarken...
Anne!!! Anne!!! demeye çalışırken boğazıma dolan sular kesti sesimi...Korktum, çok korktum...
Soğuk sularda sıcak bir el değdi elime, tanıdım o eli...Annemin eliydi...
Diğer eli kardeşimin elindeydi mutlaka, yoksa o eliyle de beni sarardı...
Bırakmadı beni, bırakmadı kardeşimi, birlikte battık karanlık sulara...
Son bir kez kasıldım, annem beni kurtarsın istedim, bekledim...
Kurtaracaktı annem beni, o benim annemdi, bırakmazdı beni... Annemmmm, anneciğimmmmm diye çığlık attım beynimde...Çığlığım hapsoldu karanlıklarda...
Sonra karanlık geldi, düşüncelerim kapandı, korkularımı duymaz, hissetmez oldum, karanlığı bile görmez oldum, soğuğu hissetmez oldum, gözlerim açıldı açılabildiği kadar, sonra bitti, gözlerim de görmez oldu, öldüğümü anlamadım bile...Çünkü benim için öyle bir kavram yoktu, ne olduğunu da bilmezdim...
Bana layık gördüğünüz vahşet ve dehşet dolu dünyanın korkuları bir anda bitti...
Sizinkilerse devam ediyor ama, ölümden bakıyorum, ölümden görüyorum korkularınızı...
Balıklar bana ölümde bile acıdı, artık görmeyen, camlaşmış gözlerimi yemediler...
Küçücük bedenimi dalgalar şefkatle kucağına aldı, sahile taşıdı, kumlara yatırdı...
Deniz bile sizlerden daha şefkatliydi...Beni kucakladı, sahiline bıraktı, yaptığınızı göresiniz diye...
Fotoğrafını çektiniz cesedimin, baktınız baktınız, güya acıdınız, timsah gözyaşları döktünüz...
Ama kılınızı bile kıpırdatmadınız, biz ölmeyelim, başka Aylanlar, Aminalar, Muhammedler, Aishalar ölmesin diye...
Ölmeye devam ettik biz, sizin projeniz uğruna...
Aslında ölmemizi istediniz, ne kadar çok ölürsek, o kadar çok rant elde ederdiniz, o kadar kolay ikna ederdiniz birilerini...Öyle sandınız, siz zavallılar!
Bey Aylan, kapkaranlık, soğuk sularda boğuldum...Amina, Aisha ve Muhammed projenizin bombalarıyla parçalandı, güzel annelerimiz, canım babalarımız katilleriniz tarafından katledildi...
O yüzden gelemedik "demokrasi ve şehitler" mitinginize, affedin bizi...
Ve siz, gazeteci, medyacı, şovmen abilerimiz!!!
Ve siz!!!...Herbiriniz bir dala asılan, herbiriniz bir şarlatanın kapı önündeki çanağından beslenenler...
Projeleriyle bizleri yok edenlerin bizi hatırlamalarını zaten beklemiyoruz...
Ama sizlerden bekliyoruz, hep yazasınız, hep hatırlayasınız, hep hatırlatasınız bizleri ve nasıl öldüğümüzü...
Falanca, filanca siyasetçi demokrasi ve şehitler mitingine gitmemiş, niye gitmemiş diye sorup duruyorsunuz...
Adı zaten demokrasi mitingi, adı ne demekse işte, demokrasi var, ister gider, ister gitmez, size ne!!!...Ne bu kraldan çok kralcı edanız...Kapı önündeki çanağa konulan mamanız az mı geldi yoksa!!!
Yoksa korku denen şey sizin yüreklerinizi de mi esir aldı da kraldan çok kralcı kesildiniz...
Neden bizi hiç hatırlamaz oldunuz...Neden bizim üzerimizden duygu sömürüsü yapmaz oldunuz, bizi niye unuttunuz ki...
Biliyoruz, biliyoruz...Biliyoruz, bizi niye unuttunuz...
Biz gelemedik demokrasi ve şehitler mitingine diye bizleri unuttunuz...
Ama bizler sizleri hiç unutmadık, unutmayacağız...Ellerimiz hep vicdanlarınızda olacak, siz falancayı filancayı demokrasi ve şehitler mitinginde beklerken, biz sizleri, hem de tümünüzü birden, ölümden seyredip, ahiret kapılarında bekleyeceğiz...
Amma, sanmayın ki sizlere ahirette hesap soracağız...Sizler zaten kayıp ruhlarsınız, bu dünyada yaptıklarınıza ağlarsınız, günah çıkarmak için timsah gözyaşları dökersiniz, yüreğinizden her an korku eksik olmaz, öteki dünyada ise yalancıklarınızla, timsah gözyalarınızla ahiret kapılarında sizleri bekleyenleri, Sırat Köprüsü bekçilerini ve en önemlisi, benim güzel Allahımı kandıracağınızı zannedersiniz...Öyle sanın siz!
Sizler, eninde sonunda kazdığı kuyuya düşenler, yüreğinde barış değil, korkularla yaşayanlarsınız...
Bizlerse, hırslarınızın, artık fena halde kokuşmuş rant projelerinizin, küflü beyinli kudurmuş şeytanlarınızın katlettiği çocuklarız...
Günahlarımız ellerinizdedir, kanlarımız ellerinizdedir, ruhlarımız belki cennettedir, ama parçalanmış, katledilmiş bedenlerimiz ayaklarınızın altındaki topraklardadır...
Basa basa parçalanmış bedenlerimizin üzerine, garibanca sevinirsiniz ölümden, vahşetten, dehşetten, kardeş kavgasından doğmuş, kimselerin zerre kadar umurunda olmayan zaferinize...
Kusura bakmayın, gelemedik demokrasi ve şehitler mitinginize...
Şimdilik hoşçakalın derken, hakkımızı helal ettiğinizi de sakın sanmayın sizlere...
Er ya da geç, ahiretteki hesap sorma mitinginde, görüşmek üzere...
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2014 Detay Kıbrıs
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.