24 Kasım 2024
  • Lefkoşa14°C
  • Mağusa15°C
  • Girne16°C
  • Güzelyurt12°C
  • İskele15°C
  • İstanbul6°C
  • Ankara-1°C

“AĞA”...

Ediz TUNCEL

05 Şubat 2019 Salı 08:30

Dünyada zengin enerji kaynaklarının bulunduğu tüm ülkeler, birkaç istisna hariç, tam bir kaos ve sefalet içindedir.

O birkaç istisna ülkede de zenginliğin büyük kısmı iktidarı elinde tutanların elindedir, halkın geneli ise kırıntılarla yetinmektedir.

Ülkenin zenginlikleri asla halka yansımaz, sadece iktidarda olanlar zenginliklerden nasibini alır, geriye kalan ise kırıntıları üleşir.

Doğalgaz ve petrol açısından zengin olan Orta Asya ülkeleri, Ortadoğu ülkeleri, Afrika ülkeleri ve Güney Amerika ülkelerinin tümüne yakını aynı durumdadır.

Sadece Ürdün, Suudi Arabistan gibi Amerikan emperyalizminin oyuncağı durumunda olanlar ve oyunu kuralına göre oynayanlar bu kaosun dışındadırlar.

Peki ama dünyanın en önemli değerlerine sahip olup da bir türlü huzur bulmayan, her türlü dış müdahaleye maruz kalan, emperyalizmin kuklası olan, her türlü sömürünün dikalasının yaşandığı ülkelerin ve toplumların esas sorunu nedir!

Din sömürüsü düzenine dayanan kör cehalet!!!

Özellikle din sömürüsü düzenine dayalı kör cehaletin esiri olan toplumlar sapıklık seviyesine ulaşan, hatta fersah fersah geçen saplantıların esiridirler ve kendine ait olan imkanların sömürü düzenini yaratanlar ve kuklaları tarafından kullanılmasına seyirci kalan çapulcu sürülerinden farksızdırlar...

Amerika gibi gücünü emperyalizmden alan, dünyayı sömüren ve her türlü gücünü sömürü düzeninden elde eden ülkeler sömürdükleri coğrafyalardaki halkların bilimsel ve zihinsel açıdan gelişmesini asla istemezler, buna izin de vermezler...

Emperyalizmin ve sömürü düzeninin temel dayanağı cehalettir.

Din sömürüsünün esiri olmuş olan cahilin burnunun dibinden malı götürmek tereyağdan kıl çekmek kadar kolaydır.

Eğer cahilin esiri olduğu düzende bir aydınlanma, bilinçlenme, sosyal bilincin gelişimi olanağı ortaya çıkarsa, sömürgeci ve emperyalist düzeneği elinde tutanlar bu olanağı anında yok ederler.

Cahilleri silahlandırırlar (böylece silah satarlar), aralarında terör örgütleri yaratırlar (böylece böl-yönet ve çözümcülüğüne soyunacakları anarşi politikasını devreye sokarlar), vahşi bir savaş ve katliam başlatırlar (böylece nüfus kontrol mekanizmasını devreye sokarlar ve ilaç, yeniden inşa gibi durumlarda “dış hizmetlere, teknolojilere ve sektörlere muhtaç olma” durumunu yaratırlar), savaşın nasıl ve ne zaman biteceğine karar verirler (böylece kaosa sürükledikleri ülkenin kaynaklarını kullanarak o ülkeye kendi mal ve hizmetlerini satarlar, iliklerine kadar sömürülmesi hedeflenen coğrafyayı yeni baştan istedikleri gibi inşa ederler, şekillendirirler, kendi şirketlerine ucu bucağı bitmez tükenmez işler yaratırlar, böylece hem kendi insanlarına istihdam sağlarlar hem de siyaseten iç piyasada kendilerini destekleyecek dev şirketlere her zaman iş olanağı sağlarlar, siyasetle ticareti kol kola yürütürler)...

Peki ama vatansever bir siyasetçi, bir bilim adamı, bir hukukçu, nitelikli bir aktivist, bir gazeteci bu gibi durumlara karşı çıkarsa ve halkın bilinç seviyesini yükseltmeye yeltenirse, kısacası halkı uyandırarak emperyalizmin rant çarklarına tehdit oluşturacak duruma gelirse  ne olur?

Anında emperyalizmin uşakları tarafından akıl almaz komplolara maruz kalır, her şekilde saldırıya uğrayarak devre dışı bırakılır, gerekirse hiç acımadan öldürülür, yok edilir,  hatta mezarı bile bulunmaz...

Abdi İpekçi, Uğur Mumcu, Cemal Kaşıkçı bunlardan, yakından tanıdıklarımızdan, sadece birkaçıdır...

Kısacası, emperyalizmin ve uşaklarının sömürü düzenindeki rant çarklarının tıkır tıkır işlemesi için hedef coğrafyadaki cehalet, o coğrafyada mevcut olan sömürülecek kaynakların son kırıntısı da sömürülene kadar baki kalmalıdır.

Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Orta Asya’da sömürülen yerlere baktığınızda, hepsinin ortak özelliği olarak cahil ve sömürüye açık kesimin aydın kesimden çok daha fazla bir nüfusu oluşturduğunu, din sömürüsünün tavan yaptığını,  ilkel ve körü körüne inançların tavan yaptığını, anarşinin, kaosun ve şiddetin sömürülen cehaletten kaynaklandığını görürsünüz.

Güneydoğusu enerji rezervleriyle dolu olan, dünyanın en önemli enerji kaynaklarından bor madeninin dünya toplamında 70% rezervinin de sahibi olan  Türkiye de bundan fazlasıyla nasibini almıştır ve almaya da devam edecektir.

Bu bir “ağa” düzenidir...

Ağalığı kuran, emri altına aldıklarını çatır çatır sömürür.

Dünyanın bugünkü ağası, her ne kadar karşısında askeri ve ekonomik yönden birkaç güçlü rakip varsa da, Amerika’dır ve yakın bir gelecekte de ağalığını kimseye kaptırmaya niyetli değildir.

Dünyanın dört bir tarafında yaptığı gibi, Türkiye’nin ve Kıbrıs’ın başına bunca belayı saran Amerika’dır...

Ancak sardıran, ya da sardırılmasına göz yuman, emperyalizmin ayak oyunlarını göremeyen a Türkiye’nin ve Kıbrıs’ın içindeki cahil, cuhela kesimdir...

Aksi takdirde ne idüğü belirsiz bir sümüklü imam müsveddesi koskoca bir ülkenin yarısından fazlasının peygamberi mertebesine yükseltilmezdi...

Türkiye’nin ABD nezdinde bir özelliği daha var...

Tarihte ABD’nin emperyalist politikalarına takoz koyan, hatta ve hatta, hedef haline geldiğinde darmadağın olmadan ayakta kalabilen tek ülkedir.

Bizim paçalarından şeref, onur, haysiyet, zeka akan tarihçilerimiz haritada yerini sorsam bulamayacakları Brezilya’dan gelen neneciğimin kahvesinin Türk kahvesi mi,  yoksa Yunan kahvesi mi olduğunun tartışmasını tarihsel boyuta taşırlar, tavuk mu yumurtadan çıktı yoksa yumurta mı tavuktan çıktı sittin sene tartışırlar, ama Birinci Dünya Savaşı sonrasında Osmanlı İmparatorluğu’nu darmadağın eden güçlerin arkasında duran esas gücün, Türkiye’yi de Sevr ile paramparça edecek güçleri yönlendiren “ağanın” Amerika Birleşik Devletleri olduğunu, Amerikan gemilerinin Karadeniz’e çıkarak Samsun’u bombaladığını, Kurtuluş Savaşı’nda resmen düşmanların yanında yer aldığını ve düşman harekatlarını yönlendirdiğini, Yunanlılara gaz veren İngilizlerle birlikte Kurtuluş Savaşı’na karşı cephe aldığını, ama günün sonunda piyon olarak kullandıkları Yunanlılar Atatürk ve silah arkadaşlarına yenilince rövanşı sonraya sakladıklarını hiç yazmazlar...

Çünkü yazamazlar...

Çünkü bugün “ağa” ve uzaktan kumandalı uşakları  basın dahil, toplumu bilinçlendirecek her türlü faktörü ve etkeni uzaktan ya da yakından, doğrudan ya da dolaylı olarak ellerine geçirmişlerdir, ya da etki edecek durumdadırlar...

Bu şartlar altında, ağa ve uşakları atı alıp Üsküdar’ı bilmem kaçıncı milyon kez geçtikten sonra biz hala ne olacak bu Kıbrıs meselesi, ne olacak bu Türkiye’nin halleri diye tartışıyoruz, abuk subuk evlendirme programlarıyla, yarışma programlarıyla, kimin elininin kimin cebinde olduğunun belli olmadığı, her türlü abuk subukluğun ve ahlaksızlığın fır döndüğü dizilerle, din sömürüsüyle uğraşıyoruz...

Halimiz ne mi olacak...

Ağa ve uşakları yüz senedir yedi sülalemizi, gelmişimizi geçmişimizi,  dinimizi dingilimizi belledi, hala halimiz ne mi olacak diye soruyorsunuz...

Bu kafayla bir yüz sene daha sorarsınız...

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.